10.04.2022, 20:08

Ne Miller ne de Awake... 

BBC’nin Güney Kore’de uykusuzluk sorunu ile ilgili yaptığı haberi okuduğumda o kültürü bilen biri olarak çok da şaşırmadım açıkçası. 

Haberi okurken aklıma birden Henry Miller’ın Uykusuzluk kitabı ile birlikte Netflix’in Awake isimli filmi geldi. 

Uykusuzluk’ta 76 yaşında yaşadığı aşkı, acısı, kızgınlığı ve beraberinde gelen uykusuzluk durumunu kelimelerle anlatan Miller’ın aksine Awake’de ise küresel bir salgından dolayı uykusuzluk problemi yaşayan insanların cinnet hallerinden uyuyabilen kızını kurtarma çabasını görmüştüm.

Güney Kore ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde ise uykusuzluk adeta yaşam biçimi haline geldi.

Bunun nedenlerinden biri de savaş sonrası toparlanma sürecinde devletlerin insanlar üzerinde güçlenebilmek için mutlak baskı kurmasıdır.

Sağdan soldan hep duyarız, Koreliler ya da Japonlar çok çalışken insanlar diye…

İşte bu çalışkanlıkları onları bugünkü konumlarına getirdi.

Her ne kadar devlet eliyle başlatılan bir davranış biçimi olsa da şu anda iki toplumda da olağan bir durum.

Öyle ki, insanlar gecenin bir yarılarına kadar ofiste kalıp çalışıyorlar ya da iş yerlerinde birkaç saat kestirip günlerce evlerine gitmeden çalışmaya devam ediyorlar.

Şu an iki ülkeye baktığınızda enflasyonun ne bize ne de şu anda ekonomik sorun yaşayan diğer Avrupa ülkelerine göre yüksek olmadığını görürsünüz.

Hatta bir Japon arkadaşımla en son görüşmemizde, bizde dolar çıkınca değil düşünce olay oluyor demişti…

Sıkı çalışma, disiplin ülkeleri şahlandırmasına şahlandırdı elbet ama bugün baktığınızda dünyada en yüksek intihar olayları bu iki ülkede görülmekte.

Çünkü insanlar yoğun çalışma şartları yüzünden mutsuzlar ve kendilerine ayırabilecek zamanları dahi yok.

Bu yüzden o iki ülkeye gittiğinizde metroda, otobüslerde, duraklarda, restoranlarda, sokaklarında saçlarında bigudileriyle koşturan kadınları, yanlarında yedek kıyafetleriyle işe giden insanları görebilirsiniz.

Hatta toplu taşıma araçlarında ya da ofiste masanızda uyuya kalmanız, o iki ülkede disiplinsiz bir davranış ya da etik dışı bir iş ahlakı yerine çok çalıştığınızın bir göstergesi halinde…

Düşünebiliyor musunuz, uyuya kaldığınız için insanlar size saygı duyuyor…

Baktığınızda bu durum kulağa hoş gelebilir elbet ama insanoğlu sadece işine geleni işine geldiği gibi anladığından o insanların ne denli zorlandıklarını görmekten kaçınıyoruz.

Hatta Japon bir haber sitesinde okuduğum bir haber beni çok şaşırtmıştı.

Kaybolma şirketlerinin revaçta olduğundan bahsediliyordu haberde.

Eşinden, işinden, ailesinden, çalışma şartlarından bunalan insanlar için kaybolma şirketleri olduğunu söylüyorlardı.

O şirketlere başvurduğunuzda gerekli şartlarınız uyuyorsa, buna başvurma nedenlerinizin ispatları da dâhil, şirket sizi kaybediyordu.

Tabii bir kaçırılma ya da öldürme şekli değil, farklı bir kimlik, farklı bir ülke, farklı bir yaşam.

Şirkete başvuran oğlundan 5 yıldır haber alamayan bir annenin de çağrısı vardı hatta haberde.

Yorgunluktan, sorumluluklardan, uykusuzluktan ölümün eşiğine geldiklerinde, ölümle yaşam arasında bir seçim yapıp ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin sözüne istinaden alışageldikleri gibi uykusuz çalışanların yanı sıra bulundukları diyarlardan bu şirketler vasıtasıyla giden insanların sayısı da bir hayli artmakta.

Bu da bir diğer acı gerçek ki, bana göre insan her şeyden veya herkesten kaçabilir ama kendinden kaçamaz.

Güney Kore ise yine BBC’nin haberinde de bahsedildiği gibi, sorunu uyku hapları, bitkisel uyku ilaçları, uyku merkezleri, meditasyon merkezleri ve uyku uyuyabilmenizi kolaylaştıracak eşyalar ile toparlamaya çalışıyor.

Başarılı olup olmadıkları tartışılır elbet ama belli kalıplaşmış toplumsal davranışları değiştirmek de bir alternatif olabilir.

Bu iki ülke baktığınızda çok güzel, hatta şu an iki ülkede sakura zamanı her yer sakura çiçekleriyle dolu, refah seviyesi yüksek, insanların birbirlerine yaklaşım tarzları saygılı, suç, cinayet oranları neredeyse yok denecek kadar az güllü gülistanlık görünebilir ama derinde yatan ne yazık ki, böyle de büyük bir problem mevcut.

Hayaller, hayatlar işte…

Yorumlar (0)

Gelişmelerden Haberdar Olun

@