Kıbrıs için yeni bir milat... Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısı ne anlama geliyor?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı ve Müzakere Heyeti Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurulu'nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için yaptığı resmi olarak tanınma çağrısını kaleme aldı. Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısı ne anlama geliyor?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı ve Müzakere Heyeti Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler 77. Genel Kurulu'nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için yaptığı resmi olarak tanınma çağrısının anlamını AA Analiz için kaleme aldı.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 77. Genel Kurulu'nda yaptığı tarihi konuşmada tüm ülkelere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) resmi olarak tanıma çağrısı yaparak sadece Kıbrıs Türk Halkına ve haklı mücadelesine sahip çıkmakla kalmadı, aynı zamanda Kıbrıs siyasetinde dönüm noktası olacak paradigmaları geri dönülmez şekilde değiştiren çok önemli mesajlar da verdi.
Mücadele ateşi artık yakıldı. Bu tarihi çağrının sadece niyet beyanı olarak kalmaması ve bunun gerçekleştirilmesi için ciddi bir eylem planı ile harekete geçilmesi ve diplomatik bir seferberlik başlatılması artık kaçınılmaz.
Çağrıdan çıkan iki önemli mesaj
Öncelikle “mekan mesajdır” gerçeğinden yola çıkarak, bu çağrının tüm dünya liderlerinin bizzat bulunduğu bir ortamda yapılması son derece önemli. Kıbrıs siyasi tarihinde ilk kez BM Genel Kurul seviyesinde böyle bir çağrının yapılması sadece tarihi bir adım değil aynı zamanda Kıbrıs Türk Halkına da büyük bir destek anlamına geliyor.
Bu çağrıda iki önemli mesaj ön plana çıktı. İlk olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıslı Türkleri dünyadan koparmaya çalışan ve en temel insan hakları ve BM prensipleriyle de çelişen insanlık dışı ambargoları bir zulüm olarak nitelendirmesi ve izolasyonlara taraf olanların ayıplarını yüzlerine vurması, Kıbrıs Türk Halkının, temsil ettirilmediği BM platformunda sesi, soluğu ve nefesi oldu. Kıbrıs Türk Halkını spor yapmaktan, kültürel ve sanatsal faaliyetlere iştirak etmekten bile alıkoyan bir zihniyetin bunları sürdürecek mazereti kalmadı. Kıbrıs Türk Halkının, yaşamın, ticaret ve seyahat özgürlüğü de dahil olmak üzere her alanında izole edilmesi için canla başla mücadele eden Rum Tarafı, gelinen bu aşamada zamanın statik değil dinamik olduğunu da en açık şekilde gösterdi. Bu çağa ait olmayan izolasyonlar konusunda Türk Tarafının artık günü kurtaracak kısa vadeli sözde çözümlerle tatmin olmayacağı da açık.
İkinci olarak, Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşılabilmesi için Ada’da halihazırda var olan gerçekler, yani iki ayrı Halk ve iki ayrı Devlet esasından yola çıkılması gerektiği ve Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesinin Ada’daki çözümün anahtarı olduğu vurgulandı. Bu çağrı ile KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın seçildiği ilk günden beri kararlı bir şekilde ortaya koyduğu egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelindeki siyaseti bir kez daha güçlü bir destek alarak kökleşti. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti adına ortaya koyduğu unsurlar bir pozisyon değil, bir devlet kararıdır.
Kıbrıs için yeni bir dönemin başlangıcı
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Anastasiadis, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarihi açıklamalarından üç gün sonra yapmış olduğu konuşmasında adeta öfke kustu. Son yılların en sert ve hırçın ifadelerini kullanan Anastasiadis, giderayak kendisinin nasıl bir başkanlık dönemi geçirdiğini de göstermiş oldu. Kıbrıs Türk Tarafı, Türkiye Cumhuriyeti ile sürekli olarak iyi niyetli ve yapıcı bir tutum ortaya koyarken, müzakere süreçlerinde uzlaşmaz tavrını sürdüren Rum lider, yanıtını bu kez hiç beklemediği düzeyde en net şekilde aldı. Kıbrıs Türk Halkını statüsüz ve izolasyona mahkum eden çözümsüz ve tüketilmiş zeminde müzakere dönemi sonsuzluğa intikal etti. Artık yeni kararların hayata geçirileceği, Kıbrıs Türk Halkının eşit egemenliğinin ön planda olacağı ve yok sayılmak istenen Kıbrıs’taki Türk Devleti'nin eşit uluslararası statüsünün tesis edileceği bir dönem başladı.
Bu noktada bir kez daha altı çizilmesi gereken husus uluslararası sözleşmelerin tarif ettiği devlet olma özelliği şartlarının tümünü karşılayan KKTC Devleti'nin aynı zamanda diğer ülkelerle ilişki kurabilme kapasitesini de açık bir şekilde gösteren; Ankara’da Büyükelçiliği, İstanbul, İzmir, Antalya, Mersin, Trabzon ve Gaziantep’te başkonsoloslukları da dahil olmak üzere 20 ayrı ülkede temsilciliklerinin bulunmasıdır. Uluslararası camia resmi olarak tanımasa da karada, denizde ve havada bir KKTC gerçeği var. Başta Rum Tarafı olmak üzere dünyadaki her ülke, KKTC’nin egemenliğinin nerede başlayıp nerede bittiğini çok iyi biliyor. Kıbrıs adasında birbirinden farklı ve yarım asırdır ayrışmış, kendi kurumları, yasama, yürütme ve yargı organları olan iki ayrı Devlet vardır. Tüm bu gerçekler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesinin kalıcı bir çözüm için en önemli gereklilik olduğu dünya kamuoyuna bir kez daha ilan etti.
Türk Dünyası’nın en güneyde kalan bağımsız Türk Cumhuriyeti olan KKTC, Türk varlığını Doğu Akdeniz’den soyutlamaya çalışan politikalara bir meydan okumadır. Bir başka ifadeyle Kıbrıs; Türkiye ve Türk dünyası için basit bir toprak parçası değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölgesi, hava sahasının kontrolü, stratejik savunma derinliği kısacası her türlü güvenliği için KKTC’nin varlığı olmazsa olmazdır. Türkiye ve KKTC’nin çıkarlarının tamamen örtüştüğü bu noktada, KKTC’nin içte ve dışta güçlenmesi ve tanıtılması her zaman olduğundan daha büyük önem taşıyor.
Özetle, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu'nda yaptığı tarihi konuşma, Kıbrıs Türk Halkı ve KKTC için yeni bir milat olarak kabul edilmelidir. 1983’te kurulan KKTC’nin Kuruluş Bildirgesi'nde dahi tüketilmiş federasyon zemininde müzakerelere atıfta bulunulurken, geldiğimiz aşamada paradigmalar tümden değişti. Kıbrıs adasının geleceğine dair bu değişim KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın başbakanlık döneminde başlattığı, seçim süreci de dahil olmak üzere cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından büyük ivme kazandırdığı Kıbrıs Türk Halkının müktesep haklarına sahip çıkma mücadelesine dayanıyor.
Uzun soluklu bir diplomatik seferberliğin başlangıcı
Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü Kıbrıs Türk Halkının teyit edilmesi gereken mevcut haklarıdır. Bu doğrultuda Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ancak bu hakların teyit edilmesi ile yeni bir müzakere sürecine başlanabileceğini her platformda dile getirdi ve getirmeye de devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası topluma BM Genel Kurul platformundan yapmış olduğu çağrı var olan müktesep haklarla birlikte okunduğunda, Kıbrıs Türk Halkının yarım asrı aşkın bir süredir kanıyla ve canıyla verdiği onurlu mücadelenin ulaşması gereken noktanın uluslararası tanınmış egemen ve bağımsız bir devlete kavuşması olduğu açık. İşte "yeni milat" olarak adlandırılabilecek bu dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatıldı ve resmi tanınma çağrısı diplomasinin kalbinin attığı New York’taki BM Genel Merkezinde tüm devletlere yapıldı.
Mücadele ateşi artık yakıldı. Bu tarihi çağrının sadece niyet beyanı olarak kalmaması ve bunun gerçekleştirilmesi için ciddi bir eylem planı ile harekete geçilmesi ve diplomatik bir seferberlik başlatılması artık kaçınılmaz. Bu doğrultudaki kararlılık Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra bir kez daha güçlü bir şekilde ifade edildi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tarihi adıma yönelik çalışmaların yoğun şekilde başlatıldığını da deklare etti. Bu kararın gereğini yapmak, iyi bir planlamayla gerekli müttefiklikleri sağlamaktan geçiyor. Bu mücadele uzun soluklu olacak ve yeni dönemde bu çalışmaları bolca göreceğiz.