Bir senaristin sezon finali
Eskişehirli senarist İlker Arslan, henüz raflarda yerini yeni alan ilk romanı 'Bir Senaristin Sezon Finali' romanıyla gündemde... Edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yapan İlker Arslan ile bir araya geldik, ilk romanını konuştuk... ...
Eskişehirli senarist İlker Arslan, henüz raflarda yerini yeni alan ilk romanı 'Bir Senaristin Sezon Finali' romanıyla gündemde... Edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yapan İlker Arslan ile bir araya geldik, ilk romanını konuştuk...
İlker Arslan'la senarist olmanın verdiği avantajlardan da fazlasıyla yararlanarak sıklıkla güldürmeyi başaran, güldürdüğü sırada boğazınızı düğümleyen, yine tam ağlayacakken kıkırdamanıza sebep olan; yaklaşık 150 sayfada sizi duygudan duyguya savuran romanını, kariyerini, gelecek projelerini konuştuk.
Röportaj: Anıl Aksoy
Öncelikle sizi biraz daha yakından tanımak adına, İlker Arslan kimdir?
Senaristim. Aslen Eskişehirliyim. İstanbul’da yaşıyorum. Evliyim, babayım.
Senaristliğe nasıl başladınız; senarist olmaya nasıl karar verdiniz?
Lise yıllarında mizah dergilerinde yayınlanan öykülerle başlayan bir yazı hayatım var. Uzun süre televizyon programlarında yazarlık yaptım. Televizyonlar televizyonculuğu bırakıp, sadece dizi yayınlayan kanallar olduktan sonra ben de senaristliğe dümen kırdım. İstediğim de bir şeydi bu, kendi adıma şikayetçi değilim. Ama televizyonlar için üzülüyorum.
Türkiye'de büyük ilgi görmüş bir çok televizyon projesinde yer aldınız. Bulunduğunuz projeler içerisinde sizi en çok heyecanlandıran, ya da bitmesini istemediğiniz proje ya da projeler hangileriydi?
İlk göz ağrım Şok programıydı. Bendeki yeri ayrıdır. Hala heyecanla, yüzümde tebessümle hatırlarım. Diziler içerisinde de Aşk Oyunu, Kurşun Yarası ve son işimiz Afili Aşk’ın yeri diğerlerine göre bir adım öndedir.
"Bir senaristin sezon finali" fikri ortaya nasıl çıktı?
Romanın öyküsü uzun süre önce kafamda şekillenmişti. Uzun süredir yazı işiyle uğraşmama rağmen roman farklı bir disiplindi. İşimi kolaylaştırmak adına yazmaya başlamadan önce de kahramanın mesleğinin senarist olmasına karar verdim. Bu da benim iyi bildiğim bir alanda top çevirmeme fırsat verdi. İşimi biraz olsun kolaylaştırdı.
Yazarken 'Bu romandan çok iyi dizi olur' diye düşündünüz mü, ya da aklınızda böyle bir proje var mı?
Düşünmedim. Ama bir meslek hastalığı olarak okuduğum her romanda, her öyküde o gözle mutlaka bakarım. Kendi romanıma da bu gözle baktığım zaman “evet film de olur, dizi de” ama ben şu an bunun olmasını istemiyorum. Okuruyla kitap olarak buluşsun. Bu beni çok daha fazla heyecanlandırıyor.
İlk romanınız bu... Başka bir roman yazma düşünceniz veya romandaki herhangi bir karaktere yoğunlaşan bir başka roman gibi bir projeniz var mı? Olsaydı hangisi olurdu?
Şu anda ikinci romanımı yazıyorum. Aynı zamanda ilk öykü kitabım bitmek üzere. Romandaki başka bir karaktere yoğunlaşıp farklı bir roman düşüncem yok. Ama bir arkadaşım okuduğunda “bu hikayeyi bir de Ercan’ın gözünden dinlemek isterdim” dedi.
Romandaki karakterlerden hangilerini gerçek hayatınızda tanıyorsunuz? Ya da karakterleri yaratırken esinlendiğiniz kişiler var mı?
Bu soru bize dizilerde de çok sorulur. Hatta karşıma geçip “şu karakter benim di mi” diyen tanıdıklarım bile olmuştur. Evet birebir değil belki ama çevrenizden beslenirsiniz.
Romanda sektör eleştirisi olduğu kadar senaristlik üzerine özeleştiri yaptığınız bölümler de var. Buralarda kendi hayatınızdan bir şeyler kattığınızı söylemek mümkün mü? Öyleyse neler?
Daha önce de söylediğim gibi kahramanım rahat hareket etsin diye bildiğim bir alanı seçtim. Yapımcının karşısında senaryo okumadım hiç, her hangi bir meslektaşım da bana böyle bir anı anlatmadı o tamamen hayal ürünü. Ama romandaki o yapımcı gibi adamlarla çalıştım. Ben hiç tiyatro oyunu yazmadım ama o tarz kumpanyaları biliyorum onlara yazan, oralarda oynayan arkadaşlarım oldu.
Romanda Gezi Parkı direnişi tekrar yaşatan çarpıcı bir bölüm var. İçinde hem coşku, eleştiri ve hatta özeleştiri de barındırıyor. Bu tavır açıkçası beni mutlu etti. Sizce Gezi'den sonra Türkiye'de ne değişti ya da ne değişmedi? Sizin bu kuşağa bakış açınızı değiştirdi mi?
Ben 80 kuşağına mensubum. Biz maalesef hayalet kuşağız. Doksanlar da öyle. Yokuz sanki. Bunun en büyük nedeni baskıcı 80 darbesiyle birlikte bizden önceki 78 ve 68 kuşağının görkemidir. Ama bu ülke o görkemli kuşakların kıymetini bilmedi harcadı, katletti onları. Gezi bu yüzden önemli, o suskun iki kuşaktan sonra iki bin kuşağı tüm coşkusuyla geldi. Bu ülkeye umut oldu. Son zamanlarda yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen enseyi karartmamak gerek diye düşünüyorum. O kuşak var, Gezi'de gördük ve sırasını bekliyor.
Şu an üzerinde çalıştığınız veya başlamayı planladığınız bir proje var mı? Kısaca bahsedebilir misiniz?
Kış sezonu için televizyona bir dizi hazırlıyoruz.