29.03.2021, 13:01

İstanbul sözleşmesinden çekilmemizden sonra ne eksilecek?

İstanbul deyince aklımıza boğazın naif görüntüsü geliyor.

Daha başlığına bakarak dahi çekiyor bu yüzden. 

İstanbul…
Masmavi sularla çevrili, ne düş ne gerçek… Öylesi güzel bir şehir. Asıl niyeti İstanbul’u anlatmak olan bir romana Tanpınar’ın “Huzur” ismini vermesine şaşırmamak gerekli.

Sözleşme, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı. 8 Mart 2012’de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Anılan ismi İstanbul Sözleşmesi. İsmi çok güzel.

Tam açılımı: “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi.”

Amaçları arasında kadına karşı şiddetin önlenmesi var.

Amaçları arasında her türlü ayrımcılığın önlenmesi var.

Amaçları arasında mağdurları korumak için kapsamlı politikalar geliştirmek var.

Buradan bakınca çok anlamlı görünüyor.

Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeden çekildi. Çekilmeye ilişkin karar Resmi Gazetede yayınlandı. Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne çekilme bildirimi yapıldı. Çekilme Kararının Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile mi yoksa TBMM kararı ile mi yapılabileceğine ilişkin tartışmayı ari tutarsak, Temmuz ayında Türkiye Cumhuriyeti Sözleşmeden ayrılmış olacak.

Peki sözleşmenin uygulanmayacak olması…
Artık olumlu bazı amaçların unutulacağı, tam tersine uygulamalarla işlerin ve yasaların geriye gideceğini mi gösteriyor?

Sözleşmenin amaçları arasında olan şiddeti önleme, ayrımcılığı önleme, mağdurları koruma konularının tam tersine hareket edeceğimizi mi gösteriyor?

Sözleşmenin uygulanmayacak olması kadınların şiddete karşı korumasız kaldığı anlamına mı geliyor?

Sözleşmenin uygulanmayacak olması artık kadın erkek eşitliğinden söz edemeyeceğiz buna ilişkin önlemler bekleyemeyeceğiz anlamına mı geliyor?

Öyle olmadığını size anlatmaya çalışacağım….

Zira her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sı var. Anayasamıza göre: “Devletin temel amacı kişinin temel hak ve hürriyetlerini korumak. Refah, huzur ve mutluluğu sağlamak, temel hak ve hürriyetleri kısıtlayan siyasal, ekonomik, sosyal engelleri ortadan kaldırmak.”

“Herkes kanun önünde eşit. Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi sebepler gözetilmeksizin eşit.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahip. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü. Bu maksatla alınacak tedbirler de eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.”

Din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyeti, yaşam hakkı Anayasa ile koruma altına alınmış.
“Devlet her türlü istismara ve şiddete karşı koruyucu önlemler alır” ödevi, Anayasa ile yüklenmiş.

Türk Medeni Kanunu var; yine aynı şekilde, tüm insanlar hukuk düzeni içerisinde eşittir, diyen.

Türk Ceza Kanunu var.
Şiddet, suç. Taciz, suç. Tecavüz, suç. Hepsinin cezai müeyyidesi var.

Ceza Muhakemesi Kanunu var.

6284 Sayılı, “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” kanunu var. Burada da fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddet tanımlanmış.

Her türlü tedbir kararının resen ya da istek üzerine verilebileceği düzenlenmiş.

Başlangıçta en çok altı ay için verilen tedbir uzatılabiliyor da. Tedbir hükümlerine uymamak ayrıca suç. 

Bu kanunda şiddet önleme merkezlerinin kuruluşu düzenlenmiş. Destek hizmetleri düzenlenmiş. 

6284 Sayılı kanun uygulama yönetmeliği var. 24 saat destek veren “Şiddet Önleme Merkezleri” öngörülmüş. Barınma, rehberlik ve maddi yardım dahil pek çok destek öngörülmüş. Kimlik ve diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesi kararı dahi verilebiliyor. 

Kadın erkek eşitliğine dair eğitim verilmesi hükümleri mevcut. 

Dolayısı ile kadına yönelik şiddet yönünden, cezai müeyyideler yönünden, alınacak tedbirler yönünden, sözleşme yürürlükten kalkınca nasıl bir eksik olduğunu varsa iddia edenin ayrıntıları ile anlatması gerekiyor.
Ayrıntısıyla…

Kendini bilmez bir ifade tarzıyla, benimsendiği gibi “sözleşmeden çıktık. Şiddet serbest” gibi bir durum söz konusu değil!

Bunun arzu edildiğini iddia edenlerin Cumhurbaşkanımızın, Mart ayı başında açıkladığı “İnsan Hakları Eylem Planı”na bakmaları yeter.

Ayrımcılığa ilişkin politikaların etkinliğinin arttırılacağı, ayrımcılık ve nefrete ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda yeni düzenlemeler yapılacağı, eylem planında yer alıyor.

Ayrıca, kadına karşı şiddette etkinliğin arttırılması politikaları, ayrı bir başlık altında düzenlenmiş. Bu başlıkta pek çok faaliyet yer alıyor. Sadece bir tanesi, “Tek taraflı ısrarlı takip fiilleri” ayrı bir suç olarak düzenlenerek mağdurlara sağlanan güvencenin arttırılması. 

Bunlar mevcut düzenlemelerimiz. Sözleşmeye gelirsek…

Önce şuna bakalım: Kaç ülke imzaladı. Kaç ülke yürürlüğe koydu? 

Polonya neden 2021 itibari ile sözleşmeden çekilmeyi planlıyor? İngiltere neden sözleşmeyi imzalamadı? Bulgaristan’da yürürlüğe girdi mi sözleşme? Slovakya’da,  Macaristan’da, Çek Cumhuriyeti’nde?

Yunanistan ya da İsviçre neden 2018 yılına kadar bekledi yürürlüğe koymak için? 

Avrupa Konseyi üyesi Rusya, neden imzalamayı reddetti sözleşmeyi?

Bu dahi şunu düşündürmeli sözleşme konusunda. Avrupa Konseyi ülkelerin imzalamamasını, imzalayanları yürürlüğe koymamasını, bazı ülkelerin pek çok maddeye çekince koymasını gerektirecek bir şeyler olmalı ortada…

Sözleşmenin belli bir yaşam biçimini empoze ettiği, cinsel yönelim konusunda ayrımcılığın olmayacağı ısrarı ile farklı yönelimlere teşvik getireceği iddiaları yalnızca ülkemizde dile getirilmiyor. Farklı ülkelerin de bu konuda çekinceleri olmuş. Sözleşme yalnızca anlatıldığı kadar olsa bu denli çekince gösterilir miydi?

“Yasadışı göçün önünü açar. Yanlış göç politikaları öngörüyor” diyen ülkeler bile var.

Türkiye Cumhuriyeti ise “biz kadınları korumaktan bir an olsun vazgeçmedik” diyerek ayrıldı sözleşmeden. “Şiddete sıfır tolerans” diyerek ayrıldı.

Türkiye Cumhuriyeti ayrılırken söyledikleriyle başka bir konuya vurgu yapıyor olmasın!

Ülkemiz hala “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”nin (CEDAW) tarafı. 

Kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesinde, şiddetin önlenmesinde buna yönelik tedbirler alınmasında taviz söz konusu değil. Sözleşme, bu anlamda olmazsa olmaz değil. 

Sözleşme’nin “cinsel yönelim” ayrımcılığı yapmamak ifadeleri gün gelecek bu konuda teşvik edici tedbirleri de içerecek. Farklı cinsel yönelimler için pozitif ayrımcılığı öngörür politikalar teşvik edilecek. Zira eşitlik vaadi bunu sağlayıcı tedbirleri de içerir.

Farklı cinsel yönelimleri, her anlamda destekleyecek, destekleyen sivil toplum kuruluşları da dahil desteklenmesini teşvik edeceksiniz. 
Polonya sözleşmeden çekilirken yaptığı açıklamada “Polonyalı gençleri, cinsiyetin insanların istedikleri gibi seçebilecekleri bir şey olduğuna dair eğitmemiz isteniyor ve bunu kabul edimeyiz. LGBT topluluğu kendi cinsiyet anlayışlarını sözleşme üzerinden tüm topluma kabul ettirmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.

Hırvatistan, sözleşmenin eşcinsel evlilikleri legal hale getirmeye imkân tanıyacağını ve cinsiyet ideolojisi üretme amacında olduğunu belirterek karşı çıkmış.

Sözleşmenin TBMM’de onaylanan metni ile Resmi Gazetede yayınlanan metni, birbirinden farklı.
Sözleşmedeki “toplumsal cinsiyet” tanımı Meclis’e sunulurken “cinsiyet” olarak değiştirilmiş, ardından Resmi Gazete’de yeniden “toplumsal cinsiyet” olarak değiştirilip yayımlanmış.
Bu dahi düşündürücü olmaya yeter…

Şiddete karşı olmak için bu sözleşmeye ihtiyacımız yok…
Şiddet, zaten suç. Fakat sözleşme, farklı cinsel yönelimlere karşı ayrımcılığın önlenmesi gerekçesi ile çok farklı gelişmelere zemin hazırlıyor. 

Üçüncü, dördüncü, beşinci ve hatta altıncı cinsiyet oluşturma çabasının var olduğu ve artık yakın tehlike olduğu Avrupa Konseyi üyesi farklı ülkelerin de kabulü… 

Avrupa Konseyi 11 ülke sözleşmeyi imzalamış, fakat yürürlüğe koymamış.

Biz…

Türkiye Cumhuriyeti…

Kadınlara seçme ve seçilme hakkını birçoklarından önce veren…

Kadınlar için “eşit iş, eşit ücret” kavramını birçoklarından önce uygulayan…

Birçoklarından önce kadın başbakan çıkaran…

Son 20 yıldır kadını toplumun her katmanına dâhil eden…

Türkiye Cumhuriyeti… 

Kadın Hakları konusunda hassas olmak zorundayız. 

Çocuk hakları konusunda hassas olmak zorundayız.

İnsan hakları konusunda hassas olmak zorundayız.

Bunu biz yapacağız…

Himaye olmadan, ezelden beri hür yaşamış bir millet olarak…

Hukuki değerlerimiz bize ait.

Egemenliğimiz bize ait.

Kendi kendimizi yönetir, kendi kendimizi koruruz. 

Yorumlar (3)
Ali Rıza Menevşe 4 yıl önce
Tebrikler
Burhan Orhan 4 yıl önce
Çok güzel yorumlanmış,
Bekir köksal 4 yıl önce
Tuhaf

Gelişmelerden Haberdar Olun

@