İleri demokrasi ve Muharrem İnce
Muharrem İnce yeni bir partileşme sürecinde ilerliyor.
Avanos’ta ekibiyle yaptığı toplantıdan sonraki açıklaması bence çok dikkat çekici idi, ama hak ettiği kadar gündemde yer bulmadı.
İnce dedi ki: “Tüzüğümüzü oy birliği ile kabul ettik. Herhalde Türkiye'de en çağdaş, en demokratik tüzük bizimkisi olacak. Genel Başkan sultanlığına son verdik. Partide ön seçimi esas kıldık. Üyelerle genel başkan seçimini esas kıldık. Parlamentoda grup başkanvekilliği seçimlerini 'iç yönetmelikle değiştirilemez, milletvekillerinin özgür iradeleri ile seçilir' diye tüzük hükmü haline getirdik. Türkiye'de demokrasi isteyebilmek için partinizde demokrasi olması lazım. Kendi evinizin içinde demokrasi yoksa millete demokrasi vaat edemezsiniz.”
Bu açıklamadaki her satır bence çok önemli.
Türkiye'de demokrasi isteyebilmek için partinizde demokrasi olması lazım.
Kendi evinizin içerisinde demokrasi yoksa millete demokrasi vaad edemezsiniz.
Bu tespit mevcuttaki tüm partiler için maalesef ki çok doğru ve yerinde bir tespit.
İnce de CHP içindeki genel başkanlık mücadelesinde bu durumdan çok çekti...
Bırakın CHP üyelerini, CHP delegelerinin verdiği destek bile bu parti içi dikta yönetiminin baskıları yüzünden yok edildi.
Ama apaçık görünen bir gerçek vardı ki; o kurultaylar adil ve demokratik değildi.
Parti içi gücün kaynağı demokrasi olmayınca; parti içi mücadele diye bir şey söz konusu olamıyor.
Benzer bir durum Haluk Pekşen ve arkadaşları için de geçerli.
Yaptığı açıklamada Haluk Pekşen Genel Başkan adayı olduğunu söyledi.
Ancak o da biliyor ki bu sistem içerisinde şansı hiç yok. Muhtemelen ekibi ile birlikte partiden ayrılış süreçlerinin vicdani zeminini hazırlamak istiyorlar.
İnce, Genel Başkanı direkt parti üyelerinin seçeceğini belirtmiş ki; bu bana çok heyecan verici geldi.
Tabana tam yayılan bir üyelik sistemi ve üyelerin genel başkanı seçmesi seçmeninin gücünü arkasına alan güçlü bir başkan oluşturur.
Ve yine üyelerin seçimi ile genel başkanın yanına giden vekiller, belediye başkanları ve teşkilatlar da güçlü olur.
Tabanını iradesini yansıtan yapılar tabanın sesi ve gücü olarak elbette ki ülke yönetiminde de güçlü olur.
Ancak biraz güç ve arkasından gelecek güç ; insanları hemen bu demokratik yapıları şeklen aynı kalıp, işlevsel olarak bozmaya meylettirecektir.
Nitekim çokça örnekleri stklarda, spor klüplerinde ve siyasi partilerde vardır.
Bunlar çok doğru tespitler olmasına rağmen gündemde yer almaması, statükodan öyle ya da böyle nemalananların asla işine gelmediği ve gelmeyeceği için kulaklarının üzerine yatması nedeniyledir.
Zulmüne maruz kaldığı bu uygulamaları kaldırmak umuyorum ki İnce ve ekibinin samimi gayesidir.
Yoksa gizli ajandaları kendilerine pazarlık gücü sağlayacak yeni bir derebeylik kurmak ise bu siyasetin itibarını biraz daha sarsacaktır.
Aynı eleştiri ve beklentilerim AK Parti için de geçerlidir.
Ankara’dan atanan vekiller, başkanlar ve teşkilatlar...
AK Parti içerisinde kısmen işleyen bir istişare mekanizması vardır ama parti içi demokrasi yoktur.
En geniş tabanlı istişare parti içi demokrasidir ve hayır vardır.
Erdoğan'ın güçlü, karizmatik ve etkili liderliği bugün AK Parti’yi devasa gösteriyor.
Parti içi demokrasinin ve demokratik yapılanmanın var olmaması; içinde Erdoğan'ın olmadığı AK Parti’yi en fazla Saadet Partisi kıvamına ve gücüne düşürür.
AK Parti’yi kalıcı ve daha güçlü kılmanın yolu da buradan geçer.
Erdoğan'ı iktidar yapan seçmen sağduyusu; parti içerisinde de kendine söz verildiğinde inanıyorum ki doğruyu yapar.
Parti içi demokrasi ne kadar gelişirse siyaset, dış odakların manipülasyonuna o kadar kapanır.
İktidar da, muhalefet de yerli ve milli olur.
Kişilerin üzerinden siyaset kurgulanmaz.
Siyaset arenasında fikirler ve projeler yarışır.
Siyasal kutuplaşmalar, iki karşıtın çatışması ve çarpışması yerine, aynı istikamette finişe daha hızlı varabilme yarışına dönüşür.
Ama gücü sadece kendilerinde ve çevrelerinde toplamak isteyen odaklar ilanihaye demokrasinin karşısında olacaktır.
Ülkeyi ileri özgürlükler ülkesine dönüştüren Erdoğan'dır.
Bunun diğer iki ayağı ise ileri demokrasi ve ileri adalet ülkesi olmaktır.
Bütün bunları tamamlayan Türkiye kısa zamanda 21.yüzyılın küresel gücü, huzur, refah ve barış ülkesi olacaktır.