Bağımsız savunma ve güvenlik araştırmaları analisti Sine Özkaraşahin, KAAN'ın ilk uçuşuyla Türkiye'nin savunma sanayinde geldiği noktayı ve atılması gereken adımları AA Analiz için kaleme aldı.
***
Türk askeri havacılık sanayisinin, ismini Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu icra eden kahraman pilot Vecihi Hürkuş’tan alan temel eğitim ve hafif kara taarruz uçağı Hürkuş’tan, geçtiğimiz günlerde ilk uçuşunu gerçekleştiren milli muharip uçak (MMU) KAAN’a kadar kat ettiği yol, hiç şüphesiz ki takdire şayandır.
Gelinen noktada, 2 hususu vurgulamak önemlidir. Birincisi, Türkiye KAAN’ın uçuşuyla beraber küresel askeri havacılık sektöründe bir üst lige yükselmiştir. Bu sektör, oldukça çekişmeli ve içerisinde yoğun bir rekabetin yaşandığı bir pazardır. Önde gelen pek çok pazar araştırma firmasına göre askeri havacılık sektöründeki talep, ülkelerin artan askeri modernizasyon çabaları ve giderek kırılganlaşan küresel güvenlik ortamı ışığında önümüzdeki senelerde de katlanarak artmaya devam edecek. [1] Söz konusu çerçevede güncel trendleri yakalamak ve sektörel ihtiyaçları hızlı, etkili ve sürdürülebilir bir şekilde karşılamak ise pazarda öne çıkan oyuncuları belirleyecek.
Askeri-taktik havacılıkta 1. ligde oynamanın getirdiği birçok zorluk ve sorumluluk da bulunuyor. Bu aşamada havacılık sanayisinde araştırma ve geliştirme (AR-GE) çalışmalarına ağırlık verilmesi ve süregelen savaşlardan öğrenilen derslerin savunma sanayisi çabalarına entegre edilerek sektörde sürekliliği olan bir gelişme mekanizması kurulması kritik.
Söz konusu çerçevede değinilmesi gereken 2. önemli husus ise Türk askeri havacılık portföyünün artık sadece geleneksel sistemler ve insanlı savaş uçaklarından ibaret olmamasıdır. Nitekim Türk savunma sanayii kapsamındaki çabalar, geçtiğimiz yıllarda akıllı hava teknolojilerinde de önemli yol kat edilmesini sağladı. Kendini Libya gibi çatışma sahalarında kanıtlamış, döner kanatlı gezici mühimmat ailesi Kargu ve kritik bir kinetik taarruz ve keşif-gözetleme-istihbarat unsuru olan kamikaze dron KEMANKEŞ gibi sistemler, söz konusu çabaların en değerli örneklerinden sadece ikisi.
Değerlendirmeye konu çabalar, platform-sistem geliştirmeye yönelik girişimlerin yanı sıra söz konusu platformlar ve savaş uçaklarına sertifiye edilebilecek yerli mühimmat projelerini de destekliyor. Mesela ilk insansız savaş uçağımız olan Bayraktar Kızılelma’ya göklerde, yerli hava-hava füzeleri Bozdoğan ve Gökdoğan, MAM-T ve MAM-C gibi lazer güdümlü akıllı mühimmatlar, milli AESA radarı ve SOM seyir füzesi ve TRG-230 aero-balistik füzeleri gibi kabiliyetlerin eşlik edeceğini biliyoruz.
Özellikle Türk savunma sanayiinde geniş bir üretici ağına dağılan SİHA dizayn ve üretim kabiliyeti, ülkenin robotik harp alanında önde gelen NATO ülkelerinden biri olmasını sağladı. Söz konusu portföy, TUSAŞ ve Baykar gibi platform üreticisi firmaların yanı sıra, ROKETSAN ve ASELSAN gibi pek çok mühimmat üreticisinin de önemli katma değer kattığı bir havuz oluşturuyor.
Türk askeri havacılığı nereden nereye geldi? Gelecekte neler olacak?
İlk temelleri 1911 yılında Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın değerli girişimleriyle kurulan Tayyare Komisyonu ile atılan Türk askeri havacılığı, yıllar içerisinde büyüyerek bugünkü konumuna geldi. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında uygulanan ambargolar Türkiye’yi söz konusu segmentte dışa bağımlılığını azaltmaya iten ilk uluslararası krizlerden biri oldu. Günümüzde Türk Hava Kuvvetleri, Irak ve Suriye gibi tehlikeli bölgelerde sınır ötesi harekatlar ve NATO Air Policing görevleri kapsamında muharip hava-hava devriyeleri icra eden, dünyanın en büyük F-16 envanterlerinden birine sahip ve söz konusu envanteri kendi mühimmatları ile destekleyen bir stratejik aktör konumunda.
Yerli teşebbüslerin desteklenmesi ve savunma sanayii alanında milli projelerin teşvik edilmesiyle birlikte sektördeki yerlilik oranı, geçtiğimiz senelerde giderek ivme kazanarak, istikrarlı bir artış gösterdi. Söz konusu oran 2000’li yılların başında yüzde 80 civarındayken [2] 2023 yılında yüzde 20 seviyelerine kadar geriledi. Özellikle Türk askeri tarihinde önemli bir yere sahip olan terörle mücadelede, 2024 itibarıyla teknik gereksinimlerin de neredeyse tamamen yerli imkanlarla karşılandığını gözlemliyoruz. 2022 yılı SASAD Sektörel Performans Raporu’na göre sivil ve askeri havacılık segmentleri, toplamda yaklaşık 5 milyar ABD Doları ile Türk savunma sanayiindeki toplam cironun yüzde 45’ini oluşturuyor.[3] Söz konusu pay, ilgili sektörün ülkenin savunma sanayii çabaları ve ihracat portföyündeki büyük rolüne dikkat çekiyor.
Önümüzde hala yürüyecek zorlu bir yol var
Fakat yukarıda bahsettiğimiz gibi, oldukça hızlı değişen ve rekabet-yoğun pazarda rehavete kapılmamak önemli. Önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin askeri havacılık segmentinde geldiği konumu korumak için, kritik sistem ve alt sistemlerdeki dışa bağımlılığın azaltılması önceliklendirilmeli. Analize konu hususta, bir platformun en kritik parçalarından biri olan motor teknolojileri Türkiye’nin, 1. ligdeki konumunu koruması için özellikle yoğunlaşması gereken bir alan. Nitekim söz konusu kritik segmentlerdeki bağımlılığın devam etmesi, ihracat portföyünün ve üretim hacminin gelişmesinin önünde de önemli bir engel oluşturuyor.
İlgili tedarik zincirlerinin, uluslararası krizler, savaşlar, küresel ticaretteki değişimler veya aksamalar gibi dış faktörlerden gelen şoklara dayanıklı hale getirilmesi ve güncel çatışmalardan öğrenilen derslerin yakından analiz edilerek milli AR-GE çabalarını desteklemesi de elzem.
Söz konusu çerçevede Ukrayna modelinde olduğu gibi, özel sektör, savunma girişimleri ve kamu kurumları arasında diyalog ve işbirliği mekanizmalarının tahkim edilmesi, süregelen girişimlere fayda sağlayabileceği gibi, yeni fikirlerin de önünü açabilir. Türk savunma sanayiinde, özellikle inovasyona dayalı segmentlerde ciddi bir katma değer oluşturabilecek iş modeli, bahse konu sektörde önceliklendirilen projeleri ve hedefleri hayata geçirebilmek için de ayrıca önemli.