Ne istiyormuş bu gençler?
Z kuşağı rasyonel bir şekilde siyasetin konusu haline gelmeye başladı.
Gelmek de zorunda zaten, aksi halde bugün problem diye kabul ettiğimiz birçok olgunun kökünü kazıyacak çözüm bu yeni kuşağın bakış açısına bağlı.
Bu kuşağın bu kadar önemli olmasının beraberinde getirdiği eski alışık mantık pratikleri ise bu kuşağı tabiri caizse eski ‘’aptallar’’ sanıyor.
Gençleri önemsiyormuş gibi görünen birtakım grup, utanmasa üniversiteleri eskisi gibi tekrardan sağ-sol diye böler.
Gerçi denemiyorlar değil. Boğaziçi eylemleri bunun yakın zamandaki güzel bir örneğidir. Öğrenciler normal bir şekilde anayasanın sunmuş olduğu haklar dahilinde protestolarını bilinçlice yaparlarken, araya birtakım siyasilerin girip öğrencilerle buluşup onları yüreklendirmesi, olayın içerisine öğrencilerden bağımsız kişilerin girmesine de sebep oldu.
Her fırsatta öğrencilere, gençlere dikkat çeken ve demokratik yollarla uzun bir süredir iktidara gelemeyen partilerden bazıları, genç jenerasyona huzur vadedeceğini söylerken aslında onları kendi çıkarlarının havuzunda toplayan birer mülteci kampına sokuyor.
Fakat genç kuşakların tavrı net. Hatta yeni jenerasyon argümanıyla söylemek gerekirse; "Fırsatçı sevmiyorum canım hiç öpmeyeyim’’
Gençlere bu kadar değer verdiğini ifade eden bazı muhalif partiler, gençleri anlamaya çalışıyormuş gibi davranmaktan asla vazgeçmiyor. Neden mi?
Süveyş kanalına oturan gemi gibi olmaktan korkuyorlar.
Geçenlerde Twitter’da genç arkadaşlarımız "#gençler ne istiyor’’ gibi bir hashtag’i gündeme soktular. Kendi kendilerine hem mizah yapıyorlar hem de şikayetçi oldukları konuları dile getiriyorlar. Sosyal medyanın gücünü, tıpkı siyasilerin kendilerini kullandığı rasyonellikle kullanıyorlar, kullanmaya çalışıyorlar.
Şahsen ben gençlerden gece yarısı bir bildiri yayınlamalarını beklerdim. Fakat genç jenerasyon ihtimaller üstünde olta atmış bir nesil olduğu için huzursuzluk ihtimali olan her şeyden olabildiğince uzak kalmaya çalışıyor.
Bir partinin milletvekili de çıkmış gençlerin kendi aralarında hem eğlendiği hem de mizahi bir şekilde sitem ettiği sorunları almış çevirmiş, politikaya evirmiş. ‘’Gençler adalet istiyor, özgürlük istiyor, eğitim istiyor’’.
Evet istiyor da partinizde kaç tane 20’li yaşlarda milletvekili var?
Bırakın da bu jenerasyonun isteklerini siz değil, onlar kendileri anlatsın, konuşsun.
Sürekli haykırmasından, bağırmasından, susmamasından yana olduğunuz bu genç jenerasyon, meclise girmek için kimin milletvekili seçilme yaşını geriye çektiğini de çok iyi biliyor.
Yani sizin plan biraz samimiyetsiz kalıyor.
Bu yazımda şu ana kadar belgisiz sıfat kullanmaya özen gösterdim. Neden mi?
Anlamayı sadece onları kullanmak olarak algıladığınız bu Z kuşağı, sizin anlamaya çalıştığınız algılarınızın ötesinde bir anlama kapasitesine sahip de ondan.
Leb demeden leblebiyi anlar onlar…
Umutsuz muyuz gençler?
Şimdi biraz motivasyon ve dertleşme vakti.
Biliyorum, çok farklı bir devrin çocuklarıyız. Çok fazla akıllı olduğumuzu söylersem egomuzu tatmin etmiş olmam sanırım.
Bir şeylerin günümüzde, bizlerin algısında kolaya kaçma olduğunu ve toplumun bazı kesimlerinden eleştirilere maruz kaldığımızı da biliyorum.
Yav bu gençler çok yatıyor…
Kanımız da kaynamıyor değil tabii. Bir şeylere hızlı ulaşan, hızlı yorumlayan bir nesil olduğumuzdan dolayı çabuk parlayabiliyoruz.
Olur böyle şeyler…
Umutsuzluk noktasına geldiğinizde sunduğunuz gerekçelerin de eminim haklılık payları vardır.
Fakat bunları bir bahane olarak öne sürüp, kalkıp TikTok’ta tüm gününüzü geçirmeye başlarsanız o zaman toplumun ‘’yav bu gençler yatıyor’’ aforizmalaşmasını kabul etmek zorunda kalırsınız.
Geçmişte yaşamış tüm insanlardan daha çok mücadele etmek zorundayız. Kendimizi geliştirmek zorundayız. Hatta daha daha çok geliştirmek zorundayız.
Kendinizi geliştirememeniz konusunda bile bir bahaneniz mi var?
Olmasın.
Çünkü geçmiş zamanki insanlardan bile daha çok çalışmak zorunda olmanıza rağmen geçmişteki insanların sahip olamadığı bir birikim aracına sahipsiniz.
Bunu kullanın, kullanalım.
Sorun her zaman vardır, olacaktır. Nerede, nasıl olduğunuzun da hiçbir önemi yoktur. Olmaz denileni oldurmak için zoru zorlamak gerekir.