Ne olduğun gibi ne de göründüğün gibi olma
Geçtiğimiz günlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun seccadeye ayakkabı ile basması sansasyonel oldu.
Kimileri bu durumun “kasıtlı” olduğunu söylerken, kimileri de “fark etmemiştir” dedi. Bu iki görüşün dışında birileri de, “Halı, kilim, paspas. Ne var yani bunda” yönünde ifadelere yer verdi.
İlk fotoğrafın yarattığı infialin ardından CHP’li Ali Acar da Kemal Kılıçdaroğlu ile çekildiği fotoğrafı paylaştı. O fotoğrafta da yine Kılıçdaroğlu seccadeye ayakkabı ile basıyor.
Ama fotoğrafta benim dikkatimi çeken unsur sanki Kılıçdaroğlu oraya itina ile yerleştirilmiş.
Yani o odanın içerisinde Kılıçdaroğlu’na sanki bir yerde durulması için çevresindeki birileri ya da danışmanları tarafından yönlendirme mevcut.
Hani bir ülkenin devlet yöneticisi Türkiye’ye geldiği zaman remi tören esnasında durulması ve askerlere selam vermesi için halkalarla yer işaretleri konulur ya…
İşte birileri de Kılıçdaroğlu için tam anlamıyla oda içinde bir yer belirlemiş gibi bir hava var. Aynı odada yine başkalarının çekildiği fotoğraflar da mevcut. Ve yerde seccade yok.
Seçime bu kadar kısa bir süre kalmışken muhafazakar seçmene de her türlü cendere ile yaklaşım sağlamaya çalışan bir siyasetçinin seccade konusunda kasıtlı amorel davranışlar sergileyeceğini sanmıyorum.
Ama burada başka bir sorun da var.
Hassasiyet!
Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.
Bugünlerde yaşadığımız durumları bu aforizmadan daha güzel açıklayan bir şey olamaz.
Kılıçdaroğlu olduğu gibi görünse, kimse, “Sen nasıl seccadeye ayakkabı ile basarsın” diye bir yaklaşımda bulunamaz.
Ama peygamber soyundan geldiği iddia edilen, geçmişe yönelik helalleşme hesaplamaları yapan ve bunu sık sık vurgulayan bir siyasetçi söz konusu olunca doğal olarak kendisinden beklenilen davranışlarda ona göre şekilleniyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun inancı var mıdır yok mudur bilmiyorum fakat inancı olsa dahi seküler değil, müthiş seküler bir çevrenin etkisinde.
Doğal olarak da hassasiyet dediğimiz kavram, durum ve şartlara göre pek de gözle görülebilir olmuyor.
Kendisinin müthiş ve hassasiyet kavramlarını yıkıp geçen seküler bir çevreye veya yaşantıya sahip olması da önemli değil. Önemli olan cılkı çıkmış ikiyüzlü dünyanın içinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun eleştirdiği durum ve şartları siyasi kariyerine yansıtmaması.
Hiç namaz kılmayan, dua ve sure arasındaki ayrımı bilmeyen birisinden kimse zaten hassasiyet bekleyemez, olanı biteni makul karşılar.
Kemal Bey de, “Ben İslam inancı ile çok fazla haşır neşir değilim. Seccadeye karşı duyulan hassasiyete de çok hakim değilim. Gerçekten kasıtlı bir yaklaşımım yoktu” diye bir açıklama yapsa, emin olalım eleştiriler anında kesilirdi…
Kılıçdaroğlu gibi, İmamoğlu, Yavaş ve Akşener’in önünü kesebilecek siyasi zekaya sahip birisinin seçime bu kadar kısa bir süre kala, muhafazakar seçmeni kendisine düşman ilan ettirecek bir hamleyi yapacağını düşünmüyorum.
Fakat yakınında tuttuklarına belki dikkat etmesinde fayda var.
Zira Kemal Bey’in haberi olmadan “okyanus-öteleri”ne selam çakıyorlar, çaktırıyorlar…
Ya da Kemal Bey’i bir şekilde seccadeye basması için ikna ediyorlar.
Kısacası Kemal Kılıçdaroğlu’nu çok ama çok kötü yönlendiriyorlar.
Peki gelelim diğer eleştirilere…
Seccade kutsal mıdır?
Kutsal değil ama inancı olan insanlar için hassasiyet teşkil eder.
Bayrak kutsal mıdır?
Bayrak da kutsal değildir. Ama millet olarak bizde değeri paha biçilmezdir. Yerde gördüğümüz an Türk Bayrağını yerden alır, öper, cebimize koyarız.
İnek kutsal mıdır?
Değildir. Ama Hindistan’a giderseniz saygı duymak ve hassas davranmak zorundasınız.