"39"
Ne çok öğrendim, ne çok unuttum.
Sanki hep bir terazi var içimde. Tartıyor. Bir tarafa düşlediklerimi koyuyor. Olsun dediklerimi, olur diye sabrettiklerimi.
Bir tarafta “olan”a karşı hissettiklerim duruyor. Tartıyor, tartıyor.
Garip olan şu ki o terazi hep salınıyor. Durmuyor. Varamıyorum.
Şimdi okulun bahçesine dönsem gözüme daha küçük mü gözükür bilmiyorum.
Nesini sevmedin ki diye soruyorum. Cevap alamıyorum.
Hobilerim sorulduğunda “pişmanlık duymak” diye cevap vermek istiyorum.
Ne çok öğrendim, ne çok unuttum.
“Ben olsaydım yapmazdım” demek istediğim ne çok şey var kendime.
Bütün “şey”ler ayrı yazılır. Ne çok öğrendim…
Tüm dünyada güvercinler aynı dili konuşur. Ne çok öğrendim…
Sözler birbirine benziyor. Yalanlar doğrulara, doğrular yalanlara benziyor.
Ayırt edemiyorum.
“An”ın kokusunu hiç duyamıyorum.
Kerelerce kendime yineliyorum.
Kaybettiklerime ilişkin z raporu istiyorum. Gideceğiz gibi geliyor, uzak bir yerlere gideceğiz. Seviniyorum…
Her şeyi, herkesi bir anda bırakıp gitsek, geride kalacak o boşluğuz işte.
Yokluğumuzda ne eksilirse o.
Ne anlattığımızın önemi yok.
Dostlarımız suskunluğumuzu da dinleyebilenler.
Olmasak ne eksilirse işte o’yuz.
Ayırt edemiyorum.
Yalanlar hakikate benziyor.
Kuralları kim koyuyor bilmiyorum, iyiler hep kaybediyor.
Yıllar akıp gidiyor. Otuz dokuz…
Terazinin bir tarafında koyuyorum. Tartayım istiyorum ama olmuyor.
Vazgeçmiyorum…
Umudu kaybedince geleceği de kaybediyorsun.
Umudu kaybedince gençliği de kaybediyorsun.
Bir gün mutlu olacağız, vazgeçmiyorum…