Suriyeli kadın yönetmen soruyor... "Neden başka ülkelere gitmek zorunda kaldılar?"
Suriye'de 2012-2016 yılları arasında Beşşar Esed rejimi kuşatması altındaki Halep'te halkın mücadelesini anlatan For Sama (Sema İçin) belgeselini hazırlayan yönetmen ve aktivist Waad Al-Kateab, "Irkçılık ve göçmen karşıtlığının çözümü için önce birbirimizi anlamamız gerekiyor." dedi.
"'Mülteciler geldi ve biz onları sevmiyoruz' Tamam ama neden bu insanlar kendi ülkelerini bırakıp başka ülkelere gitmek zorunda kaldı? Bu insanlar Beşşar Esed zulmünden canlarını kurtarmak, bombalardan kaçabilmek için ülkelerini bıraktı"
Suriye'de 2012-2016 yılları arasında Beşşar Esed rejimi kuşatması altındaki Halep'te halkın mücadelesini anlatan For Sama (Sema İçin) belgeselini hazırlayan yönetmen ve aktivist Waad Al-Kateab, "Irkçılık ve göçmen karşıtlığının çözümü için önce birbirimizi anlamamız gerekiyor." dedi.
Belgeselin 20 Aralık'ta Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle yapılacak gösterimi için Türkiye'ye gelen Waad Al-Kateab ile doktor eşi Hamza Al-Kateab, AA muhabirine, For Sama belgeselini, ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyelilere karşı ayrımcı tutumu ve bununla mücadelelerini anlattı.
Waad Al-Kateab, Halep kuşatması sırasında dünyaya gelen kızı Sema'ya "sevgi mektubu" olarak adlandırdığı For Sama belgeselinde, 2012-2016 yılları arasında yaşadıklarını kızına anlattığını aktararak yapımıyla ilgili şunları ifade etti:
"Herkese sorumluluk düşüyor. Devletler, hastaneler, okullar, sivil toplum kuruluşları herkes sorumluluk almak zorunda. Irkçılık, ayrımcılık, göçmen karşıtlığı meselelerinin çözümü sadece bir yerde bitmiyor. En başta birbirimizi anlamamız gerekiyor. Bunun için birbirimizi anlamayı, dinlemeyi sağlayacak projelere ihtiyaç var. Ben bunu kızım Sama için yaptım, başkaları da farklı projeler ortaya koymalı."
Al-Kateab, 18 yaşında üniversitede okumak için gittiği Halep'te dördüncü sınıfa geçtiğinde kendini iç savaşın ortasında bulduğunu aktararak, yıllarca kamerasıyla yaptığı 500 saatlik çekimlerin belgesele dönüştüğünü anlattı.
Savaş ortasında çekim yaptığı için kendisine "deli kadın" dendiğini dile getiren Al-Kateab, şöyle devam etti:
"İnsanlar benim hakkımda birçok şey söyledi. Kendimi suçlu hissettiğim de oldu çünkü insanlar bir şeyler yaşıyor ve ben sürekli çekim yapıyorum. Belgeseli tamamlayacağımı hiç düşünmüyordum. Hatta çoğu zaman öleceğimi düşünüyordum. Çekimlerimi, yüzlerce fotoğraf ve görüntü gibi arşivde kalır sanıyordum. Bu kadar büyük etkileşim olacağını tahmin etmemiştim. Tek yaptığım şey sürekli çekmek ve devam etmekti. Sonucu ne olursa olsun, insanlara yaşananları gösterebilmek için uğraştım."
"Bu insanlar Esed zulmünden canlarını kurtarmak, bombalardan kaçabilmek için geldiler"
Al-Kateab, yabancı düşmanlığının, empati duygusunun gelişmesiyle azalacağını belirterek, insanların birbirlerini anlamalarını sağlayacak çalışmalar yapılması gerektiğini söyledi.
Suriyelilerle ilgili yanlış bilgilerin basın ve sosyal medya üzerinden yayıldığını kaydeden Al-Kateab, dezenformasyonun Türk ve Suriye toplumu arasında entegrasyon sorunu oluşturduğuna dikkati çekti.
Eşi ve çocuklarıyla Londra'da yaşayan Al-Kateab, göçmen karşıtlığı yapanların, meselenin esasını görmezden geldiğini vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
"Sorunun kaynağı yerine, sorun olarak görülen şeye odaklanıyoruz. 'Mülteciler geldi ve biz onları sevmiyoruz' Tamam ama neden bu insanlar kendi ülkelerini bırakıp başka ülkelere gitmek zorunda kaldılar? Bu insanlar Beşşar Esed zulmünden canlarını kurtarmak, bombalardan kaçabilmek için geldiler. Esed çoktan gitmiş olsaydı, ben bugün Londra'da yaşamak durumunda kalmayacaktım. Türkiye'deki Suriyeli sığınmacılar da çoktan evlerine dönmüş olacaktı."
Uluslararası toplum Suriye savaşında sessiz kaldığı için Ukrayna'da da savaş yaşandığı görüşünü ifade eden Al-Kateab, "Suriye'de olanlara izin verdiğimiz için bugün Ukrayna'da savaş oluyor. Eğer devletler Suriye'deki hastane bombalandığında harekete geçip zalim rejimleri durdursaydı bugün Ukrayna'da yaşananlar olmazdı. Biz aslında insanlık olarak kaybettik." şeklinde konuştu.
Al-Kateab, Türkiye'nin Suriye iç savaşın başından bu yana sığınmacılara kucak açtığını belirterek, "Türkiye mükemmel bir rol üstlendi. Sadece devlet olarak değil, toplum olarak da bu kadar insanı ağırlamak herkes için çok zordur ama Türkiye bunu başardı." diye konuştu.
Ülkesindeki durumun hala Suriyelilerin evlerine geri dönüşü için uygun olmadığına işaret eden Al-Kateab, sözlerini şöyle tamamladı:
"Suriyeliler çok büyük travmalar yaşadı ve hayatlarının her anında bu travmaları taşıyorlar. Bugün buradan konuşması çok kolay fakat onlara söyleyebileceğim tek şey ellerinden gelenin en iyisini yapmaları. Çalışmaksa çalışmak, üniversiteye gitmekse üniversiteye gitmek, bir şeyler üretmekse bir şeyler üretmek. Hayatta kalmak zorundayız. Herkes çok büyük mücadele veriyor. Yalnızca üretken olmak ve yılmadan devam etmek gerekiyor."
"Rejim hala halkını bombalıyor, şiddet gösteriyor fakat insanların neden göç ettiği dışardan anlaşılmıyor"
Halep'te 2016'da Rusya tarafından bombalanan Kudüs Sahra Hastanesini kuran doktor Hamza Al-Kateab de eşi ile hazırladıkları belgesinin ardından Suriye'de yaşananları dünya kamuoyuna duyurmak amacıyla "Sama İçin Eylem" hareketini başlattıklarını söyledi.
Hamza Al-Kateab, dünyanın Suriye'de neler yaşandığını tam olarak bilmediğini kaydederek şöyle devam etti:
"Belgeseli yaparken 'Zaten Suriye'ye dair çok film yapıldı' dediler ve önemsemediler ancak film Japonya'dan Avustralya'ya, Türkiye'den ABD'ye kadar çok yoğun ilgi gördü. Halep'teyken, dünyanın orada ne olup bittiğini iyi bildiğini sanıyorduk ancak belgeselden sonra çok fazla kişiden 'Orada bunlar mı oluyor? Böyle bilmiyorduk' tepkisi aldık. Beşşar Esed rejimi hala halkını bombalıyor, şiddet gösteriyor fakat dışardan, insanların neden göç etmek zorunda kaldığı anlaşılmıyor."
Suriyelilere yöneltilen "ülkelerinden kaçtılar" şeklindeki ifadelere tepki gösteren Al-Kateab, "Biz Halep'te kalabildiğimiz son ana kadar kalmaya çalıştık. Kuşatma altında ya sakat kalacak ya da ölecektiniz. Dayanabildiğimiz son ana kadar kalmaya çalıştık ancak bir noktada kuşatma altındasınız, bombalanıyorsunuz buradan çıkmak zorundasınız. Mecbur kaldık ve ülkemizi terk ettik."