İran ve Suudi Arabistan anlaşması... İran için ne anlama geliyor?
Batı tarafından ağır baskı altında bulunan Tahran, bu anlaşmayı söylem bazında "Doğu'ya bakış" ve "komşularla iyi ilişkiler" çerçevesinde yorumlayacak ve İsrail'le bazı Körfez ülkelerinin yürüttüğü İbrahim Anlaşmalarına alternatif olarak sunacak.
Dr. Hakkı Uygur, İran ve Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın genel değerlendirmesini ve İran için ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
1 • Mevcut durum ve ana motivasyon nedir?
İran-Suudi Arabistan ilişkileri istisnalar dışında 1979 İran Devrimi'nden bu yana oldukça sancılı 44 yıllık bir geçmişe sahip. Doğrudan İran ile ilgili olmasa da 79 Kabe baskını, İran-Irak Savaşı'nda Riyad'ın tutumu ve Humeyni'nin 1987'de Mekke'de meydana gelen kanlı olaylarda çok sayıda İranlı hacının hayatını kaybetmesinin ardından "Bir gün ABD'yi affetsek bile al-i Suud'u affetmeyeceğiz" sözleri İranlıların Suudi Arabistan'a ideolojik bakışını özetleyen kilometre taşları olarak kabul edilebilir. Özellikle Tahran'da yönetimi elinde bulunduran radikal kesimler için Suudi Arabistan hep "Suudi Amerika" olageldi. Bu durumun yansımalarını bugün dahi ülke basınında görmek mümkün.
Bununla birlikte Arap Baharı öncesi göreceli düzelmeye başlayan ilişkiler, ayaklanmaların özellikle Suudi Arabistan'ın himayesindeki Bahreyn'e sıçramasıyla tekrar ciddi şekilde gerildi. Yine Yemen'deki gelişmelerin İran ve müttefikleri lehine gelişmesi de Suudi Arabistan tarafından doğrudan milli güvenlik meselesi olarak algılandı. Riyad, 2014 yılında başkent Sana'nın Husilerin eline geçmesinden bir yıl sonra bugüne kadar devam eden askeri operasyon başlattı. 2016 başında Suudi Şii aktivist Nimr el-Nimr'in idam edilmesine Tahran'ın verdiği tepkiler, Riyad açısından bardağı taşıran son damla oldu. İran'daki Suudi temsilciliklerinin saldırıya uğramasının ardından ilişkiler koptu. Bu saldırının önemli bir boyutu da ABD'yle imzalanan Nükleer Anlaşma sonrası Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin politikalarına karşı kesimlerin bu saldırıları bir iç politika aracı olarak kullanmalarıydı.
Bu özetin ışığında Irak ve Umman gibi bölge ülkelerinin de yıllar süren çabaları ve Çin'in ara buluculuğuyla gerçekleşen son anlaşmanın oldukça kırılgan olduğunu söylemek mümkün. Stratejik açıdan bakıldığında İranlı yetkililerin, ikisi Suudi Arabistan ile binlerce kilometrelik sınıra sahip "4 Arap başkentini kontrol ediyoruz." açıklamaları halen geçerliliğini koruyor. Suudi Arabistan açısından bakıldığında geleneksel ABD güvenlik şemsiyesinin artık çok fazla bir anlam ifade etmediği, Yemen'den hatta Irak'tan fırlatılan balistik füzelerin sayısında bir azalma olmamasından açıkça anlaşılabiliyor. Gelinen noktada enerji kartını daha rahat kullanmak için iki ülkenin de ama özellikle Riyad'ın istikrara ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor. İran açısından ise herhangi temel bir anlaşmazlık konusunda geri adım atmaksızın bölgedeki enerji kaynaklarına oldukça bağımlı olan Çin'in Batı'ya alternatif bir güç olarak bölgeye getirilmesi ana stratejiymiş gibi görünüyor.
2 • İran için bu anlaşmanın iç siyaset ve uluslararası konumu açısından sonuçları neler?
İran'da bugün iktidardaki siyasi elitlerin 2016'da Arabistan temsilciliklerine saldırıda bulunan ve Arabistan'ın ilişkileri kesmesinin ardından kutlama manşetleri atan kesimler olması siyasetin ilginçliklerinden. Bu kesimlere göre son anlaşma büyük bir diplomatik zafer ancak özellikle de ABD yerine Çin'in böyle bir girişimde bulunmasının öneminin altı çiziliyor. Yani Suudi Arabistan'a ya da Körfez bölgesine yönelik özel bir strateji değişikliği göze çarpmıyor. Nitekim iki ülkede de görüşmeleri yakından takip eden uzmanlar somut kazanımlar konusunda beklentilerin düşük tutulması gerektiğinde hemfikir. Anlaşmazlık konularını teşkil eden Lübnan, Irak ve Suriye konusunda birtakım cüzi adımlar atılabilir ancak zincirin zayıf halkasını Yemen meselesi oluşturuyor. İran açısından Yemen konusu kapanmış bir konu ve Suudi Arabistan ülkedeki gelişmelerden rahatsızsa bunu Ensarullah ve Hizbullah gibi örgütlerle görüşmesi gerekiyor. Tarihi ve sosyolojik açıdan Yemen-Suudi etkileşimi düşünüldüğünde bu yaklaşımın Riyad tarafından kabul görmesi beklenmiyor. Bu sebeple en gerçekçi senaryo Yemen üzerindeki krizin mevcut şekliyle dondurulması olabilir.
İç politika açısından gerek ekonomik koşullar gerekse de Mahsa Emini protestoları nedeniyle zor günler geçiren ve ikinci defa seçilmesinin önünde ciddi soru işaretleri bulunan İbrahim Reisi hükümeti, anlaşmayı İsrail ve ABD karşısında elde edilmiş stratejik bir zafer ve Tahran’ın komşularıyla iyi ilişkilere verdiği önemin göstergesi olarak yorumluyor. Son dönemde özellikle insan hakları ve Ukrayna-Rusya savaşına müdahalesi nedeniyle Batı tarafından ağır baskı altında bulunan Tahran, bu anlaşmayı söylem bazında "Doğu'ya bakış" ve "komşularla iyi ilişkiler" çerçevesinde yorumlayacak ve İsrail ile bazı Körfez ülkelerinin yürüttüğü İbrahim Anlaşmalarına alternatif olarak sunacaktır.
3 • Muhtemel gelecek senaryoları neler?
İki ülke görüşmelerine uzun süre ev sahipliği yapan Irak, bu normalleşmeden olumlu faydalanacak; iç savaşın başından beri yoğun İran nüfuzu altındaki Suriye ile Arap dünyasının yakınlaşması hızlanacak; Lübnan'daki hükümet kurma çabaları daha az engelle karşılaşacaktır. Bahreyn de Suudi Arabistan'a benzer adımlar atacak ve karşılıklı medya kampanyalarının şiddeti azalacaktır. Yine de gerçek anlamda bir normalleşme olacaksa bu ancak stratejik boyutta olabilir ve Yemen meselesinin kapsamlı bir çözümü bunu sağlayabilir. Zira İran'ın bölgesel stratejisinde Yemen için biçtiği rol Lübnan'ınkine benzer bir rol ve bu şartlar altında bunun kabul edilmesi Riyad açısından çok muhtemel görünmüyor.
Büyük olasılıkla küresel enerji krizinden dolayı kar rekorları kıran Suudi şirketlerinin ihtiyaç duyduğu güvenlik atmosferiyle ABD'ye karşı duyduğu hayal kırıklığı Çin'in talepleriyle birleşince Riyad böyle kırılgan ve ihtiyatlı bir hamlede bulunmuş olmalı. Ancak İran, başta Yemen olmak üzere adı geçen ihtilaf alanlarında ciddi tavizler verir ve kendi kısa vadeli çıkarlarını değil bölgenin güvenlik ve istikrarını öncelediğini gösterirse bu durumda meselenin Çin'le ilgili boyutuna daha fazla eğilmek gerekecektir. Yakın zamana kadar tıpkı Rusya gibi İran'la olan ilişkilerinde oldukça ihtiyatlı hareket eden Pekin'in, yeni küresel konjonktürde yine Moskova'nın yaptığı gibi Tahran'la ilişkilerinin düzlemini ve derinliğini değiştirmesi, İran'ın "büyük resim" doğrultusunda "kaz gelecek yerden tavuk esirgememesine" yol açabilir.