Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sibel Sarıçam, ESOGÜ Kurumsal İletişim Uygulama ve Araştırma Merkezinin hazırlandığı ESOGÜ Gündem programında ülke genelinde peşi sıra görülen orman yangınlarına ilişkin konuştu.
“Ormanlar yeryüzünün akciğerleridir”
Orman yangınlarının yol açtığı can ve mal kayıplarının herkesi derinden üzdüğünü ifade eden Doç. Dr. Sarıçam, “Bir ağacın kolay yetişmediğini, emek ve zaman istediğini, bir ağacın bize sunduğu katkıları hepimiz biliyoruz. Örneğin, yetişkin bir çam ağacı bir saatte kırk kişinin atmosfere verdiği karbondioksiti oksijene dönüştürebiliyor. Ormanlar önemli karbon yutak alanlarıdır. Bir nevi yeryüzünün akciğerleridir. Karbonu depolayarak ve atmosfere oksijen vererek karbon döngüsünde önemli bir rol üstlenmekte olan orman alanlarının su döngüsüne de önemli katkıları bulunmaktadır. Kökleriyle topraktan aldıkları suyu, yapraklarıyla atmosfere su buharı olarak vermektedir. Atmosferde biriken bu buhar; yağmur, dolu, kar şeklinde yeryüzüne düşer. Örneğin bir meşe ağacının atmosfere verdiği su buharı yılda yaklaşık 150 bin litrelik suyu, su buharı olarak atmosfere verir” dedi.
“Ormandaki bütünlük bozulduğunda tüm canlılar tehdit altına girer”
Doç. Dr. Sarıçam, ormanların ağaç topluluklarından oluşan bir alanın daha fazlasını ifade ettiğini belirterek, “Ormanlar karasal ekosistemin yaklaşık yüzde 80’ini oluşturan bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapmaktadır. Bu yönüyle ormanlar biyoçeşitlilik açısından da önemli rezerv alanlarıdır. Bu uyumlu bütünlük, bir parça dahi bozulduğunda bu ekosisteme bağlı yaşayan tüm canlıların da varlığı tehdit altına girer. Dolaylı olarak insanların da varlığının tehdit altında olduğunu söyleyebiliriz. Orman alanları aynı zamanda su akışını da düzenleyen alanlardır. Ormanlık alanlarımız suyun akışını yavaşlatan, suyu emen dev bir sünger görevini üstleniyor. Bu anlamda şiddetli yağmurlardan, sellerden, şiddetli rüzgârlardan yerleşim alanlarını, bizleri koruyarak bir bariyer görevi de üstleniyor. Afetlere karşı yaşam alanlarımızın daha dirençli olmasına katkı sağlıyor” ifadelerini kullandı.
İklim değişikliğinin etkilerinden bahsetti
İklim değişikliğinin etkilerinin gündelik yaşamda belirgin şekilde görülebildiğini söyleyen Doç. Dr. Sarıçam, ormanların hem iklim değişikliğiyle mücadele etmede hem de iklim değişiminden olumsuz etkilenebilen alanlar olduğunu kaydederek şöyle devam etti: “Uzun süren kuraklık periyodu ve sıcak hava dalgasıyla orman yangınları tetiklenebiliyor. Yangınla birlikte atmosfere karbondioksit, karbonmonoksit, metan gibi sera gazlarının salınması iklim değişikliğini olumsuz etkiliyor. Ormanların ekolojik fonksiyonları kadar ekonomik ve sosyal fonksiyonları da bulunmaktadır. Ormanlar, orman içlerinde ve yakın çevresinde yaşayanlara bir yaşam alanı, geçim kaynağı sağlar. Marmaris’teki yanan ormanlarla birlikte orada arıcılık yapan ve çam balıyla geçimlerini sağlayan pek çok insanın geçim kaynağı da yok oldu. Ormanlar sadece o ekosisteme bağlı yaşayan canlıların değil, tüm canlıların ortak varlığıdır. Kendimizi çok da doğadan ayrı bir varlık olarak düşünmemeliyiz; biz de bu doğanın bir parçasıyız. Bu düşünceyle hareket ettiğimizde daha sağlıklı ve afetlere karşı daha dirençli, uyumlu yaşam koşulları elde edebiliriz.”
“Yanan alanlar yeniden orman alanı olarak ülkeye kazandırılmalı”
Doç. Dr. Sarıçam, yanma riski taşıyan bölgelerin belirlenmesi ve özellikle yangın periyodlarında koruyucu önemlerin alınmasının hayati önem taşıdığını, alınacak önlemlerle yangın şiddetinin ve felaket boyutunun azaltılabileceğinin altını çizerek, “Orman tabanındaki materyaller ekolojik anlamda yaşam ortamı sağlaması, toprağı zenginleştirmesi bakımından çok önemli ve kıymetli. Ancak sıcak dönemlerde kuru dalların, kuru otların, ibrelerin tutuşma ihtimali de çok yüksek. Dolayısıyla taban temizliğinin gerçekleştirilmesi önem taşıyan bir uygulama olarak görülebilir. Orman sonrasında ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin çeşitli görüşler mevcut. ‘Hemen mi ağaçlandırılmalı yoksa bir süre beklenilmeli mi’ gibi. Doğanın kendini yenileyebilme gücü var ve bunu dikkate alarak bir süre bu yanan alanların kendini iyileştirmesi, onarması için bir zaman tanınmalı, sonrasında ağaçlandırma çalışmalarına yer verilmelidir. Her şeyden öte yanan orman alanlarının hiçbir şekilde yapılaşma ve tarıma açılmaması, bu alanların yeniden orman alanı olarak ülkemize kazandırılması çok daha önemli. Ormanların yok olmasıyla elde edilen kısa vadeli ekonomik kazançlardan ziyade uzun vadedeki ekolojik kazançlar çok daha kıymetli” diye konuştu.