Gelişmekte olan Kütahya sanayisi, zengin yer altı ve üstü kaynakları, termal suları, el işçiliği ve tarihi ile önemli bir turizm potansiyeli oluşturmakta. Toplam nüfusu 571 bin 941 kişi olup Germiyanoğulları Beyliğine geçmesiyle Anadolu’da Türk hakimiyeti başlamıştır. İki defa Germiyenoğulları’na başkentliği yapmış olan şehirde o döneme ait yapılan eserlerin pek çoğu günümüze dek ulaşabilmiştir. Kütahya ve çevresi Osmanlı Devleti’ne Devlet Hatun’un çeyizi olarak verilmiş olduğu için şehzadeler Şehri olarak anılmıştır. Osmanlı Dönemi’nde de Anadolu Beylerbeyliği’ne merkezlik etmiş ve bu dönem eserleri korunarak günümüze kadar gelmiştir.
Aizanoi Antik Kenti
Aizanoi Antik Kenti Kütahya Çavdarhisar ilçe merkezinde, Kütahya’ya 50 kilometre uzaklıktadır. Penkalas (Kocaçay) Irmağı'nın yukarı kesiminde tanrıça Meter Steunene’nin kutsal mağarası civarında yaşayan Frigyalılar'ın öncüsü olarak antik kaynaklarda geçen Azan adlı mitoloji kahramanının, Su Perisi Erato ile efsanevi Kral Arkas'ın birleşmesinden Aizanoi şehrinin ortaya çıktığı düşünülmektedir. Aizanoi kenti, antik Frigya'ya bağlı olarak yaşayan Aizanitis’lerin ana yerleşim merkeziydi. Kentin yüksek platosu üzerinde bulunan Zeus Tapınağı'nın çevresinde yapılan kazılarda, MÖ 3 bin yıllarına ait yerleşim izlerinin ortaya çıktığı görülmüştür. Helenistik Dönem'de bu bölge değişimli olarak Bergama’ya ve Bithynia’ya bağlı iken MÖ 133’de Roma egemenliğine girmiştir. Roma imparatorluk döneminde tahıl ekimi, şarap ve yün üretimi sayesinde zenginleşmiş ve ünü bölge sınırlarını aşmış olan Aizanoi’de kesin kentleşme bulgularına ancak MÖ 1'nci yüzyıl sonlarına doğru rastlanmaktadır. Yine ilk sikkelerin bu dönemde basıldığı bilinmektedir.
Aizanoi antik kenti en parlak dönemini MS 2 yüzyılda yaşamış, büyük imar faaliyetleri görmüş ve bu dönemde birçok yapı inşa edilmiştir. Erken Bizans Dönemi'nde piskoposluk merkezi iken, 7'nci yüzyıldan itibaren bu önemini yitirmiştir. Tapınak düzlüğü Orta Çağ'da bir hisara dönüştürülmüştür. Selçuklular Dönemi'nde Çavdar Tatarları tarafından üs olarak kullanılmasından dolayı buraya Çavdarhisar adı verilmiştir.
Aizanoi 1824 yılında Avrupalı gezginlerce yeniden keşfedilmiş,1830-1840’lı yıllarda incelenmiş ve tanımlanmıştır. 1926 yılında M. Schede ve D. Krencker başkanlığında Alman Arkeoloji Enstitüsü'nce ilk kazılar yapılmıştır. 1970 yılından bu yana her yıl düzenli olarak kazı çalışmaları devam etmektedir.Kalıntılar arasında Anadolu’daki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı, 15 bin kişi kapasiteli tiyatro ve tiyatroya bitişik nizamda yapılmış 13 bin 500 kişilik stadyum, iki hamam, dünyanın ilk ticaret borsa binası, sütunlu cadde, Kocaçay üzerinde ikisi ayakta kalmış beş köprü, iki agora, gymnasium, Meter Steunene kutsal alanı, nekropoller, antik bir bent, suyolları, kapı yapıları bulunmaktadır. Aizanoi antik kenti Efes, Bergama, Side gibi kentlerle çağdaştır.
Zeus Tapınağı
Irmağın batı kıyısına 200 metre uzaklıkta etrafı sütunlu galerilerle çevrili 130,5x112 metre boyutlarındaki alanın ortasında, bir podyum üzerine kuruludur.
8x15 ölçülerinde 120 adet İon ve 4 adet Korint üslubunda sütunlarla dipteras planlı olarak inşa edilmiştir. Frig Tanrıçası Meter Steunene'ye adanmış olan yer altı cellasına inen ve çatıya ulaşan bir merdiveni bulunmaktadır. Anadolu'daki en iyi korunagelmiş İon düzenindeki tapınaklardan biri olan yapının bezemelerinden özellikle akroterleri ilgi çekicidir. Batı alınlığında orta akroter akant dalları ve yaprakları arasında Tanrıça Kybele'nin büstüyle bezenmiştir. Doğu alınlık akroterindeyse Zeus büstü bulunmaktadır. Dört sütunlu avlusu ve agorasıyla M.S. 117-138 yılları arasında yapılmış tapınağın ön galeri duvarlarında; İmparotor Hadrian'i ve Aizanoi için önemli hizmetler görmüş Apuleius'u öven yazıtlar yer almaktadır.
Dumlupınar Şehitliği
Başkomutan Meydan Muharebesi 26 Ağustos 1922’de Afyonkarahisar-Kocatepe'den başlamış, 30 Ağustos 1922’de Dumlupınar'da büyük zaferle sona ermiştir. Dumlupınar Şehitliği, Kurtuluş Savaşı boyunca tüm cephelerde şehit düşen vatan evlatlarının anısına, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yaptırılarak, Büyük Taarruz’un 70'inci yıldönümü olan 30 Ağustos 1992 tarihinde büyük bir törenle ziyarete açılmıştır. Şehitlik, Üç Komutan Anıtı, Milisler Anıtı, 500 kişilik sembolik şehit mezarları ve kitabeleri, Şehit Baba-Oğul Anıtı, Mehmetçik Anıtı, Namazgâh ve Şadırvan’dan oluşmaktadır.
Şehit Baba-Oğul Anıtı; 1912 yılında daha oğlu Mehmet 8 yaşında iken Balkan Savaşı’na katılmak için köyünden ayrılan, daha sonra sırasıyla Galiçya, Hicaz, Yemen, Kafkasya’da 11 yıl cepheden cepheye koşarak çarpışan, Çetmili Kara Ali Çavuş (Çetmi, Konya’nın Beyşehir ilçesine bağlı bir kasabadır. Günümüzde Akçabelen Mahallesi olarak geçer.) ve oğlu Onbaşı Mehmet’in muhteşem destanını sembolize eder. Çetmili Kara Ali Çavuş, Anadolu’da millî mücadele başlayınca, Doğu Cephesi'nden Kurtuluş Savaşı’na koşmuş, Başkomutan Meydan Muharebesi’nde 19 yaşındaki Alay Sancaktarı Mehmet Onbaşı ile karşılaşmıştır. Mehmet Onbaşı, onun 11 yıl önce bırakıp gittiği oğludur. Bu büyük asker, 31 Ağustos 1922 günü, 11 yıl sonra kavuşabildiği oğlunun kollarında şehit düşmüştür. Oğlu kahraman Onbaşı Mehmet de 9 Eylül 1922 günü İzmir’e giren birliğin başında şehit olmuştur. Anıt 30 Ağustos 1992’de ziyarete açılmıştır.
Milisler Anıtı; millî mücadele döneminde şehit düşen sivil vatandaşlarımızı sembolize eden bir anıttır.
Üç Komutan Anıtı; Millî mücadelemizin üç büyük komutanı olan Atatürk, İsmet Paşa ve Fevzi Çakmak anısına yapılmıştır.
Mehmetçik Anıtı; Millî mücadele de süngüsünü takmış düşman üzerine saldırmaya hazır binlerce Mehmetçiğimizi sembolize eden bir anıttır.
Hayme Ana Türbesi
Hayme Ana, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi'nin ninesi, Ertuğrul Gazi'nin annesidir. Oğuzların Bozok Kolu'nun Kayı Boyu'na mensup bir Türkmen (Yörük) kızıdır. Kayı Boyu önce Ankara’nın batısındaki Karacadağ yöresine yerleşmiştir. Ankara'nın batısındaki Haymana ilçesi adını Hayme Ana’dan almıştır. Osmanlı obasının Söğüt ve Domaniç'e yerleşmesiyle belli bir dönem devlet idaresini eline alması ve devletin kuruluşunda hayati rol oynaması sebebiyle "Devlet Ana" olarak da anılmıştır. Ölümü üzerine Domaniç ilçesine bağlı Çarşamba Köyü'ne gömülmüştür.
Hayme Ana türbesi
Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit, 1886 yılında Hayme Ana’nın kabrini buldurarak üzerine bugünkü türbeyi yaptırmıştır. Hayme Ana, Çarşamba Köyü'nde her yıl eylül ayının ilk pazar günü gerçekleştirilen “Hayme Ana’yı Anma ve Göç Şenlikleri” etkinlikleriyle anılmaktadır.
Kütahya Kalesi
Antik dönemlerden beri iskân edilen Kütahya Kalesi 5'inci yüzyılda Bizanslıların yaptırdığı surlarla ve Selçuklular, Germiyanoğulları ve Osmanlılar tarafından yapılan onarım ve eklerle güçlendirilmiştir. Yukarı, iç ve aşağı kale olmak üzere üç bölümden oluşan kalenin sık yerleştirilmiş burçları, moloz-kesme taş karışımı ile tuğla sıralardan oluşmaktadır. Orta Hisar Mescidi olarak bilinen Yukarı Kale (Kale-i Bala) Maruf Mahallesi’ndedir. Taş kapıdaki yazıttan, Germiyanoğlu Süleyman Şah tarafından 1377-1378 yıllarında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Moloz taş ve köşelerde kesme taş kullanılan, kiremit örtülü yapının minare kaidesi, düzgün kesme taş arasında iki sıra ağaç hatılı döşenerek yapılmıştır. Aşağı Hisar Mahallesi’nde bulunan Aşağı Kale Mescidi (Kale-i Sagir), altıgen planlı küçük bir mescittir. Kerpiç sıvalı olmasına rağmen tamamen tuğladan yapıldığı anlaşılmaktadır. Mescidin altında taşlardan yapılmış su tesisi vardır. Aşağı Kale’deki bu su tesisinin herhangi bir kuşatmada susuz kalmamak için yapıldığı tahmin edilmektedir. Kütahya Kalesi Evliya Çelebi’ye göre 72 burca sahiptir. Burçlar çok sık aralıklarla yerleştirilmiştir. Kütahya Kalesi’nde ayrıca iki çeşme, iki mescit ve Cumhuriyet Dönemi’nde yapılmış bir döner gazino ve kır kahvesi bulunmaktadır. Kütahya Kalesi Kültür ve Turizm Bakanlığı'na tahsislidir. Kalenin bazı kısımlarında onarımlar ve iç kısımda çevre düzenlemeleri yapılmıştır.
Çini Müzesi
Çini Müzesi Türkiye'deki ilk ve tek çini müzesidir. Germiyan Beyi II. Yakup Çelebi (1387 -1429) tarafından 1411 yılında yaptırılan imaret, medrese, mescit, kütüphane ve hamamdan oluşan külliyenin imaret ve türbe bölümü, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından çini müzesi olarak restore edilip, 1999 yılında ziyarete açılmıştır. Kubbeli ve şadırvan orta mekâna, üç yönde kubbeli eyvan ile iki oda açılmaktadır. Türbe bölümünde II. Yakup Bey’in çinili sandukası bulunmaktadır. Yıkılan Medresenin vakıf kitabesi, müzenin giriş kapısının solunda yer alır. Müzedeki vitrinlerde, 14'üncü yüzyıldan günümüze kadar Kütahya ve İznik'te üretilen çini mimari elemanlar, çini kitabeler, çini vazo, tabak, pano ve çiniden yapılma ev gereçleri kronolojik bir sırayla sergilenmektedir. Müzenin girişinde, son Germiyan beyi II. Yakup Çelebiye ait Osmanlı Türkçesiyle yazılmış dünyanın en büyük ikinci taş kitabesi bulunmaktadır. ‘‘Gök Şadırvan’’ olarak da bilinen müzede 13 Temmuz 1766 yılında fincancı ustaları ile kalfalar arasında imzalanan tarihteki ‘‘İlk Toplu İş Sözleşmesi’’nin metinlerini görmek mümkündür.
Kütahya Arkeoloji Müzesi
Medrese binası 1314 yılında Germiyan Beylerinden Umur bin Savcı tarafından yaptırılmıştır. Vacidiye Medresesi olarak da anılır. Kesme taştan inşa edilen yapının girişi Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtmaktadır. Kapıları kubbeli, orta mekâna açılan dokuz küçük odası vardır. Müzede yer alan vitrinlerde Geç Miyosen döneminden itibaren Paleolitik, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler sergilenmektedir. Arkeoloji Müzesindeki en önemli eserlerden biri de, Amazonlar Lahdi'dir. Çavdarhisar-Aizanoi'de yapılan kurtarma kazısında bulunan lahit, yüksek kabartma tekniği ile yapılmıştır. Lahdin yan yüzlerinde Greklerle Amazonlar arasındaki savaşları betimleyen yüksek kabartmalar vardır. Dünyada bulunan sayılı Amazon Lahitleri içinde en sağlam durumda olanlarındandır. Müze 1965 yılında ziyarete açılmıştır.
Seyitömer Höyüğü
150x140 metre ölçülerinde 24 metre yüksekliğinde oval şekle sahip eski bir yerleşim yeridir. Höyüğün tepesi yaklaşık 2000 metrekarelik düz bir alandır. Kuzeyi oldukça dik olan höyüğün güneyi yayvandır. Höyüğün altında bulunan 12 milyon ton kömür rezervinin kullanılabilir duruma getirilebilmesi amacıyla, 1989 yılından itibaren başlanan kazı çalışmalarına bir süre ara verilmiş, 2006 yılında Dumlupınar Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından kazılara yeniden başlanmıştır. Kazı çalışmaları halen devam etmektedir. Höyükte belirlenen ilk yerleşim Eski Tunç Dönemi'nden başlamaktadır. Dere kenarında olduğu anlaşılan bu yerleşim surla çevrilidir. Höyük, Eski Tunç Dönemi'nde elle yapılan çömlekçilik yerine kalıp kullanılarak yapılan bir çömlekçilik merkezi olmuştur. Hitit Dönemi'nde höyüğün surla çevrildiği belirlenmiştir. Sur içinde tekli ve çiftli nal biçimli ocaklar bulunan yapılar vardır. Bu dönemin üst evresinde demir işleyen atölye fırınlarına ait kalıntılar ile demir külçeler bulunmuştur. Frigya Dönemi'nde höyük yine kalın ve yüksek sur duvarlarıyla çevrelenmiş olup, son dönemlerinde höyüğün kuzey yamacına uzun bir merdiven yapısı, batısına ise basamaklı teras duvarlı büyük bir yapı yapılmıştır. Höyüğün üst düzlüğünde bulunan Klasik ve Helenistik dönem yapıları tümüyle kazılarak ortaya çıkarılmıştır. Höyük bu dönemde de kalın ve kulelerle takviyeli sur duvarlarıyla çevrelenmiştir. Yapılar birbirine bitişik büyük kare ve dikdörtgen planlı düz veya balıksırtı sır altı taş duvarlıdır. Roma Dönemi'nde höyük zirvesinde bir tapınak yapısı olduğu temellerinden ve buluntulardan anlaşılmıştır. Eski Tunç Dönemi'nden itibaren Seyitömer yaşayanları av ve tarımla uğraşmakta, küçükbaş hayvan yetiştirmekte, dokumacılık, çömlekçilik, maden işleme gibi sanayi üretimi yapmaktadır. Eski Tunç Dönemi'nden itibaren ana tanrıçaya tapınan höyük sakinleri, Roma Dönemi'nde ise baba Tanrı Zeus’a tapınmaktadır. Bunlarla ilgili figürler, idol ve hayvan heykelleri çokça bulunmuştur. Kazılarda Roma ve Helenistik dönemlerine ait çömlek parçaları, ağırşaklar, sapan taşı, pota, çakmak taşından ve boynuzdan yapılmış kesici aletler, kemik halka, taş buluntular, Athena portresi, bronz sikke ve cam boncuklar bulunmuştur. Yeni dönemde yapılan arkeolojik kazılarda daha önceden belirlenen Helenistik, Roma, Frig ve Tunç dönemlerine ait kültür katmanlarının varlığı tespit edilmiştir.
Lajos Kossuth Müzesi
18'inci yüzyıl Türk evidir. Halk arasında Macar Evi olarak da bilinir. Macar özgürlük savaşının önderlerinden Lajos Kossuth (1802-1894), ailesi ve 56 kişilik mülteci grubuyla birlikte 1850-1851 yılları arasında Kütahya’ da misafir edilmiş ve Macaristan Anayasa Tasarısını bu evde hazırlamıştır. Bahçe içinde yer alan iki katlı ve yedi odası olan ahşap ev, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilmiş, Lajos Kossuth anısına müze olarak düzenlenerek 19 Eylül 1982 tarihinde ziyarete açılmıştır. Müzede Lajos Kossuth’a ait eşyalar ile klasik Türk evine ait etnografik kültür varlıkları sergilenmektedir.
Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Müzesi
Kurtuluş Savaşımızın cereyan ettiği topraklar üzerinde kurulan ve bu savaşın anısına yaptırılan müze, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınan bir izinle 30 Ağustos 1997 tarihinde ziyarete açılmıştır. Özel müze statüsündedir. Müzede Kurtuluş Savaşı'na ait çeşitli silahlar, kılıçlar, fotoğraflar, belgeler, araç ve gereçler sergilenmektedir.
Kütahya Kent Tarihi Müzesi
Germiyan Sokak'ta bulunan ve kitabesinden 1912 yılında yaptırıldığı anlaşılan Şapçızade ve Karaca Konakları, Kütahya Belediyesi tarafından restore edilerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınan özel müze izni ile Kent Tarihi Müzesi olarak açılmıştır. Bahçesinde; dünya’da Çini sanatının merkezi olan Kütahya’mızın geleneksel ata sanatının üretim aşamaları yer almaktadır. Kent Tarihi Müzesi’nin zemin katında, tarih öncesi dönemden başlayarak, Hitit, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyan, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'ne ait bilgi, belge ve fotoğraflar bulunmaktadır. Birinci katında Kütahya’da kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerden olan demirci, bakırcı, kalaycı, keçeci, sepetçi, dülger, bıçakçı, semerci, nalbant, saraç, kunduracı gibi meslek gurupları, bölümler halinde mankenlerle ve fotoğraflarla canlandırılmış olup, bunlara ait aletlerin orjinallerine ait dükkanlar yer almaktadır. İkinci katta ise, Kütahya’da ki ev yaşamı ve konaktaki odaların iç mekanları gelin, düğün, kına, selamlık, giysiler, yatak odası, mutfak ve halı dokumacılığı gibi günlük hayat canlandırılmıştır.
Kütahya Bedestenleri
Takvacılar Camii ile Saadettin Camii arasında bulunan ve aradan Kavaflar Sokağı'nın geçtiği iki arasta vardır. Kapalıçarşı görünümündeki bu iki yapı aynı dönemlerde yapılmış olmakla birlikte karşılıklı dükkânların birleşmesiyle Kütahya’nın ticaret merkezi haline gelmiştir.
BÜYÜK BEDESTEN: 15'inci yüzyılda Gedik Ahmet Paşa tarafından yaptırılan anıtsal yapı, 2008 yılına kadar sebze meyve satış yeri olarak kullanılmakta iken, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan sağlanan ödenekle restore edilmiştir.
KÜÇÜK BEDESTEN: 15'inci yüzyılda Gedik Ahmet Paşa tarafından yaptırılan anıtsal yapı, 2008 yılına kadar eski ve yeni eşya alım satım yeri olarak kullanılmakta iken, Kütahya Belediyesi'nce restore edilmiştir.
Frigya Vadileri
Kütahya, Afyonkarahisar, Eskişehir üçgeninde, ‘‘phrygia Epiktetus’ ’(Küçük Frigya) dağlık yerleşimi olarak tanımlanan bölge, bugün ‘‘Frig Vadisi’’ adıyla anılmaktadır. İl sınırları içerisinde, merkeze 7 kilometre uzaklıktaki Yeni Bosna Köyü'nden başlayıp, Kütahya’ya 54 kilometre uzaklıktaki Ovacık Köyü'ne kadar ilin doğusu boyunca uzanan alan; Sabuncupınar, Söğüt, İnli, Sökmen, Fındık ve İncik mağaralarının bulunduğu kuzey bölüm ile daha güneydeki Ovacık köyü, İnlice Mahallesi ve çevresini kapsar. Kütahya’nın doğusunda eski bir yanardağ olan Türkmen Dağı'nın tüfleriyle örtülü olan Frig yaylaları; M.Ö. 900-600 yılları arasında Frigler tarafından iskan edilmiştir. Volkan tüfünün kolay işlenebilir bir kayaç olması Friglerin bunları oyma ve yontma yoluyla çeşitli amaçlarla kullanmalarını sağlamıştır. O dönemden ana tanrıça Kybele’ ye adanmış açık hava tapınakları, sunaklar ve kaya mezarları ile savunma ve barınma amaçlı pek çok yapı günümüze ulaşmıştır. Daha sonra Roma ve Bizanslıların da yerleştiği bölgedeki kilise ve şapellerde, kök boyalı haçlar, meander motifleri, yazı ve fresk izleri hala seçilebilmektedir. Frigler ve Bizanslar tarafından kayalar oyularak yapılan, ‘‘Deliktaş Kalesi’’ ve ‘‘Penteser Kalesi’’ denilen doğal kaleler yer almaktadır.
Frigler Hint-Avrupa kökenli oldukları halde kısa bir süre içinde Anadolululaşmışlar ve bir yandan İon öbür yandan Geç Hitit etkileri altında kalmış olmakla birlikte özgün ve Anadolulu bir kültür oluşturmuşlardır. Friglerin maden ve ağaç işçiliğinde, dokumacılıkta ürettikleri eserler İon piyasasında beğeni kazanmış ve bu ustalar tarafından taklit edilmişlerdir. Makara, kulplu bronz tabaklar ve bronz kazanlar; dönemin ‘‘teknolojik’’ bir başarısı olan altın, gümüş ve bronzlardan yaylı çengelli iğneler (fibulalar); değerli madenlerden giysi kemerleri, tokalar ve zengin bezemeli tekstil ürünleri; geometrik desenlerle süslü mobilya eşyası bunlar arasındadır. Topates denilen kilim sanatı, sonraki Anadolu uygarlıklarının kilim ve halı sanatlarını etkilemişlerdir. Bölge Kapadokya’yı andıran doğal kaya yapısının yanı sıra çam ormanları ile kaplı ilgi çekici bakir bir bölgedir.