Sosyal medyada neden bu kadar kabayız?
Günümüzde sosyal medya platformları kişiler arası iletişim, pazarlama amaçları, iş arayışları ve hatta sadece eğlence için faydalı ortamlardır. Ancak ne yazık ki, birçok soruna neden olabilecek ham duygularını ifade etmek için burayı kullanan insanlar da var. Ama bir birey olarak bu konuda ne yapabiliriz? Bu insanların zaman ayırmaya değmediğini düşünebilirsiniz. Evet haklısınız; onlara değmez, ama maalesef dünya geneli böyle.
İnternetin yarı anonimliğinin bazı insanların kötü davranmasına neden olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Tıpkı insanların trafikte nasıl kaba olabildikleri gibi, yüzlerin görülmediği internette de insanlar bu şekilde davranabilir. İnsanlar yüzünüze asla söyleyemeyecekleri şeyleri internette söyleyebilirler. Dışarıda başkaları tarafından görmezden gelinen, hatta zorbalığa uğrayan insanlar var. Sosyal Medya muhtemelen gerçekte kim olduklarını maskeleyebilecekleri, zayıflıklarını gizleyebilecekleri ve başkalarını aşağılayabilecekleri tek yerdir.
Sosyal medyada neden bu kadar kabayız?
"Kendini beğenmiş, cahil, aptal." "Kukla." “Sahtekar” “Dolandırıcı”
Çoğu insan bu tür hakaretleri asla yüz yüze savurmaz ama internette hiç tereddüt etmeden yayınlarlar. İnternette görüşler çatıştığında, insanların parmaklarının duygularından kaçmasına ve zehirli kabalıklar kusmasına izin vermeleri gerekli mi?
Cevabı basit aslında; anın sıcağında lakap takarak saldırmak iyi hissettirse de, huysuz davranarak kazanılacak hiçbir şey yok.
İnsanlar neden internette bu kadar kolay sinirleniyor?
Çünkü, sorunları kişisel olarak ele almak en kolay yol olduğu için. Yanıtlarımız, genellikle kendimizi nasıl gördüğümüzle, iç içe olan inançlarımıza ve dünya görüşlerimize dayanma eğilimindedir.
İnsanlar kendi kimliklerini ifade etmeye çalışıyorlar. Örneğin, birinin belirli bir siyasi bağlantısı varsa, sosyal ağlarında inandıkları davayı savunmak için her türlü argümanı doğru veya yanlış savunmaya çalışıyorlar. Bunu yapmak, onlar için dayanışmayı ifade etmenin bir yolu. Bu, kişinin benlik algısının temelini oluşturan bir sosyal kimlik.
Bu sosyal kimlik -kendimizi profesyonel, sosyal, azınlık veya diğer gruplarla nasıl ilişkilendirdiğimiz- bir parlama noktası olabilir. Sonuçta, birçok popüler sosyal medya sorunu, insanların sahip olduğu temel tutumlarla ilgilidir ve bu, güçlü duyguları tetikler. İşte o zaman sosyal medya kullanımı çirkinleşebiliyor.
Yoğun duygular, net ve etkili düşünmemizi çok daha zorlaştırıyor. İnsanlar tepkisel ve kör olduklarında soru sormak için zaman ayırmıyorlar, böylelikle sosyal medyada kısa bir fikir alışverişden fazlası zarar olarak karşımıza çıkıyor. Yani düşmesi kolay bir tuzak. Çünkü sosyal medya uzun karşılıklı konuşmalar için tasarlanmamıştır, sadece birkaç cümlede derdimizi anlatmak üzere kurgulanmıştır. Böyle olmadığı zamanlar da bir sorun olarak karşımıza çıkar. Yüz yüze iletişim olmadığı için, bir tartışmayı sakinleştirebilecek önemli duygusal ipuçlarını kaçırıyoruz. Yani kullanamadığımız yüz ifadelerimiz, mimiklerimiz ve beden dili, başka biriyle empati kurmayı zorlaştırıyor.
Sosyal medya aynı zamanda insanlara anonimlik verdiği için iğrenç olmayı kolaylaştırıyor. Bu, görünüşe göre göreceli bir güvenlik sağlıyor. Ve belki de bazı insanlar çevrimiçi varlıklarında gerçek hayatlarında hissetmedikleri bir güç duygusu hissediyorlar. Dolayısıyla çok çabuk parlıyor, çok çabuk hakaret ediyoruz ve maalesef yaptığımız yanlışın farkına varsak bile geri dönüşü olmayan bir yola giriyoruz. Zira söz uçuyor ama yazı kalıyor.
Günümüzün anlık tweet'leri ve sosyal medya dünyasında, hakaretler neredeyse kendi alevli iradesiyle yayılıyor. Ve bu sözler Twitter'da anında kitlelere ulaşıyor, öfkeyi, hakaretleri, incinmeyi ve incitmeyi yayıyor. Ama hakaretler neden canımızı acıtıyor?
Psikologlar bunu şu şekilde açıklıyor; Egoya bağlılık, algılanan herhangi bir hakarete karşı savunma ihtiyacına yol açabilir. Psikolojik olarak, hakaretlere öfkeyle tepki veririz, çünkü “zirveye ulaşma arzusuyla hareket eden sosyal hayvanlarız.”
Daha önce başka bir yazımda da anlattığım kısa bir hikaye ile bu yazıyı da bitirelim.
Yaşlı bilge Kızılderili, torununa ders veriyormuş. "İçimde çok şiddetli bir kavga var. Bu kavga iki kurt arasında. Bu kurtlardan birisi öfkeyi, ihaneti, hainliği, kıskançlığı, açgözlülüğü, kibiri, hırsı, suçluluğu, aşağılana duygusunu, yalanları, gururu, kibiri, üstünlük taslamayı ve egoyu temsil ediyor."
"Diğeri ise huzuru, ahlakı, umudu, özgürlüğü, sevgiyi, nezaketi, gelişmeyi, inancı, yardımseverliği, anlayışı, cömertliği, dostluğu, merhameti ve alçakgönüllülüğü temsil ediyor."
Aynı kavga sizin içinizde ve diğer insanların içinde de var.
Çocuk bir müddet düşünür ve dedesine sorar:
Hangi kurt bu kavgayı kazanır?
Yaşlı Kızılderili cevap verir:
Beslediğin kurt kazanır.