Ürdün'de gezilecek yerler neresi? Ürdün gezi rehberi...
Ürdün'de gezilecek yerler neresi? Ürdün'de görülmesi gereken yerler... Ürdün gezi rehberi...
7 milyonu aşkın nüfusuyla Orta Doğu’da tüm ihtişamıyla misafirlerini ağırlayan Ürdün Haşimi Krallığı pek çok doğal güzelliği barındıran bir Arap ülkesi olarak Avrupa ve Amerika gibi klasik tatil rotalarının dışına çıkmak isteyenlerin gözdesi.
Ürdün, kuzey sınırında Suriye, kuzeydoğusunda Irak, batısında İsrail ile Batı Şeria’nın aldığı kritik bir konumda bulunuyor. Bu kadar önemli bir coğrafyanın ortasındaki ülke İslami tarihin mihenk taşı niteliğindeki olaylara ev sahipliği yapmış.
Film setlerinin kurulduğu benzersiz doğal güzellikleri, ilham veren çöl yaşamı, mistik tarihi atmosferiyle Ürdün’de gezip görecek sayısız yer mevcut.
Ürdün’de masal dünyasında yolculuğa çıkabilir, Amman’da toz bulutu içine girebilir, Wadi Rum’da konaklayarak çöl ıssızlığını yaşayabilirsiniz. Ürdün’deki her yaşa hitap eden aktiviteleri ve rotaları sizler için derledik.
1. Petra
Her yıl 1 milyondan fazla turistin ziyaret etmek için yollara düştüğü Petra’daki antik kent Ürdün’ün güney tarafında yer alıyor.
Bu antik kent Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasında konumlanmış ve denizden 1700 metre yüksek bir rakımda konumlanıyor.
Dağlık alanlar arasına sıkışıp kalan Petra dünyanın sayılı güzelliklerinden birisi. O kadar ilginç bir doğaya sahip ki dünyanın yeni yedi harikası arasına kabul edilmesine şaşırmamak gerek.
2200 yıllık geçmişe sahip Petra antik kenti Ürdün seyahatinizin ilk durağı olmaya değer.
Petra Antik Kenti dağların arasında uçsuz bucaksız bir vadiye kurulmuş olan tarihte Nebatilerin inşa ettiği bir kent olarak karşımıza çıkıyor.
Yüzyıllar önce insan eliyle kayaların oyularak yerleşim yeri haline getirmesi sonucu ortaya çıkan Roma mimarisi günümüzde tüm görkemiyle dünya çapından akın eden turistleri selamlıyor.
Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda Petra’nın Demir Çağ’ına dek uzanan bir geçmişe sahip olduğu bilgisi de var.
Yarı göçebe olarak yaşayan Nebatiler M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren bölgeye gelerek Nebati Krallığı’nı kurup burayı başkent olarak belirlemiş.
Petra dönemin ticari faaliyetlerinde öyle önemli bir yere sahipti ki Baharat Yolu ile İpek Yolu’nun kesişiminde yer alması sayesinde Nebatilerin fazlasıyla zenginleştiği biliniyor.
Ticaret vahası olan Petra sayesinde Nebatiler, Hindistan, Çin ve Romalılar ile ticaret yapabilmiş. Uygarlık düzeyinde Nebatiler ilerledikçe Petra kervanlar ve ticaret şehri haline evirilip geniş alanlara yayılmış.
Uçsuz bucaksız büyüklükteki Petra’da dolaşırken en az 2 gününüzü bu bölgeye ayırmanızı tavsiye ediyoruz. Yürüyerek keşfedeceğiniz o kadar geniş bir alan var ki seyahatinizin ilk gününde kilometrelerce yürümeye hazırlıklı olmalısınız.
Petra’yı kumulların arasından yürüyerek göreceğiniz için spor ayakkabı giymenizi ve iğne deliğinden bile geçen kumlara maruz kalacağınızı öncelikle bilmenizi isteriz. Özellikle yaz mevsiminde sıcaklığa katlanması zor olacağını da göz önünde bulundurmanız gerekli. Eğer mümkünse sonbahar veya kış mevsiminde buraya gelmek daha yerinde bir karar olabilir.
Petra Antik Kenti sabah saat 6’dan itibaren ziyaretçilerini ağırlamaya başlıyor. Sabah daha dingin ve serin bir atmosferde Petra’yı gezmek daha keyifli olacağından erken davranmanızda fayda var. Henüz kalabalık turist kafileleri gelmeden ve bunaltıcı sıcaklar etkisini göstermeden Petra’ya varmış olursanız günün geri kalanını daha enerjik geçirebilirsiniz.
Ürdün’ün diğer tarihi ve turistik yerlerine göre Petra Antik Kenti’ne giriş daha fazla maliyetli oluyor. Bu konuda da hazırlıklı olmalı ve daha uygun bir fiyata tekabül eden 2 günlük giriş bileti almanızı tavsiye ederiz.
Petra’daki gezilip görülesi yerleri şu şekilde özetlemek mümkün:
The siq
Petra Antik Kenti’ne giriş yaptıktan sonra 1 km kadar yürüyüp vadiye yöneliyorsunuz. 1 kilometrelik bu rotaya The Siq adı veriliyor. Yolun iki tarafı da barajlar ve sarımsı renkteki su kanalları ile çevrili. Bu yoldan ilerleyip noktaladığınızda Petra’daki en çarpıcı ve en ünlü yapı olan Hazine’ye (The Treasury) gelmiş oluyorsunuz. Hazine’ye gelene kadar geçeceğiniz yol boyunca göreceğiniz güzellikleri fotoğraflamayı ihmal etmeyin.
Hazine (The Treasury)
2200 yıl önce Nebati uygarlığının Roma mimarisinden etkilenerek inşa ettiği Petra antik kentinin girişindeki bu yapıya hazine adı veriliyor. Nebatili halkın bu yapıyı oluşturabilmek için yıllarca süren bir çalışma sonucunda kızıl renkli topraklara şekil verdiği ve kayaları oyduğu biliniyor. Hazineye geldiğinizde kendinizi çok farklı ve mistik bir ortamda bulacaksınız. Önceden turistlerin içine girebildiği Hazine’ye artık girişler yasak olsa da dışarıdan bile bu tarihi yapıyı görebilmek büyük bir nimet sayılabilir. Petra’da en çok rağbet gören ve en fazla merak edilen yer olan Hazine’ye kalabalıktan bunalmadan rahatça fotoğraf çekebilmeniz için sabahın erken saatlerinde gelmenizi öneriyoruz. Aksi halde zaten yapının içine girebilme ihtimali olmamasına ek olarak bir de istediğiniz şekilde bu atmosferi yaşama şansını kaçırmış olabilirsiniz.
Manastır (The Monastry)
Hazine’den sonra Manastır, Petra Antik Kenti’nin ilgiyi üzerinde toplayan bir diğer yeri olarak karşımıza çıkıyor. Hazine’den sonra buraya ulaşabilmek için 11 kilometrelik bir yol boyunca yürünmesi; yer yer tırmanılması ve de 800 adet basamağın çıkılması gerekli. Manastır’a varana dek fazlaca güç sarf edeceğinizi, ancak gördüğünüz güzellikler karşısında tüm yorgunluğunuzu unutacağınıza eminiz. Eğer 11 kilometrelik yürüyüş yolunda yorulmak istemezseniz yerel halkın kiralama imkanı sunduğu eşekleri kullanabilirsiniz. Eşekleri kullanmak istemezseniz de yavaş tempolu bir şekilde yürümeyi tercih edebilirsiniz. Burası için yerli halk tarafından “Dünya’nın Sonu” şeklinde bir tabir kullanılıyor. Kilometrelerce yürüyüp bu eşsiz güzellikteki yapıya ulaştığınızda “İyi ki Petra’ya gelmişim!” diyeceksiniz.
Bizans Kilisesi
Petra Antik Kenti’nde hem Roma hem de Bizans dönemini yansıtan mimari eserleri görebilirsiniz. Büyük Tapınak denen yapının tam karşısındaki tepede inşa edilen kilise büyüleyici güzellikte. Yer yer tahrip olmuş kilisenin tabanında dönemin mimari tarzını yansıtan mozaikler göze çarpıyor. Kilisenin yanında da M.S. 6. yüzyılda yaşadığına inanılan bir din görevlisinin sahip olduğu mekânın sütunlarına ait izleri görebilirsiniz. Özellikle güneş batarken bu sütunlar arasında fotoğraf çektiren kalabalıklar ile karşılaşmanız mümkün.
Adak Meydanı
Nebatiler döneminde hayvanların kurban edildiği, taşlara hayvan kanlarının bulaştırıldığı ve Tanrılara hediye edildiği bu meydanda 2 adet 7 metre uzunluğunda obelisk yer alıyor. Bu obelisklerin Duşara ve Uzza adlı iki büyük Nebati tanrıyı temsil ettiğine inanılıyor. Meydanı takip eden yolun ilerisinde turistlerin ilgisini çeken aslanlı çeşme ve Romalı asker mezarları mevcut.
Ayn Musa
Petra aynı zamanda inanç turizminin de yoğun olarak yaşandığı bir yer olma özelliğine sahip. Ayn Musa Vadi Musa’nın girişinde bulunan, mermer bir yatak içerisinde Vadi Musa’nın derinliklerine doğru kanallarda akan bir su kaynağı. Ayn Musa’nın kutsal kabul edilmesi ise Kur’an-ı Kerim’deki Bakara Suresi’nde belirtildiği üzere Hz. Musa’nın taşa vurunca akmaya başlayan su olması özelliğine sahip olmasından ileri geliyor. Hz. Musa’nın bu hareketinden beri de suyun hiç durmadan aktığına yüzyıllar şahitlik etmiş. Nebatiler döneminde inşa edilen kanallarla şehre taşınan su şimdi de tarımın desteklenmesi için kullanılıyor. Kanalların etrafında suyu izleyen kalabalığa karışmak size ayrı bir keyif verecek. Antik cennet Petra’da turistlerin ilgisini çeken ve mutlaka katılmanız gereken Petra By Night adı verilen bir etkinlik düzenliyor. Hafta içi pazartesi, çarşamba ve perşembe gecesi tertip edilen bu etkinlikle Hazine’ye götüren yol ve Hazine’nin önü mumlarla donatılıyor. Gece karanlığında bu antik atmosferde mum ışığında yürüdükten sonra Hazine’nin önüne ulaştığınızda yerel halkın dokuduğu kilimlere oturup dinlenebiliyorsunuz.Kilimlerde soluklanırken ikram edilen Bedevi çayından içip müzik dinletisi eşliğinde ruhunuzu dinleyebilirsiniz. Akşam saat 20.00’de başlayan mum ışığındaki bu keşif yolculuğuna mutlaka katılmalısınız. Gördüğünüz manzara karşısında nutkunuzun tutulacağına eminiz.
2. Akabe
Ürdün’ün güney kesimindeki Akabe Körfezi’nin kenarında bulunan Akabe bir liman kenti olarak misafirlerini bekliyor. Ürdün’de denize kıyıda olan ve yüzme imkanı sunan tek kent burası olduğu için de ayrı bir kıymet gördüğü gerçek. Hem tarihi eserlerin ve doğal güzelliklerin görülebileceği hem de denize girebilme imkanı sunması sebebiyle Ürdün’e gelen pek çok turistin Akabe’ye uğradığını söylemek mümkün. Kızıldeniz’e kıyısı olan Akabe, Petra ve Wadi Rum kadar rağbet görmese de Kızıldeniz’i görmek isteyenlerin mutlaka rotalarına dahil ettiği bir yer oluyor. Akabe’ye gelip Kızıldeniz’de yüzdükten sonra hemen yakınında sıralanan Wadi Rum, Ayla Park ve Petra Antik Kenti’ne kolaylıkla geçiş yapabilirsiniz. Kızıldeniz’in serin sularında dalış yapıp su altı zenginliğini görmek ve kumsalda güneşlenip dinlenmek isterseniz İsrail’deki Eliat şehrinin de komşusu olan bu kente kesinlikle gelmelisiniz. Ürdün’ün egzotik ve otantik yaşam tarzını en iyi gözlemleyeceğiniz şehirlerden biri olarak öne çıkan Akabe’de bir tekneye atlayıp Kızıldeniz’e açıldığınızda Mısır, İsrail ve Suudi Arabistan olmak üzere 3 farklı ülkeyi birden görebilirsiniz. Mısır’ın Tabe kenti, Arabistan’ın Haql şehri ve İsrail’in Eliat şehri Akabe’ye sınır komşusu durumunda. Bir deniz kıyısı kentin 3 farklı ülkeye komşu olması da turistlerin ayrıca ilgisini çekiyor. Akabe’ye gelmek isterseniz kullanacağınız tek ulaşım yolu deniz üzerinden oluyor. Dünya’nın 7 harikasından biri kabul edilen Petra’nın giriş bölgesindeki Akabe ilginç mercan resifleriyle davetkar bir tavır sergiliyor. Akabe’de Kızıldeniz üzerine yoğunlaşan turizm faaliyetleri kapsamında düzenli aralıklarla su altı keşifleri yapılıyor. Her yıl su altı serüvenlerine binlerce turistin katıldığı biliniyor.
3. Ceraş (jerash)
rdün’ün başkenti Amman’a 48 kilometre mesafede yer alan Ceraş kuzey kesimde bulunan ve tarihi statüde bir kent olarak adından söz ettiriyor.Amman’dan 1 saatlik araba seyahati ile Ceraş’a gelebilirsiniz. Eğer araç kiralama imkânınız yoksa merkezden kalkan otobüsleri de kullanabilirsiniz.İlk yerleşimin Roma dönemine uzandığı bilinen Ceraş’ta çok sayıda etkileyici mimariye rastlamanız olası.Adeta bir açık hava müzesi olan Ceraş Artemis Tapınağı ile çok ünlü bir kent. Ceraş’a geldiğinizde her köşe başında müze veya tarihi kalıntıyla karşılaşabilirsiniz.İzmir Efes’i andıran Ceraş’ı bir gün boyunca gezmenizin yeterli olacağı görüşündeyiz. Kıyaslamak gerekirse Antik Efes Kenti’nin daha tenha hali ile Ceraş’ın benzeştiği söylenebilir. Ceraş’ın etrafında günlük şehir yaşamının kaosu, kalabalığı ve gürültülü hali devam ederken farklı duygu ve düşünceler arasında geçiş yapacaksınız. Antik kentteki tarihi eserlere tanıklık ettikten sonra kent merkezine inerek birbirinden lezzetli Orta Doğu yemeklerini denemelisiniz.
4. Amman
Ürdün’ün başkenti ve en büyük şehri olan Amman, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle turistlerin aklını çeliyor. Şehirdeki ilk yerleşimin Kalkolitik Çağ’a kadar uzandığı bilindiğinden buranın tarihi miras yönünden zengin olmasına şaşırmamak gerek.Amman Kalesi, Prens Haşim Kuş Bahçesi, Amman Arkeoloji Müzesi, Amman Çocuk Müzesi, Mşatta Sarayı, Kral 1. Abdullah Camii, Roma Tiyatrosu gibi saymakla bitmeyecek tarihi yapıya Amman’da rastlayabilirsiniz. Bahsi geçen tarihi eserlere ek olarak şehrin kalabalıklar içerisinde geçen gürültülü ve karmaşık günlük yaşamı da özellikle Avrupa gibi sakin şehir düzeninin hakim olduğu yerlerden gelen turistlerin dikkatini çekiyor. İlk olarak aynı İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulan ve daha sonra gelişerek 20 tepe üzerine yayılmış olan bu mistik şehre geldiğinizde bir yandan tarihi eserleri keşfederken öte yandan da Arap kültürünün yansımalarını göreceğiniz günlük yaşama karışmak sizin için de ilginç bir seyahat deneyimi olabilir. Yapılan arkeolojik araştırma sonuçlarına göre aşağı yukarı 10 bin yıllık bir yerleşim mazisine sahip olan Amman zaman içerisinde Roma İmparatorluğu, Filistin, Bizans ve Araplar olmak üzere çeşitli medeniyetlerin hakimiyeti altına girmiş. Bu denli farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığından dolayı şehre geldiğinizde farklı dönemleri yansıtan tarihi eserleri, kalıntıları ve mimari yapıları görebilirsiniz.
5. Al Balad
Amman’ın tamamını keşfetmek için 1 veya 2 günlük zaman dilimi yeterli olacaktır. Şehri dolaşmaya önce Al Balad bölgesinden başlamanızı öneririz. Şehrin bu kısmı fazlasıyla kalabalık olmasıyla biliniyor. Al Balad turistlere Amman’ın gerçek yüzünü gösteren bir yer. Sürekli bir hareketin olduğu gürültülü sokaklarda gezerken kendinizi otantik havasına kaptıracaksınız. Sokak lezzetlerini de deneyebileceğiniz bir yer olan Al Balad’a gelirseniz şayet Ürdün mutfağına özgü falafel ve humus sunan Hashem Restaurant’a da mutlaka uğrayın. Hashem Restoran Amman’ın en geleneksel ve otantik mekanı olduğu için yerel halktan çok turistlerle dolu olduğunu göreceksiniz.
6. Amman Kalesi ve Roma Amfi Tiyatro
Karnınızı doyurduktan sonra Roma Amfi Tiyatro derin akustiği ile sizleri karşılayacak. Birbirine yakın mesafede olan Roma Amfi Tiyatro ve Amman Kalesi şehrin tarihi atmosferini en iyi yansıtan iki ayrı yapı olarak meraklılarını bekliyor. Şehrin tamamına hakim olan Amman Kalesi’nden manzarayı görmekse apayrı bir duygu. Görkemli kalenin gün batımındaki siluetini fotoğraflamayı da unutmayın!
7. Wadi Rum
Ürdün’ün güney kesiminde yer alan Wadi Rum, Akabe şehir merkezine 60 kilometre uzaklıkta konumlanıyor. “Ram Vadisi” veya “Ay Vadisi” olarak adlandırılan Wadi Rum 720 kilometrelik bir yüzölçümüne sahip. Granit kayalıklar, kumtaşı ile kahverengi, altın ve kızıl renkteki kumlar arasındaki dağlardan oluşan bu vadide zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Gecesinin de gündüzünün de ayrı güzellikte olduğu Wadi Rum’da gördüğünüz manzara karşısında kendinizi sürekli fotoğraf çekiyorken bulabilirsiniz. Geçmişi çok eskilere dayanan vadide çeşitli aktivite ve etkinlikler her yıl düzenli olarak turistlerin beğenisine sunuluyor. Hem yerel halkın ve hem de turistlerin akın ettiği en bilindik etkinlik ise yılda 6 kez düzenlenen deve yarışı. Deve yarışlarını izleyerek siz de Arap kültürünü bizzat yerinde gözlemleyebilirsiniz. Devlet tarafından koruma alanı olarak ilan edilen Wadi Rum’un benzersiz kızıl kumları sizi farklı diyarlara götürecek. Toprak yapısı nedeniyle Wadi Rum’un Mars gezegenine benzetildiğini de ekleyelim.
8. Lut Gölü
%33’lük tuz oranıyla dünyadaki en fazla tuza sahip 3. göl olma özelliğine sahip Lut Gölü’nün bir diğer ismi de Ölü Deniz. Hz. Lut’un kavmi olan Lutların yaşadığı ve dini kitaplarda anlatıldığı üzere sapkınlıkların vuku bulduğu yer olması ile ünlü olan Sodom ve Gomore şehirlerinin Lut Gölü’nün altında kaldığına inanılıyor. Denizden 450 metre daha aşağı seviyede olan Lut Gölü’nün dünyanın en alçak noktası olduğuna inanılıyor. Gölün aşırı tuzlu olması yüzünden hiçbir tatlı su canlısının varlık gösterememesi sebebiyle Lut Gölü’nün diğer isminin Ölü Deniz (Death Sea) olmasına şaşırmamak gerek. 600 metrekarelik bir alana yayılan Lut Gölü’nün derinliği yer yer 146 metre kimi yerde de 376 metreye iniyor. Dünyanın en tuzlu gölü olması sebebiyle hiçbir efor sarf etmeden su yüzeyinde rahatça kalabilirsiniz. Hatta su yüzeyine uzanıp hiçbir hareket etmeden gazete okuyan kişiler ile karşılaşırsanız şaşırmayın. Nitekim, buraya gelmeden önce internette yapacağınız araştırmada bu tarz fotoğraflara rastlamanız yüksek ihtimal.
Gölün bu kadar çok tuzlu olmasının sebebi Şeria Nehri’nden taşınan maddeler ve aşırı sıcaklık değerleri yüzünden yoğun kurumanın yaşanması olabilir. Kutsal kitaplarda adının geçmesi, çeşitli efsanelerde yer alması ve aşırı tuzlu olması sayesinde Lut Gölü dünyanın her yerinden yüz binlerce insanın yoğun ilgisini çeken bir cazibe noktası. Lut Gölü suyunun ve göl dibindeki çamurun cilt hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyor. Şifalı su ve çamurdan yararlanmaya çalışan turistleri gördüğünüzde istemsiz olarak siz de yüzünüze bu şifalı çamurdan sürmek isteyeceksiniz. Bir sürü kozmetik üreticisinin bu şifalı içeriklerden yararlanarak ürün geliştirdiği biliniyor. Civardaki hediyelik eşya satan yerlerde bu kozmetik ürünlerini de bulmanız muhtemel. Evinize dönerken kendinize buradan bir hatıra götürmek isteyebilirsiniz. Amman’dan 45 dakika uzaklıktaki Lut Gölü Ürdün’e gelen herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer. İslam dini başta olmak üzere Eski Ahit’in Tekvin kitabında da Lut Kavmi’nin yaşadığı Sodom ve Gomore şehirleri “günahkâr, lanetlenmiş” olarak nitelendiriliyor. Lut Kavmi’nin yok edildiği kutsal kitaplarda anlatılıyor. Lut Gölü’nün nasıl oluştuğuna dair çeşitli rivayetleri geziniz boyunca dinleyebilirsiniz. Bir inanışa göre bundan 3700 yıl kadar önce Ürdün’e meteor veya kuyruklu yıldızın düşmesi sonucunda meydana gelen şiddetli patlamada her şey yok oluyor ve gölün sularının dolduğu 600 metrekare genişliğindeki çukur oluşuyor.