Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seriye Sezen, son zamanlarda ABD'nin Çin'i çevrelemek için Hindistan üzerinden ürettiği söylemleri AA Analiz için kaleme aldı.
***
Hindistan’ın geleceğin süper gücü olarak ön plana çıkarılması Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Çin’i çevreleme girişimleriyle, Hindistan’ın ABD-Çin rekabetinden yararlanarak Asya liderliğini Çin’e bırakmama niyetinin örtüşmesinden beslenen bir söylemdir. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Çin’den sonra ikinci en büyük ekonomi olan Hindistan’ın günümüzde ciddi bir gelişme potansiyelini barındırdığı açık bir gerçektir. Bugün dünyanın 5. büyük ekonomisi olan Hindistan aynı zamanda dünyanın en kalabalık nüfusuna da sahiptir. Gerek Çin’de artan işçi maliyetleri gerekse ABD’nin Çin’i zayıflatma girişimleriyle Batı sermayesinin yatırımlarını Güney Asya ülkelerine yöneltmesiyle Hindistan küresel sermayenin önemli bir yatırım mekanı haline geldi.
Bütün bu oluşumlar, Hindistan’ın geleceğin önemli bir ekonomik gücü olarak görülmesinin kanıtları olabilir ama diğer güçlerin üstünde bir süper güç potansiyelinin göstergeleri olarak görülebilir mi? Bu soru, ABD’nin değil Çin ve Hindistan’ın gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) ve kişi başına düşen GSYİH göstergeleri üzerinden yanıtlanırsa her iki gösterge açısından da iki ülke arasında Çin lehine 4 kattan daha fazla fark olduğu belirtilmelidir.
ABD Asya-Pasifik'te neden Hindistan'ı öne çıkarıyor?
Hindistan’ın küresel sahada parlatılması, ekonomik-teknolojik göstergelerindeki ilerlemeler ve demokrasi olmasından çok ABD’nin odağında olan Çin’i zayıflatma ve yalnızlaştırmada Hindistan’a biçilen rolle ilişkilidir. Hindistan, ABD tarafından Asya-Pasifik’te Çin’i dengeleyici bir güç olarak seçildi. Aynı zamanda ABD, Rusya-Ukrayna savaşında tarafsız kalmakla birlikte Rusya ile savunma ve enerji ticaretini sürdüren Hindistan’la ilişkilerini güçlendirerek Rusya’yı yalnızlaştırma amacındadır.
ABD yatırımlarının Hindistan’a kaydırılması, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin Washington’da özel olarak ağırlanması ve bir dizi ekonomik-teknolojik anlaşmaların imzalanması, Dörtlü Güvenlik Diyaloğu'nun (QUAD) oluşturulması, Kuşak Yol Girişimi'ne karşı Hindistan-Orta Doğu ve Avrupa Ekonomik Koridoru'nun (IMEC) ilanı, Asya-Pasifik yerine Hint-Pasifik kavramının ikamesi bu stratejinin örüntüleridir.
Bu strateji, Rusya-Ukrayna savaşının ardından Avrupa’da genişleyen ve Asya-Pasifik’e yönelen NATO’yu küresel bir güvenlik örgütüne dönüştürme çabaları, Avrupa ülkelerinin ve Japonya’nın silahlanma politikaları, Güney Çin Denizi’ndeki gerginlikler üzerine ABD-Filipinler-Japonya arasındaki işbirliğiyle Çin’in Tayvan’a saldırı senaryoları gibi Çin’i çevreleme girişimlerinden bağımsız değildir. Bu bağlamda, Kuşak ve Yol Girişimi'nin Kuzey Koridoru'nu devre dışı bırakan Ukrayna-Rusya savaşı yalnızca bu ülkelerin savaşı değildir. Tayvan-Çin arasında yaratılan gerilim yalnızca bu iki ülkenin gerilimi değildir. Bütün bunlar geri planda küresel iktidar mücadelesinin sahalarıdır.
Asıl sorun ABD’nin karşısına hegemonyasını tehdit eden Çin’in ortaya çıkmasıdır. Önceki sanayi devrimlerini kaçırdığı için bu devrimlerin öncüsü ülkelerin yarı sömürgesi durumuna düştüğünü düşünen Çin, 4. Sanayi Devrimi'nin öncüsü olarak eski gücüne kavuşma azmindedir. ABD ise "hem uluslararası düzeni yeniden yapılandırmaya niyetli hem de bunu yapabilecek tek rakip olarak" [1] olarak gördüğü Çin’i engelleyerek statükosunu koruma derdindedir. ABD'ye göre, Güney Çin Denizi’nde Japonya ve Filipinler’le savaşan, Hindistan ve Vietnam’la sınır çatışmaları yaşayan, Tayvan’a güç kullanarak Rusya’nın durumuna düşen, Hong Kong’un bağımsızlık talepleriyle uğraşan bir Çin’in kalkınmasını sürdürmeye ve kendisini zorlamaya takati kalmayacaktır.
Hindistan’ın bu süreçteki rolü, ABD’li amiralin ifadesiyle, Çin’i iki cepheli bir sorunla karşı karşıya getirmektir. Yani, Çin’i sadece doğuya, Güney Çin Denizi’ne ve Tayvan Boğazı’na bakmaya değil aynı zamanda omuzlarının üzerinden Hindistan’a da bakmaya zorlamaktır. [2]
Hindistan ne yapıyor?
Hindistan ise Çin-ABD rekabetinden yararlanma arayışındadır. Hindistan çok kutuplu yeni bir dünya düzeni söylemi içinde yer almakla birlikte çok kutupluluğun ancak "çok kutuplu bir Asya" [3] ile mümkün olacağını öne sürerek, Çin’den duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Bir tarafa yaslanmadan salınımlı bir dış politika izleyen Hindistan ABD ile ilişkilerini güçlendiriyor, Rusya ile enerji ve savunma işbirliğini sürdürüyor. Aynı zamanda, Çin ile de BRICS'te yan yana yer alıyor. Ayrıca Çin’in güçlenmesinden ve Asya’nın lideri konumuna gelmesinden rahatsız olan Hindistan, Çin’in Kuşak ve Yol Girişiminin dışında kaldığı gibi ABD’nin Çin karşıtı hamlelerinin de bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.
Hindistan’ın ana beklentisi Asya'nın yani "küresel güney"in liderliğini Çin’e bırakmamaktır. Bu bağlamda, konjonktürel olarak çıkarları örtüşen Hindistan ve ABD, farklı motivasyonlarla birleştikleri "Çin’i engelleme" ortak paydası üzerinden birbirlerinden yararlanma arayışı içindedir. Ancak geçmişte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) karşı Çin’i, günümüzde Çin’e karşı Hindistan’ı devreye sokan ABD’nin gerektiğinde Hindistan’a karşı da başka ülkeleri kullanacağı tarihsel bir gerçektir. Dolayısıyla, zamanı geldiğinde Çin’i engellemenin bir stratejisi olarak öne çıkarılan "süper güç Hindistan" söyleminin gerçeğe dönüşmesinin önünde en önemli engel yine ABD olacaktır.