Prof.Dr. Nabi Avcı'dan ESOGÜ'de ilk ders... "Her disiplin için süre 4 yıl, neden?"
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde, "2023-2024 Akademik Yılı Açılış Töreni"nde ilk dersi Prof.Dr. Nabi Avcı verdi... "Her disiplin için süre 4 yıl, neden?"
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde (ESOGÜ), "2023-2024 Akademik Yılı Açılış Töreni" gerçekleştirildi.
ESOGÜ Rektörü Prof. Dr. Kamil Çolak, ESOGÜ Kongre ve Kültür Merkezi'ndeki programda yaptığı konuşmada, üniversite olarak yarım asrı aşkın bilimsel birikim ve akademik geçmişe sahip olduklarını söyledi.
Türkiye'nin köklü yükseköğretim kurumları arasında yer aldıklarını anlatan Çolak, "ESOGÜ, alanında uzman akademik kadroları, idari personeli ve yetişmiş mezunlarıyla şehrine ve ülkesine değer katan bir üniversitedir. ESOGÜ, 13 fakülte, bir yüksekokul, 6 meslek yüksekokulu, 4 enstitü, 40 uygulama ve araştırma merkezi ile 8 yerleşkede hizmet veren, nitelikli eğitim öğretim programlarına sahip olup, bilimsel çıktılarıyla araştırma üniversitesi olma yolunda ilerlemektedir. Araştırma, teknoloji geliştirme ve eğitim öğretim hizmetleriyle üniversitemiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün hedef koyduğu muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için en büyük katkıyı veren üniversitelerden biri olma gayretindedir" dedi.
Programda açılış dersini, Türk Dünyası Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof.Dr. Nabi Avcı tarafından "Türkiye'de ve Dünyada Üniversitelerin Yarını" başlığı ile verildi.
İlk dersi Prof.Dr. Nabi Avcı verdi
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Bugünkü açılış dersimizin konusu, Türkiye'de ve dünyada üniversitelerin yarını. Üniversite, eğitim eko-sistemi içinde yer aldığı toplumdan bağımsız değil. Dolayısıyla bu başlık aynı zamanda, 'Dünya neree gidiyor? Yarın bizi nasıl bir dünya bekliyor? O dünyada üniversitenin yeri ne olacak?" sorusunun cevabında düğümleniyor. Tabii, Çinlilerin meşhur bir sözü var: 'Eğer Tanrı'yı gülümsetmek istiyorsanız, ona yarınki planlarınızdan bahsedin' diyorlar. Yarın sizi çok şaşırtabilir, anlamında. Bugün artık özellikle teknolojide gözlenen baş döndürücü gelişmeler yarınlarla ilgili kestirimlerde bulunmayı olağanüstü güçleştirdi. Ama biz yine de o eski alışkanlığımızla dünden ve bugünden yola çıkarak yarınla ilgili birtakım tasarılar, planlar, projeksiyonlar yapıyoruz, yapmak zorundayız. Bunların ne kadarının yarın bizi şaşırtacağını şimdiden söyleyemeyiz, ama şaşıracağımızı söylebiliriz. Nereden biliyorsun, derseniz... Çok şaşırmış bir adam olarak bu konuda... Mesela birini sizlere örnek olarak paylaşayım" dedi.
"O raporun başına yazdıklarını çok kıskandık"
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Bundan 35 - 36 sene önce, rahmetli Hasan Celal Güzel'in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde, hem burada üniversitede görevliydim, hem de onun danışmanıydım. O günlerde yeni yeni konuşlmaya başlanan eğitimde bilgisayar kullanımı, bilgisayar destekli eğitim konusunda. O kadar gündemdeydi ki bu konu, Avrupa Konseyi'nin 3 yılda bir yaptığı Eğitim Bakanları Konferansı'nın o yılki ana teması da 'enformasyon teknolojileri ve eğitim teknolojileri üzerindeki etkileri' idi. Ve her ülke bu toplantıda bir ulusal rapor sunuyordu. Türkiye Ulusal Raporu'nu hazırlama görevini de Hasan Celal Bey bana vermişti. Ben de Anadolu Üniversitesi'nden ve Çukurova Üniversitesi'nden oluşturduğumuz genç bir akademisyen grubuyla, ben de o zaman gençtim, o raporu hazırladık. Raporun başlığı da ana temaya uygun olarak 'Enformasyon Teknolojileri ve Eğitim Sistemleri Üzerindeki Etkileri'... Güzel bir rapordu. Daha sonra Avni Akyol'un Milli Eğitim Bakanlığı döneminde de onu mavi kitap olarak da yayınladı. Rapor genel olarak enformasyon teknolojilerindeki muhtemel gelişmeler ve bunların Türk eğitim sistemi üzerindeki muhtemel etkileri üzerindeydi. Her ülke bir ulusal rapor sunuyordu. Bir ülkenin, İngiltere'nin ulusal raporunu bizler biraz kıskandık. Çünkü İngilizlerin raporunun başında bir epigraf vardı. Onu okuyunca dedik ki, 'Keşke bunu biz yazsaydık, kullansaydık'. İngilizlerin raporunun başındaki epigrafta diyordu ki, 'Bu rapor 3 yıl için geçerlidir'. Bazı gıda maddeleri veya ilaçlarda yazan son kullanma tarihi gibi, İngilizler de kendi raporlarının başına bir son kullanma tarihi koymuşlardı. Ve çok doğru bir iş yapmışlardı. Çünkü enformasyon teknolojilerinin değişim hızlı daha da katlanarak devam ediyor. O zaman yapılmış bir değerlendirmenin 3 yıl sonra muhtemelen işe yaramayabileceğini düşünüyorlardı. Dünyada en hızlı gelişen teknolojiler, savaş teknolojileri, sağlık teknolojileri ve enformasyon teknolojileri. Özellikle ABD ve Avrupa'da bu teknolojileri esas alan sektörler arasında da kıyasıya bir mücadele olduğunu, ABD'de hükümet alımlarında en büyük payı alabilmek için birbirlerini nasıl kolladıklarını hepimiz biliyoruz. Hatta dünyada bazı sıcak çatışmaların bu sektörlerden silah teknolojisinin pastadan daha büyük pay alabilmek için nasıl, artık hafifletecek başka bir tabir bulamıyorum, körüklediklerini bugün de görüyoruz. Nitekim Kennedy'den önce Eisenhower görevi devir teslim öncesinde yaptığı tarihi bir konuşma vardır. Orada 'askeri ve sınai işbirliği'nden bahseder, bunun ABD'nin dış politikasını nasıl biçimlendirdiğini, nasıl yönettiğini çok güzel anlatan tarihi bir konuşmadır. Ama ne yazık ki bu konuşmayı görevden ayrılırken yapmıştır" diye konuştu.
"Şimdi tüm teknolojiler arasında değişim hızı en yüksek üç sektör onlar... Ve değişim hızı daha da artıyor"
Prof.Dr. Nabi Avcı konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Daha sonra sektörler arası bu çatışmayı çok akıllıca şuna dönüştürdüler. 'Bizim geliştirdiğimiz her şey hem askeri teknolojilerde, hem de sağlık sektöründe kullanılabiliyor'... Yani askeri sektör de, sağlık sektörü de bizsiz yapamaz. Dolayısıyla birlikte çalışalım. Nitekim bunu da yaptılar. Bugün akıllı silahlardan bahsediyorsak, ya da hekimlerin işlerini devralacağını düşündüğümüz birtakım tıbbi cihazlardan, yazılımlardan söz ediyorsak bu birlikteliğin sonuçlarından söz ediyoruz demektir. Şimdi tüm teknolojiler arasında değişim hızı en yüksek üç sektör, askeri, tıp ve enformatik sektörler böyle bir işbirliğine gittikten sonra değişim hızlı daha da artmaya başladı. Şimdi bir rapor yazacak olsak, onun başına 3 yıl geçerlidir demek çok iyimser olur. 'Gelecek hafta bir daha gözden geçirilse iyi olur' derdik muhtemelen. Veya o rapora şerh düşenler, 'Bu rapor zaten 3 gün önce eskimişti' bile diyebilirler."
"Sanayi devrimine göre biçimlenmiş yapıları da tartışmamız gerekiyor"
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Üniversiteler de bu sektörlerden bağımsız değil. Bu sektörlerin beşeri altyapısını ve bilimsel çerçevelerini üniversite sağlıyor veya sağlaması bekleniyor. Ama tüm eğitim sistemi gibi üniversitelerimiz de aslında, sanayi devriminin koşullarına göre yapılanmış kurumlardır. Sanayi devriminin istek ve imkanlarına göre biçimlenmiş olan kurumlar, okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar, diplomatik misyonların örgütlenmesi de dahildir, profesonel ordular da dahildir, bürokrasi de dahildir... Yani biz bugün, elektronik bir devrimden söz ediyorsak, sanayi devriminin bittiği yeni bir devrimin başladığını konuşuyorsak, sanayi devrimine göre biçimlenmiş yapıları da tartışmamız gerekiyor demektir" dedi.
"Değişime en fazla direnen kurumlar eğitim kurumlarıdır..."
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Sanayi devrimine göre şekillenen kurumların nasıl zaman dışı, anakronik hale geldiklerini daha iyi anlarlar diye, özellikle gençler için şu örneği veriyorum. Güneşin ışıkları dünyamıza 8 dakikada geliyor. Biz güneşi hep 8 dakika önceki haliyle görüyoruz. Gerçek zamanlı olarak görmüyoruz güneşi. Gökbilimciler diyor ki, bulutsuz bir gecede gökyüzüne baktığınızda gördüğünüz o yıldızlar aslında gerçek zamanda yok. Gördüklerinizin bir çoğu belki de 1 milyon yıl önce söndü. Ama şimdi gördüğünüz yıldızığın ışığı, 1 milyon yıl önce yola çıkmış olan ve ancak şimdi bizim görüş alanımıza girmiş olan ışıktır. Ve belki de şu an olmayan o yıldızı, 1 milyon yıl önceki ışığından varmış gibi algılıyorsunuz. Sosyal hadiselerde de böyle bir zaman sorunu var. Sanayi devriminin ihtiyaçlarına göre biçimlenmiş olan eğitim kurumları artık anakronik, artık o bitti. Ama bu kurumlar günün ihtiyaçlarına göre her defasında yeniden örgütlenecek kadar esnek yapılar değil. Dolayısıyla 200 yıl önceki ışığı bugün de varmış gibi sürdürmeye devam etmek istiyoruz. Bunun bir başka sebebi de, bu kurumlar arasında eğitim en tutucu olan kurumdur. Değişime en fazla direnen kurumlar eğitim kurumlarıdır. Çünkü oralardaki odaklar kolay kolay bunlardan vazgeçmez" diye konuştu.
"Niye dünyanın birçok ülkesinde birbirinden farklı disiplinler 4 yıl?"
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Hocalar konuşmalarını göz hizasından yapmaya pek yanaşmazlar, şimdi benim yaptığım gibi, illa birkaç metre yukarıdan konuşmak isteriz. Fabrika düzeninde bu böyledir. Yani sanayi devriminin ideolojik zihniyet dünyasında bizim biraz yukarıdan uçmamız gerekiyor. Ve buna 250 - 300 senedir o kadar alıştık ki, aşağı inmeyi ve öğrencilerle yüz yüze göz hizasında, daha farklı bir ilişki türünde bir araya gelmeyi şu anda göze alamıyoruz. Bir de Althusser, aramızda Althusser'ci arkadaşlar da var, Althusser'in de dediği gibi, 'Devletin ideolojik aygıtlarının başında eğitim gelir'... Burada ne kadar derin bir ideolojik yapılanma ile bu işleri yürüttüğümüzü genç arkadaşlarım 4 sene sonra anlayacaklar. Nereden anlayacaklar? Mesela bugüne kadar cevabını alamadığım iki soru, iki test var. Biri de bu... Niye dünyanın birçok ülkesinde, İngilizce dil eğitimi programları, hukuk programları, beden eğitimi programları, diş hekimliği programları, sayabildiğiniz kadar sayın, hep 4 yıldır? Birbiriyle bu kadar alakasız disiplinler nasıl oluyor da ancak 4 senede öğrenilebiliyor? Bu 4 senenin bir hikmeti var mı? Bunun yüksek sesle savunabileceğimiz bir hikmeti yok. Ama alçak sesle konuşursak bir gerekçesi var. Toplumun en dinamik kesimlerini, en kanı kaynayan kesimlerini 4 sene boyunca bir şekilde kontrol altında tutmamız lazım. Dolayısıyla size ihtiyacımız var. Sizin bu sıralarda oturmanıza ön sıraların ihtiyacı var. Aksi takdirde işimiz çok zorlaşacak. Hem bizim işimiz, hem sizin işiniz... Onun için bir mutabakatla 4 yılda anlaşmış oluyoruz. O zaman bu dört yılı en verimli şekilde değerlendirmek için, yani üniversitenin, yani hayatın, toplumun önümüzdeki yıllarda alacağı yeni niteliklere uygun birer insan olabilmek için ne yapmamız gerekir? Bu soru sadece bu yıl üniversiteye başlayan genç arkadaşlar için değil, benim gibi emekli hocalar için de geçerli. Hangi yaşta, hangi görevde olursanız olun, hangi işin başında olursanız olun, yarınla ilgili ciddi bir hazırlık yapmamız gerekiyor. Sadece siz yaparsanız yarın çatışırız. Onun için bizlerin de yapması lazım. Onun için üniversitelerin akademik kadrolarının bence en önemli görevi, yarın çok daha farklı alanlarda çalışmak üzere eğittikleri öğrencilerin yarınına kendilerini de uyum sağlayacak şekilde hazırlamaları. Uzakdoğu sanatlarında denir ki, 'Siz bir bambu resmi yaparken bambu da size bakıyor'... Dolayısıyla yaptığınız iş sizi şekillendiriyor. Hacı Bayram Veli Hazretleri de bunu çok güzel ifade ediyor: "Nagehan ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm / Ben dahi bile yapıldım taş ile toprak arasında"... Bir dünyaya giriyorsunuz, o dünya yapılıyor, siz de o dünyanın içinde yapılıyorsunuz. O dünyanın içerisinde yeniden, yeniden yapılıyorsunuz..." dedi.
"Yeni bir bilima dalı var... 'Meslek değiştirmoloji'"
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Ben de yeni öğrendim birkaç yıl önce. Özellikle Almanya'da yeni bir bilim dalı, Almancasını şu an söyleyemeyeceğim, ama özü şu, 'Yeni bir mesleğe geçiş için yapılması gereken hazırlıklar'... Yani 'meslek değiştirmoloji'... Çünkü diyorlar ki, 'Bugün geçerli olan mesleklerin pek çoğu yarın olmayacak' Bunu nerede görüyoruz? Örneğin bugün başladığınız bilgisayar mühendisliği dersleri ve sizlere öğretilenler, mezun olurken hiçbir işinize yaramayacak. Çünkü biz size birinci sınıfta en güncel şeyleri de öğretsek 3 sene içerisinde yeni programlar, yeni yaklaşımlar olacak. Ve birinci sınıfta öğrendiklerinizle bir işe girerseniz, size 'taş devri' muamelesi yapacaklar" diye ekledi.
"Bunu yaparsanız, Türkiye'de yapan ilk üniversite olursunuz... 'Sessiz bir devrim' pekala yapılabilir"
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Demek ki bizim de, üniversite olarak bu teknolojik gelişmeyi günü gününe takip etmemiz zor olsa bile en azından 3. ve 4. sınıflarda geriye dönüp nelerin geride kaldığını ve onları nelerle güncellemeleri gerektiğini, işte bu 'meslek değiştirmoloji'nin verileri ile programlamamız gerekebilir. Bunu yaparsanız, Türkiye'de yapan ilk üniversite olursunuz. 3. sınıfta neleri unutacağımızı öğrenmek zorundayız. Bu işin temelinde onlar var, vazgeçemeyiz. Ne zamana kadar? 3. sınıfa kadar... 3. sınıfta güncellenmesi gerekenleri güncelleyelim, önümüzdeki yıllara dair yeni projeksiyonlar hazırlayalım. Bu her sene güncellemek demektir. Ama dediğim gibi, dünyanın en muhafazakar kurumlarından olan eğitim kurumları ve üniversitelerde bu kadar devrimci olmak zordur, bunu kabul ediyorum. Ama bu da 'sessiz devrim' olarak pekala sessizce yapılabilir, yapılmalıdır da" dedi.
Prof.Dr. Nabi Avcı o kitapları tavsiye etti
Prof.Dr. Nabi Avcı, "Özellikle bu yıl üniversteye gelen arkadaşlarımız için bu söylediklerim çok can yakıcı görünmeyebilir. İlk dersten de 'Biz nereye geldik, yarın ne yapacağız' endişesine düşmelerini istemem. Böyle açılış derslerinde onun için özellikle öğrenci arkadaşlarımız için bazı kitap önerilerinde bulunuyorum. Sizlere de birkaç kitap önereceğim. Biri özellikle mühendislik alanını seçenler için, Oğuz Atay'ın 'Bir bilimadamının romanı'... TÜBİTAK'ın ilk ve son defa verdiği roman ödülünü kazanmıştı bu kitap. Özellikle mühendis adayları için iyi bir okuma olur. Şimdi ben okumadım ama TÜBİTAK standında gördüm, Nobel ödülü alan Türk bilim insanı Aziz Sancar'ın hayat hikayesini yayınlamış. Okumadım ama, TÜBİTAK yayınladığına göre yeni bilim insanları için iyi bir okuma olur diye onu da bence listenize yazın. Şimdi önereceğim kitabı, sadece öğrenciler için değil, okumamış olan hocalarımız için de önermek istiyorum. Paul Feyerabend, "Yönteme karşı"... Türkçesini tavsiye ediyorum çünkü, bir Türkçe baskısında Feyerabend'in özellikle Türkçe baskısı için yazdığı bir önsöz var. Bir başka tavsiyem de Edward Frankel'in "Aşk ve matematik" kitabı. Başlığından ötürü bu sizi herhalde daha çok cezbedecek ama öyle değil. Olağanüstü bir kitap. Bu kitabın Türkçe baskısında da, sadece Türkçe baskısı için Robert Langlands'ın gönderdiği bir mektup var. Ne olmuş Langlands'ın mektubu varsa demeyin. Langlands, şu anda Einstein Kürsüsü'nde oturuyor. Matematik dünyası için olağanüstü açılımları olan bir program. Frankel'in "Aşk ve Matematik" kitabı için bir mektup yazmış ve Türkçe yazmış. Niye? Çünkü Langlands, 1960'lı yıllarda, 65-66'da Ankara'da ODTÜ'de birkaç dönem hocalık yapmış ve Türkçe'yi de çok güzel öğrenmiş. Özellikle öğrenciler ve bizim için çok yararlı yol göstermeleri var. O yüzden "Aşk ve matematik"i ayrıca öneriyorum" dedi.