07.03.2021, 12:54

Ben demiyorum, öldürenler diyor

Japon edebiyatını dünya edebiyatının klasikleri içine sokan ünlü Japon yazar Natsume Soseki’nin ölmeden 1 yıl önce Asahi Gazetesi’nde yayınlanan anılarından oluşan yazılarının toplanmasıyla oluşan Cam Kapının Ardında isimli kitabında bir sözü vardı…
“Yaşadığı dünyada kendini olduğu gibi kabul edip bu dünyada nefes alıp veren başkalarının da olduğunun farkına varmalı insan…”
Burada biz insanlar için iki önemli nokta bulunuyor ve bu iki önemli noktayı asla hayatımıza dahil etmiyoruz.
Birincisi, kendini olduğu gibi kabullenmek.
İkincisi ise başkalarının da olduğunun farkına varmak…
Bu ikisi bakıldığında çok farklı kavramlar olmakla birlikte birbirinden ayrılamayan ve birbirlerini tetikleyen kavramlardır.
Toplumların geneline baktığımızda, buna ister el alem kültürü deyin, ister kabullenilme çabası deyin, insana kendi öz benliğini oluşturmasına ve onu unutmasına neden olan birçok faktör bulunmakta.
Toplumda onaylanma ve kabul görme dürtüsünün ilk başladığı yer neresi biliyor musunuz?
Aile…
Kişi önce içinde olduğu ailede kabul görme çabasına girmekte.
Eğer ailenin kült ve değişmez kuralları, gelenek ve görenekleri katı ise, kişi, ailenin yapısına göre o aileden dışlanmamak adına kendi öz benliğine ters gelebilecek davranışlarda ve eylemlerde bulunmak zorunda kalıyor.
Ailede başlayan kendini ret etme, okulda, iş yaşamında ve daha sonra da kendi kurduğu ailesinde ve ait olduğu toplumun içinde kısır bir döngü gibi devam ediyor.
Ait olduğu toplum içinde saygın bir yeri olsa da, ailesinde sevilip kabul görse de içerisinde derin bir boşluk duygusu hisseder.
Ve en önemlisi de gizliden gizliye kendine şu soruyu sorar; “Ben kimim?”
Bu sorunun ardından da bir dizi sorular gelmeye başlar, “Ben gerçekte ne istiyorum, mutlu muyum, neden mutlu olamıyorum, neden…” diye soru yığınları kişinin zihninde belirmeye başladıkça, ürkütücü gelse de kişi yavaş yavaş kendini keşfetmeye başlar.
Ne olduğunu, ne istediğini, nasıl yaşaması ve ne yapması gerektiğini kendine doğru yönelttiği sorularda bulur…
Kimi insan, sorularına aldığı cevaptan sonra keşfettiği kendi olma duygusunu kabul ederek yani kendini olduğu gibi kabullenerek hayatına yön verir ya da hayatını yeni baştan şekillendirir, kimi insan da kendi olmakla toplumun ve başkalarının istediği kişi olmak arasında yapması gereken seçimde kendi olmayı reddeder. 
İşte bu reddedişler de günümüzün mutsuz insanlar yığınını çok net bir şekilde açıklıyor.
Çünkü kendi olamayan bir insan başkasının da hiçbir şeyi olamaz. 
Sadece olurmuş gibi görünür.
Bu seçimin sonucunda devreye bencillik dediğimiz ama bencillikten öte, kendi olmayanın, başkalarının da olmayacağını kabul görme dürtüsünün tetiklenmesi durumu ortaya çıkıyor.
Kişi, toplumun istediği şekilde hareket edip, kendini reddetmeye başladığında yan etkiler ortaya çıkıyor.
Gülmeyin, aldığınız ilacın yan etkileri olabileceği gibi seçtiğiniz yaşamların ve hayat biçimlerinin de hem size hem de başkalarına yan etkileri olabilmekte.
Kendini reddeden işinin yaşadığı yan etki durumu, bu dünyada kendisinden başka insanların da mutsuz olabileceği, acı çekebileceği, üzülebileceği gibi gibi davranışlar ve hislere sahip olabileceği durumunu ne yazık ki, kabul etmemekte.
İşte bu yüzden de bugün dünyanın birçok ülkesinde insanlar, kendileri olamadıkları ve başkalarının da kendi olmalarına izin vermedikleri için, canileşip, birbirlerini ya da kendi olma savaşı verenleri öldürüyorlar.
Ne alakası var, çok uçtun demeyin…
Bir düşünün, “Bana hakaret etti öldürdüm, namusumla oynadı öldürdüm, kısa etek giyiyor, orasını burasını açıyordu, öldürdüm, ailemize karşı geldi öldürdüm, istediğimi yapmadı öldürdüm, sarhoşken laf attı öldürdüm, trafikte ters hareket yaptı öldürdüm, cama kartopu attı öldürdüm, istemediğim bir haberi yazdı ya da yaptı öldürdüm…”
Bunları ben demiyorum, bunları başkalarını öldürenler diyor…

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@