"Senin çoluk çocuğunla belini kıracağım!"
23 Haziran 1960'ta kaybettiğimiz İsmail Hakkı Tonguç'u anarken, tarihi bir anekdotu da hatırlayalım istedim...
***
21 Temmuz 1946 tarihinde yapılan seçimlerin ardından Hasan Ȃli Yücel’in yerine Köy Enstitüleri karşıtı Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim Bakanlığına getirildi.
1946 eylülünün ilk haftasında bir gün özel kalem müdürü İsmail Hakkı Uludağ, bitişikteki bakan odasından yüksek sesli tartışmalar duydu. Duydukları çok tedirgin ediciydi. Sirer şöyle diyordu:
–– Senin çoluk çocuğunla belini kıracağım…
“Hiçbir şey yapamazsın, elinden bir şey gelmez.” diyerek kapıyı vurup çıkan İsmail Hakkı Tonguç’tu.
Eylülün üçüncü haftasına girerken Tonguç sabah evde Cumhuriyet gazetesini okuyordu. Kendi atamasıyla ilgili habere gözleri takılınca irkildi. 21 Eylül’de Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanmıştı. Aynı tarihli bir mektup yazarak bütün köy enstitüsü müdürlerine, onların aracılığıyla öğretmen ve öğrencilere teşekkür etti.
11 yıl, 1 ay, 22 gün görev yaptığı odaya, 24 Eylül günü Ferit Oğuz Bayır ile son kez girdi. Eşyalarını, kitaplarını, dosyalarını toplayıp zarflara yerleştirdi. Odadan ayrılırken duvardaki Türkiye haritasına gözü ilişti. 10 yıl kadar önce bomboş olan bu harita şimdi köy enstitülerini ve köy bölge okullarını gösteren noktalarla doluydu. Bu odada ne kararlar alınmış ne acı tatlı anlar yaşanmıştı… Göl Eğitmen Kursunda üretilen dört tuğlanın geldiği günü anımsadı. O tuğlalar yeni ufuklar açmış, bu haritaya hak edilen noktayı koydurtmuştu.
Reşat Şemsettin Sirer, enstitülere ilişkin düşmanca düşüncelerini bir bir uygulamaya koydu. Programlar değiştirildi, iş dersleri kaldırıldı, cezalar artırıldı, öğrencilerin yönetime katılmaları kaldırıldı, benzer birçok değişiklikten sonra klasik lise dengi kurumlara dönüştürüldü. Köy enstitülerine ilişkin son birkaç özellikle birlikte adının değiştirilmesi işi Demokrat Parti hükümetine kalmıştı. Mecliste bu konu üzerine yapılan görüşmelerde enstitüler lehine konuşan yoktu. Konuşulanlar, enstitülerin kapatılması yönünde sen – ben tartışmalarıydı. Reşat Şemsettin Sirer, enstitülerin içeriğini kendisinin hallettiğini, böylece asıl kapatmanın kendisi tarafından zaten yapıldığını ve yalnızca adının kaldığını söylüyordu.
Bu süreçte Tonguç Baba açığa alındı, maaş bile alamadı. Açtığı davaları kazanarak zar zor emekli olabildi.
1 Ekim 1953 günü Tonguç evinde o günlerde “ajans” denilen haberleri dinliyordu. Bir haber ile irkildi. Duyduğu bir kaza ve ölüm haberiydi. Reşat Şemsettin Sirer seçim gezisi sırasında bindiği cipin yuvarlanmasıyla altında kalarak ölmüştü. Tonguç bir süre sustu, sonra dudaklarından yalnızca iki sözcük döküldü: “Zavallı Reşat!”
Ertesi günkü gazetelere göre, bir ciple Sivas’ın İmranlı ilçesi Göleriz köyüne gitmekte olan Sirer’in cipi, ilçeye otuz kilometre uzaklıktaki Mapsi Gediği denilen yerde dönemeci alamayarak otuz metrelik uçuruma yuvarlanmıştı. Sirer'in beli kırılmıştı. Göğsü de ezilen Sirer yirmi dakika kadar yaşamıştı. Tonguç, Sirer’in Bakan olduğunda kendisine söylediği “Senin çoluk çocuğunla belini kıracağım!” sözünü istemeyerek de olsa anımsadı. Acı bir rastlantı mıydı yoksa?
***
Binlerce köyü eğitim ışığına kavuşturan, yüz binlerce köy çocuğunun okuma olanağını yakalamasını sağlayan büyük eğitimci Tonguç Baba’yı ölüm yıldönümünde saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz…