Gençler neden isyan ediyor?
Çünkü kurallara, sadece aynı gemide olduğumuz söylendiği için katlanmaya çalışıyorlar, ama sosyal medyada gördükleri, televizyonlarda gözlerine sokulan hayatı, yani en önemlisi sosyal adaletsizliğin farkındalar. Peki gençliği anlamamak bu kadar zor mu? Veya bu tespit bu kadar basit mi?
"Açlık Oyunları" filmini çoğumuz biliyordur; gençler, yöneticilerin eğlencesi için sadece hayatta kalmak adına ölümüne savaşmak zorunda kalıyor. Günümüzün gençlik kurgusu amansızca distopiktir, ancak fantezi ile gerçeklik arasındaki boşluk genellikle düşündüğümüzden daha dardır. Tabii ki filmdeki gibi yaşlı kuşak düpedüz cinayete başvurmuyor, bu çok acımasız olurdu, ancak önemli şekillerde gençlerini aşağıda tutuyorlar. Tüm dünyada daha fazla önem verildiği düşünülen geleceğe dair yapılan tüm yatırımların odak noktası gençler, gerçekten sanıldığı gibi yeterince donatılmıyor.
Dünyadaki insanların yaklaşık dörtte biri (yaklaşık 1,8 milyar) 15 yaşına bastı, ancak henüz 30'a ulaşmadı. Birçok yönden, şimdiye kadar var olan en şanslı genç yetişkinler grubu. Önceki nesillerden daha zengin, imkanların sınırlı olmadığı bir dünyada yaşarıyorlar. Onlar dünya tarihinde şimdiye kadar gördüğümüz en iyi eğitimli nesildir aslında. Tüm bu ekstra öğrenme ve daha iyi beslenme sayesinde, onlar da büyüklerinden daha akıllılar. Ve teknolojideki gelişmeleri dört gözle bekliyorlar, teknolojiyi çok iyi kullanıyorlar ve teknolojiden nasıl daha iyi faydalanacaklarını öğrendikleri zaman, belki de çok daha uzun ve rahat bir hayata sahip olacaklarını biliyorlar. Öyleyse, tam olarak neyden şikâyet ediyorlar?
Tıpkı tarihte ilk kez, dünya gençlerinin ortak bir kültür oluşturması gibi, bu gençlerin şikayetleri de ortak. Dünyanın her yerinde gençler, iş bulmanın ve yaşayacak bir yer bulmanın çok zor olduğundan ve yetişkinliğe giden yolun daha uzun ve karmaşık hale getirildiğinden şikâyet ediyorlar. Dikkatinizi çekerimi “Getirildiğinden”, yani bizleri suçluyorlar.
Yaşadıkları sıkıntıların çoğu, gençlerin yerine yaşlıları tercih eden istihdam politikaları. Pek çok ülkede, iş kanunları, firmaların bol miktarda fayda sağlamasını zorunlu kılar ve işçileri işten çıkarmayı zorlaştırır. Bu da firmaları yeni personel işe alma konusunda isteksiz kılar. Dolayısıyla kaybedenler gençler olur. Herhangi bir kariyerin ilk yılları, boşta kalmanın en kötü zamanlarıdır, çünkü bunlar, bir yaşamın çalışma alışkanlıklarının kökleşmiş olduğu zamandır. 20'li yaşlarındaki işsizler, genellikle 50'li yaşlarında, düşük gelirin yanı sıra mutsuzluğun "yara izi" etkilerini hissediyorlar.
Barınma ihtiyacı da genellikle gençlere karşı. Dünyadaki gençlerin en çok yaşamak istediği büyük şehirlerin çoğunda etkileri daha da kötü. Bu tür yerlerdeki kira ve konut fiyatları, gelirleri çok geride bıraktı. Örneğin Kuala Lumpur'un gençleri "evsiz nesil" olarak biliniyor. Genç Amerikalı kadınlar, İkinci Dünyas Savaşı'ndan bu yana herhangi bir zamanda olduğundan daha çok ebeveynleriyle veya diğer akrabalarıyla yaşıyor. Mesela ülkemizde de ev sahibi olacağını düşünen gençler çok azınlıktadır.
Gençler genellikle başı boştur. Tüm dünyanın keşfedilmesi gerekir ve onları bağlayacak hiçbir şey olmadığından, bizlerden daha fazla hareket etmeye isteklilerdir. Bu, özellikle fakir bir ülkeden zengin bir ülkeye göç ediyorlarsa, onları daha üretken kılar. Bir tahmine göre, insanlar özgürce hareket edebilselerdi küresel GSYİH ikiye katlanacaktı. Bu siyasi olarak imkânsız tabii. Ancak bu kadar çok hükümetin yalnızca sınır ötesi göçü değil, aynı zamanda iç göçü de caydırması dikkat çekici. Çin'in hukou sistemi, şehirlere taşınan kırsal kesim halkına ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıyor. Hindistan, bir eyaletten diğerine geçenlerin kamu hizmetlerinden yararlanmasını zorlaştırıyor. Bir BM araştırması, ülkelerin % 80'inin kırsaldan kente göçü azaltmaya yönelik politikaları olduğunu ortaya koydu, serbest dolaşımın önündeki tüm bu engeller özellikle gençlere zarar veriyor çünkü onlar daha fazla hareket etmek istiyorlar.
Belki de gençlerin dünya çapında bu tür endişelere sahip olması şaşırtıcı değildir. Kendilerini nasıl gördükleri sorulduğunda, çoğu "küresel vatandaş" olarak tanımlanıyor. Veya ülkelerinin karşı karşıya olduğu en önemli sorun sorulduğunda, dünyanın dört bir yanındaki Y kuşağı konumları ne olursa olsun aynı yanıtı seçiyorlar: Yolsuzluk. Gençler hem kamu hem de özel sektör liderlerinin görmezden gelemeyeceği bir doğruluk, dürüstlük ve şeffaflık arzusuna sahip olduklarını düşünüyorlar.
Onları büyük bir karmaşa içinde bıraktık. Eğitimlerini tamamlamak için yalnız bıraktık, daha para kazanmadan borçlu olmalarını sağladık, mesela bir ev satın almayı neredeyse imkânsız hale getirdik. Onları kimseden geride kalmayacağı bir balonun içinde yetiştirdik, hepsine birer madalya verdik, start çizgisinde sırtlarına vurarak, yanındakini geçersin, ezersin dedik hep. Ve sonra istedikleri işi bulmadıklarında beceriksiz, aptal, tembel diye yaftaladık, sanki başlangıç motivasyonlarına etki etmemişiz gibi.
Onları yanan bir evde büyüttük, düştüklerinde hemen koşup yerden kaldırdık, kötü bir şey görmemeleri için gözlerini kapattık, duyguları olmadığını düşündük ve sus kızım, otur oğlum, zıplama, koşma, bağırma, ödevini yap, odanı topla gibi uyarıcıları fazlasıyla beyinlerine soktuk. Bir psikiyatri makalesinde şöyle tanımlıyor bu durumu; Sağlıklı bir kimlik oluşumu, geçmiş çocukluk yaşantıları ile yakından ilişkilidir. Bebeklikte temel güven duygusu yeterince oluşmuş bir genç gelecekte iyi şeylerin olabileceği, zamanın iyi şeyler getirebileceği konusunda umut besleme yeteneğine sahiptir. Gencin kimliğini oluşturma sürecinde umut duygusuna gereksinimi vardır.
Daha fazlasını yapmalıyız hatta elimizden gelenin daha fazlasını, hem de bahanelerine sığındığımız meşguliyetlerimizin arasında elimizden gelenin en iyisini. Gençliğinde özgüvenli, umutlu ve başarılı olmaları için, çocuklarımıza öğretmemiz gereken üç temel şey var; Teşekkür etmek, özür dilemek ve sabretmek. Teşekkür etmek şükrü, özür dilemek erdemi, sabretmek ise başa çıkmayı pekiştirir. Böylelikle daha özgüvenli, daha umutlu, daha heyecanlı, daha farkında gençler yetiştirebiliriz.