Cinnete ramak kala!
Hep bir sebep arıyor insan tutunmak için. Ya birine, ya bir şeye tutunup ayakta kalma, aslında hayatta kalma çabasında. Hayatta kalmak öyle bir hal işte; destek gerek, bir omuz, sırt sıvazlayan bir el, ya da bir iş, bir hedef... Olmuyor sebepsiz, gitmiyor kuru kuru. Götüremiyor işte insan ne bileyim. Uğraş lazım, bir işe güce odaklanmak, zihni, yüreği eğleyecek bir meşgale bulmak... Çocuğun önüne konulan oyuncak, oltaya takılan yem gibi... Astarı umut, aslı yaşamak...
Hemen herkesin vardır pazartesi başlayacağı bir diyet, ayın 1’inde uygulamaya başlayacağı kararlar, “bu son bir daha da tövbe” dediği alışkanlıklar... Umut işte hepsi, tutunmak. Hayata, geleceğe, yaşama... Fakat o kadar da kolay olmuyor ki. İnsan tutundukça bir dala, o dalı çatır çutur kıranlar oluyor. Çakılıyorsun yere. Bazen çok yüksekten bazen yere yakın. Fark etmez hepsi birleşince nur topu gibi bir hayat yorgunluğu oluveriyor. Ve sonraaa... Cinnete ramak kala.
Çığlık atmak... Bağırmak avazı çıktığı kadar, sövmek bazen, hanımefendi/beyefendi çizgiden çıkmak... Mümkün, ne de kıymetli bilseniz. Önemsiyorum. Tavsiye de ediyorum herkese. “Aaaa ne ayıp, yakışıyor mu hiç sana çemkirmek?” derler. Desinler. Susmazlar. Bilmezler. Konuşur onlar... Sen de susma, bağır, çağır, birkaç parça da bir şeyler kır. Sustuklarının, halının altına süpürdüklerinin, içine içine attıklarının dışa vurumu bu hal sadece. Korkma, utanma. Bu patırtı kopmadan, o devran dönmüyor. Bir nokta var yeter dediğin. Heeh işte orası şahane bir yer. Dönüm noktası. Ölmeden seni gömenlerin üzerine attığı toprakları silkeleme şekli. At şu ölü toprağını üzerinden. Boğazın ağrısın, sesin kısılsın, kısılsın ki sesin çıkabilsin, canın acısın, birileri şaşırsın, birileri kendine gelsin, haddini bilsin... Delirme noktasına geldiysen sevin, korkma. Yolculuk başlıyor demektir. Hadi hayırlı yolculuklar... “Aman ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey...” diye diye nereye kadar? Bırak bozulsun, tadınız kaçsın! Cinnete ramak kala dur ama, abartma! Sen hazırlıklara başla. Aynaya bak. Kendine söz ver. Bağırdığına değecek bir yaşam için çık yola. Sustuklarını söylemek için yürü. Sakince ilerle şimdi. O yüksek sese seni herkes duyar merak etme. Hızır gelir. Allah işitir, bir vesile yaratır, seni biriyle tanıştırır, yolunu kesiştirir... Sen gör sadece.
Her kişinin kendine ait sloganları olmalı. Pankartlar hazırlayıp bir kıyıda tutmalı. Ruhunu greve hazırlamalı. Kuşatmalı kendini, dünyaya savaş açabilecek kadar. Dimdik bir direniş sergilemeli. Tek kişilik bir ordu olabilmeli. Yeri geldiğinde edebileceği; ağza alınmayacak küfürleri olmalı mesela, alabilmeli ağzına hiç çekinmeden, yakıştırmalı diline, profesyonel bir küfürbaz gibi düzebilmeli. Bazıları hak eder çünkü. Yiğidi öldürmeli hakkını da vermeli. Bir ohh çekip sakince kahvesini yudumlayabilmeli ki, kaldığı yerden devam edebilsin. Bu sakinliği yakalayabilmek için çokça delirmeli. Ne bileyim işte, insan kendi hayatına dört elle sarılabilmeli, gerekirse iki elini birilerinin yakasına yapıştırarak. Sonra üstünü başını silkip, ıslık çalarak, seke seke elleri cebinde yoluna gitmeli. Yolda gördüğü bir köpeğin başını okşamalı, esnafa hayırlı işler dileklerini sunmalı. Ama yaralı ama yamalı bir yolunu bulmalı... Er kişi de, hatun kişi de her kişiyi yenmeli. Kendini yedirmemeli. Hazır bugün pazartesi, hazır önümüzde 1 Mayıs da varken, birini seçin tutunun işte. Ama en çok kendinize...