Üçüncü yol
2017 referandumu ile Türkiye'de yönetim sistemi değişti. Başkanlık mı? Yarı Başkanlık mı?? Zayıflatılmış parlamentarizm mi? Ne olduğu bilinmez ucube bir sisteme kavuştuk.
Hukukçu değilim hukuki zeminini hukukçu arkadaşlara bırakıyorum. 50+1 şeyi, Türkiye'de siyasal düzlemi ittifaklara, eklemlenmelere sürükledi. İlkeler, ideolojiler, inançlar ve her şey 50+1 için içi boşaltıldı. Dün birbirlerine hakaret edenler, bugün yan yana. Türkiye’de hiçbir şey tesadüf olmaz bu nedenle, Türkiye'de siyasetin kendi mecrasında yol aldığına inananlardan değilim.
Türkiye'yi, jeopolitik konumu, tarihi ve gelecekte alacağı rollerden dolayı asla kendine bırakmazlar. 2020 senesinde eğer tekrar tıkanmış sistemden bahsediyorsak, bunun nedeni olarak siyasette kartların tekrar dağıtıldığı, düzen ve istikamet verildiği 1980 darbesini başlangıç tarihi olarak almak lazım. 1980 öncesi Türk sağı ve solu kavga etse de büyük çoğunluğu vatanseverdi, "Ne ABD, ne Rusya" diyenlerle "Bağımsız Türkiye" diyenler farklı ideoloji sahibi de olsa sömürgecilik yapanlara karşı isyanda ortaktılar. ABD'lilerin deyimi ile 'Bizim çocuklar' ne zaman darbe yaptı, yeni düzen için şartlar oluşmaya başladı. Kahredici olan darbe yapanlar da muhtemelen "ABD'nin çocuğu" olduklarını bilmiyorlardı.
SSCB'nin Afganistan işgali sonrası ABD İslami Kuşak projesini geliştirdi. Türkiye'de de darbeciler artık itaatkar kuşak yetiştirecekti. Dini, milliyetçiliği, Sol'u, her şeyi kontrol edeceklerdi. Kendilerine göre dini aşırılığa karşı ılımlı cemaatlerin oluşması gerektiğini düşündüler. 1984 yılında sivil yönetime geçilse de darbenin demir yumruğu yıllarca sürmesine rağmen sızıntıların 1985 yılından itibaren Askeri Okullara sızması asla tesadüf değildir.
ABD'nin bölgede İslami (Yeşil) Kuşak projesinin Türkiye kısmı da harekete geçmiş, Sağ siyaset bu düzlemden şekillenmeye başlamıştır. Anadolu irfanının İslam’la şereflenmesi ABD için tehlikelidir, cemaatler desteklenecek, ana bileşen İslam'ın yerini 'Tarikatlar' işgal edilecektir. Dinden önce, bağlı olunan cemaatin gelmesi ile liderleri kült haline getirenler, bir kişiyi kontrol ederek binlerce kişiyi kontrol etme gücünü elde edeceklerdir.
Proje çok başarılı olur, bir kişi ile binlerce kişiyi kontrol edenler, kaynağı insan olan sağ partilerin içerisine de sızarlar. Sol taraf da boş bırakılmaz. Sol sınıf kökeninden beslenmesi gerekirken Almanya etkisi ile mezhep ve etnik kökene göre örgütlenmeye başlar. Acımasız Liberalizm, göç, sağlıksız kentleşme ve terörün etkisi ile Sol örgütler, Alevi gençlerimiz arasından taban bulmaya başlar.
Almanya, ABD, Fransa’nın desteğini alan PKK sol siyaset üzerinde tahakküm kurar. Kürtçülük yapmayan Sol aydın aforoz edilir. Mezhepçilik ve etnik milliyetçilik olan Kürtçülük sol siyasette karar alma mekanizmalarında hakimdir.
Siyaset mühendisleri darbe sonrasında ülkenin hassas fay hatları üzerinden siyaseti dizayn ederler. Darbeciler ve Batının etki ajanları vasıtası ile 1980 sonrası tekrar siyaset oyunu kurulurken, özellikle ilk düğme yanlış iliklenmiştir. 90'lı yıllara bu şartlarda girilir.
91 senesinde Partimiz iktidara gelir, fakat şartlar ağırdır. Körfez krizi, azan terör, işsizlik, Avrupa’nın baskısı şiddetlidir. Merkezde DYP ve ANAP'ın birbirlerini yok etmek üzerine kurulu kavgaları, 1989 senesinde belediyeleri alan SHP'nin başarısızlığı, 1994 yerel seçimlerinde Siyasal İslamcıları iktidara taşır. O tarih Türkiye'de bugünlerin başlangıcıdır. Bir el, birilerini iktidara doğru ittirmeye başlamıştır. Sivil toplum adı altında Alman Vakıfları ve ABD organizasyonları, kullanışlı aparatları, basını ve iş dünyasını daha güçlü finanse etmeye başlar. Fay hatlarını karşı karşıya getirecek suikastlarla arka arkaya faili meçhul cinayetler işlenir.
28 Şubat post modern darbesinin kime yapıldığı hala meçhuldür. Apo denen katilin teslim edilmesi, 2001 Anayasa kitapçığı, kaos, ekonomik kriz, bizi yeni döneme hazırlamaktadır…
Sonraki yazımda bu konuya devam edeceğim…