Tarih öncesi dönemlerde bolluğun ve bereketin sembolü, koruyucusu olduğuna inanılan ana tanrıça “Kibele Heykeli” yaklaşık 50 yılın ardından Türkiye'ye getirilecek ve doğduğu Frig Vadisi topraklarına yeniden kavuşacak.
Kaçak yollarla İsrail'e kaçırılmıştı
Türkiye’den kaçak yollarla İsrail’e götürülerek satılan “Kibele”, on binlerce kilometrelik yolculuğunun ardından yeniden anavatanına dönüyor. Kültür ve Turizm Bakanlığının büyük uğraşları sonucu bir müzayede evinde satılmak istenen bin 700 yıllık “Kibele Heykeli”, Türk Hava Yolları tarafından ücretsiz taşınarak 12 Aralık’ta Türkiye’de olacak.
Afyonkarahisar’daki yeni müzeye konulacak
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un tanıtımını 13 Aralık’ta yapacağı heykel, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenecek. Bir adak heykeli olan “Kibele ”, daha sonra Afyonkarahisar’da yeni yapılacak müzeye taşınacak.
1970'li yıllarda yurtdışına kaçırılmıştı
Türkiye’den 1970’li yıllarda İsrail’e kaçırılan “Kibele Heykeli”, uzmanlarca milattan sonra 3’üncü yüzyıla tarihlendiriliyor. Yapılan incelemeler neticesinde heykelin tipolojik özelliği, kullanılan mermerin cinsi, işçiliği ve yazıtından edinilen bilgiler ışığında kuvvetle Anadolu kökenli olduğu anlaşılırken, bir müzayede evinde satılmak üzere İsrail’den Amerika’ya gönderildi. Eseri yurt dışına çıkarmak üzere 2016 yılında İsrail makamlarına başvuruda bulunan İsrail vatandaşı, heykelin Anadolu kökenli olduğunu beyan etti. İsrail makamlarının eser fotoğraflarını Türkiye’ye iletmesi üzerine ise hemen takibe başlandı. Ancak eser sahibinin heykeli bir müzayede evi aracılığıyla satmak istemesi üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı, ABD makamlarından satışın durdurulmasını talep ederek sürecin yönünü değiştirdi. Eseri elinde bulunduran kişi, bu takibin ardından kendi malı olduğunu beyan ettiği heykele iyi niyetli bir alıcı olarak sahip olduğunu belirterek Amerika’da bir dava başvurusunda bulundu. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye’nin New York Başkonsolosluğu “Kibele ”nin iadesi konusundaki karşı iddialarını mahkemeye taşırken, bir yandan da eserin Türkiye'ye ait olduğunu ispatlamaya yönelik çalışmalar devam etti. Bu çalışmalar da yine Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığının Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlıklarının katkılarıyla gerçekleştirildi. Heykelin 1964 yılında Afyonkarahisar’da yapılan bir yol çalışmasında bulunmuş olan ve ilin müzesinde sergilenen “Kovalık Eserleri”ne tipolojik benzerliğinin İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü uzmanlarınca bilimsel raporla vurgulanması üzerine kolluk kuvvetleri koordinasyonunda Afyonkarahisar Müzesi Müdürlüğünce eserlerin çıkmış olduğu düşünülen bölgede 1960-1970’li yıllarda yaşamakta olan kişilerin bilgisine başvuruldu. Bu kişilerin kültür varlığı kaçakçılığı yaptığı adli kayıtlardan da bilinen bir şahsın 1960’lı yıllarda bölgede bulunduğunu ve köylerinde kaçak kazı yapan bir kişiden kültür varlığı satın aldığını ifade etmesi ve ifadesine başvurulan kişilerden birinin heykeli fotoğrafını görmeden tarif edebilmesi ve kaçırılan “Kibele Heykeli”ni diğer benzer heykel fotoğrafları arasından seçebilmesi, eserin Türkiye’de bulunduğunun destekleyici bir kanıtını oluşturdu. Bilimsel kanıtlar ve eserin ortaya çıkarıldığı yıllarda bölgede yaşayan görgü tanıklarının ifadeleri ile Afyonkarahisar’daki kaçakçılık olaylarına ilişkin belgeler “Kibele Heykeli”nin Türkiye’ye ait olduğunu doğruladı. Türkiye’nin hızlı ve titiz takibi sonucunda Amerika’da dava görülmeye başlamadan eser sahibi, “Kyble Heykeli”ni uzlaşmacı bir tavır göstererek Türkiye’ye iade etmeyi kabul etti.
Kibele'nin hikayesi
Kibele, prehistorik dönemlerden itibaren Akdeniz Havzası’nda özellikle Anadolu’da bereket ve bolluğun sembolü ve koruyucusu ana tanrıça olarak biliniyor. Kibele'nin iki yanındaki aslanlar ana tanrıçanın doğa ve hayvanlar üzerindeki hakimiyetini temsil ediyor. Antik dönem sosyal ve dini yaşamında kişilerin olmuş ya da olmasını diledikleri istekleriyle ilgili ya da inandıkları tanrısal varlığı onurlandırmak üzere tanrı ya da tanrıçalara adak sunmalarının yaygın bir gelenek olduğu biliniyor. Kişinin sosyal ve ekonomik statüsüne göre adak objeleri basit bir taş parçasından gösterişli bir heykele kadar çok çeşitlilik gösteriyor. Heykelin kaidesinde bulunan yazıt bölümünde ise “Hermeios’un oğlu Sideropolisli Asklepiades adağı oniki tanrı anaya dikti” ifadesi yer alıyor.