Rusya neden seferberlik ilan etti? Rusya - Batı savaşı başlıyor mu? Prof.Dr. Kemaloğlu'ndan analiz...
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Kemaloğlu'ndan Rusya'da ilan edilen kısmi seferberliğin Rusya'nın içinde ve dışındaki yansımalarının detaylarına ilişkin analiz... Rusya neden seferberlik ilan etti? Rusya - Batı savaşı başlıyor mu?
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu Rusya'da ilan edilen kısmi seferberliğin Rusya'nın içinde ve dışındaki yansımalarını AA Analiz için kaleme aldı.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) yıkılışının üzerinden 31 yıl geçmiş olmasına rağmen birliği oluşturan cumhuriyetler arasındaki sorunların sayısı azalmıyor. Ermenistan’ın Azerbaycan’a saldırmaya devam etmesi, Tacikistan ile Kırgızistan sınır çatışmalarının belirli aralıklarla alevlenmesi, Ukrayna’da yaşananların artık adeta Rusya-Batı savaşına dönüşmesi ve ciddi olarak üçüncü dünya savaşından bahsedilmeye başlanması, bu sorunların başında geliyor.
Rusya’nın kısmi seferberliğini Rus yetkililer "eldeki toprakları" korumak amacıyla gerçekleştirdiklerini dile getirseler de yakında bölgenin istikrara kavuşması gerçekçi görünmüyor
Sovyetlerden kalan miras
Baltık cumhuriyetleri dışında diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinde de benzer sorunların yaşanması her zaman ihtimal dahilinde. Bu durumun sebebi, gerek Sovyetler zamanında gerekse de Çarlık Rusyası döneminde izlenen siyasetler ve SSCB dağılırken cumhuriyetlerin; örneğin Yugoslavya’dan farklı olarak; daha "medeni" bir ayrılış yolunu seçmeleridir. Yani 1990’lı yıllarda çeşitli sebeplerden ve dönemin şartlarından ötürü çözümü ertelenen sorunlar, 21. yüzyılın başından itibaren yeniden kendilerinden söz ettirmeye başladı. Sorunların derecesini artıran önemli husus ise bölgesel ve küresel güçlerin müdahalesi. Nitekim hangi sorun olursa olsun iki ülke arasındaki bir krizin, çatışmanın, savaşın çok daha büyük bir boyuta dönüşüp dönüşmeyeceği tartışılmaya başlanıyor. Bugün Rusya-Ukrayna hattında yaşananlar da tüm bunlara iyi bir örnek teşkil ediyor.
Bilindiği gibi Rusya, Ukrayna’da yaşananları "özel harekat" olarak adlandırıyor. Bununla birlikte baştan beri Batı'nın Ukrayna'ya maddi, istihbarat ve askeri desteği de dile getirildi ki, Batı ülkeleri bunu saklamıyor, hatta desteği arttırmaya devam edeceklerini belirtiyorlar. SSCB'nin parçalanmasından sonra Ukrayna’da izlenen siyaset de aslında Rusya-Ukrayna meselesinden ziyade, hep Rusya-Batı mücadelesinin bir boyutunu oluşturdu. Bu mücadele çerçevesinde de Batı "renkli devrimleri", Rusya ise "referandumları" kullanıyor. Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler de tüm bunların hem bir neticesi hem de bir örneğidir.
Rusya'nın "kozu" referandumlar
Geçtiğimiz hafta Kremlin, iki önemli açıklamada bulundu. Bunlardan ilki, sözde Donetsk ve Luhansk cumhuriyetleri ile Herson ve Zaporijya bölgelerinde Rusya’ya katılmayı öngören referandumların düzenleneceği ve Moskova’nın da bu referandumlardan çıkacak sonucu kabul edeceği yönündeydi. 5 gün sürecek referandumun sonuçlarının 27 Eylül’de açıklanması bekleniyor. Bu referandumlardan Rusya’ya katılım sonucunun çıkacağı ve ivedilikle Rus parlamentosunun her iki kanadının da bu kararı onaylaması, eylül sonuna kadar da kararın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından imzalanması bekleniyor. Tüm bu süreçlerin hızlı bir şekilde gerçekleşmesi de Kremlin açısından önem arz ediyor.
Kısmi seferberliğin sebepleri
İkinci önemli açıklama ve karar ise Rusya'da ilan edilen kısmi seferberlik ile ilgili. Bu seferberliğin ilan edilmesinin birkaç sebebi var. Rusya’nın 7 ay geçmesine rağmen Ukrayna’da istediği neticeyi elde edememesi, Batı’nın Ukrayna'ya destek vermeye devam etmesi ve öyle anlaşılıyor ki Kremlin'in, adı geçen dört bölgenin Rusya'ya katılımından sonra belki de Ukrayna'da siyasetini değiştirecek olmasıdır. Moskova için muhtemelen öncelik, referandum sonrasında Rusya'nın içerisinde yer alacak bölgelerin güvenliğini savunmak olacak. Tüm bunlar aslında yeni bir durumu da ortaya çıkaracak. Kremlin, bu toprakları Rusya Federasyonu sınırları içerisinde kabul edeceğinden buraya yapılan saldırılar bambaşka bir boyut kazanacak. Son günlerde Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerin daha da gerginleşmesi ve nükleer silahların kullanılabileceğinin dile getirilmesinin sebebi de aslında bu. Diğer bir deyişle Moskova'nın, "kazandığını" elinde tutmak için sahip olduğu nükleer silahları kullanabileceğini ileri sürerek bunu Batı'ya da kabul ettirmeye, hatta belki de anlaşmaya varmaya çalışması muhtemel.
Rus yetkililer, kısmi seferberlik çerçevesinde 300 bin kişinin askere alınacağını, bu rakamın seferber edilebilecek rakamın yalnızca yüzde 1'ine denk geldiğini dile getirdiler. Seferberliğin ilanı şüphesiz bugüne kadarki süreçte Rusya halkını rahatsız eden en önemli gelişme. Rusya'nın dünyadan soyutlanması da ülkeye uygulanan yaptırımlar da Rusya halkında bu denli tepkiye yol açmamıştı. Nitekim bir taraftan seferberlik süreci devam ederken diğer taraftan da çok sayıda vatandaşın komşu ülkelere akın ettiği, Kazakistan, Gürcistan gibi ülkelerin kara sınırlarında kuyrukların oluştuğu görülüyor. Türkiye'ye uçak biletlerinin tükenmesi ve bilet fiyatlarının artışı da bu hususla izah ediliyor.
Diğer taraftan Rus hükümeti, Rusya'da kısmi seferberliğin ilanına karşı tepkileri azaltmak için birtakım önlemler alıyor. En başta seferberlikten kaçanlara ve kendi isteğiyle esir düşenlere verilen cezalar artırılırken; örneğin hapis cezası 10 ve daha fazla yıla çıkartıldı; seferberliğe tabi olanlara ek ödemeler yapılıyor, maaş bağlanıyor, dönüşte eski işyerlerine dönme imkanı tanınıyor ve diğer sosyal imtiyazlar sağlanıyor.
Batı’nın tepkisi ve cevabı
Seferberlik ve referandum süreçleri Batı'da da yakından takip ediliyor. Başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Batı ülkeleri referandumları kabul etmediklerini, Rusya’ya yeni yaptırım başlatacaklarını dile getirirken Finlandiya gibi ülkeler de Rusya’dan kaçan vatandaşların girişine izin vermiyor. Diğer taraftan Rusya’ya 2008 yılından itibaren uygulanan yaptırımların bir işe yaramadığını, Moskova'nın siyasetini değiştirmediğini de belirtmek gerekiyor. Avrupa Birliğinin (AB) bu alandaki belki de son kozu, enerji alanındaki iş birliği idi. 2022'de bu alandaki iş birliği minimum seviyeye indi ancak bu konu da Rusya'ya geri adım attırmadı. Tam tersine, genel fiyat artışı ve alternatif pazarlar sayesinde Kremlin daha az gaz satarak daha fazla gelir elde etmiş oldu. Öyle anlaşılıyor ki Batı'nın başlatacağı yeni yaptırımlar da ancak Rusya'nın dünyadan daha fazla izole olmasına yol açacak. Nitekim Orta Asya cumhuriyetlerinde dahi Rus banka kartlarının kullanımı sınırlandırılmaya başlandı.
Rusya’nın kısmi seferberliğini Rus yetkililer "eldeki toprakları" korumak amacıyla gerçekleştirdiklerini dile getirseler de yakın zamanda bölgenin istikrara kavuşması pek gerçekçi görünmüyor. Zira Rusya'nın özellikle referandumlardan sonra buralardan kendi isteğiyle çekilmesi artık hiç mümkün değilken, Batılı liderler de barışın masada sağlanacağını dile getirmelerine rağmen masaya oturmadan önce Ukrayna'nın konumunun güçlendirilmesi gerektiği kanısındalar. Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy de referandumlar sonrasında Rusya ile görüşmelerin artık imkansız olduğunu dile getirdi.
Nükleer silah kullanımı ve üçüncü dünya savaşı söylentilerinin yayıldığı bir dönemde Birleşmiş Milletler (BM) dahil uluslararası örgütlerin sessiz kalması hem ilginç hem de gittikçe azalan etki ve rollerini ortaya koyuyor. Öte yandan ise bunun bir başka olumsuz neticesi herkesin kendi sorununu kendi yöntemlerle çözmeye çalışması şeklinde ortaya çıkıyor. Bu da çatışma alanlarının artmasından başka bir işe yaramayacak.
Türkiye'nin çabasının önemi
Tüm bu gelişmeler çerçevesinde üçüncü ülkelerin ara buluculuk çabaları daha da büyük önem arz ediyor. Bu bağlamda şüphesiz Türkiye'ye büyük görev düşüyor. Türkiye, günümüzde tüm taraflarla iletişim içerisinde olan ve güven veren belki de tek ülke. Ankara'nın tahıl ve esir değişimi sorunlarının çözümünde önemli rol oynaması Türkiye'nin çabasının devam ettirilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Ancak şu da bir gerçek ki, Türkiye'nin Ukrayna meselesi dahil bölgesel sorunlarda üstlendiği ve oynadığı role de bağlı olarak uluslararası arenada artan prestiji ve gücünden şüphesiz birçok ülke rahatsız oluyor. Dolayısıyla Ankara'nın da her zamandan çok daha fazla temkinli olması gerekiyor.