"Unakıtan, Avcı, Dönmez ve ben... İşte kanıtı"
medyamidas.com'da Midas'ın Konukları programına konuk olan, Eskişehir'de en çok konuşulan adaylardan eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, AK Parti Eskişehir Milletvekili adayı Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Hakkı Kutlu'nun sorularını yanıtladı. ...
medyamidas.com'da Midas'ın Konukları programına konuk olan, Eskişehir'de en çok konuşulan adaylardan eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, AK Parti Eskişehir Milletvekili adayı Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Hakkı Kutlu'nun sorularını yanıtladı.
Hakkı Kutlu: Medyamidas.com adresindeyiz. Midas'ın konukları programında bugün beni çok heyecanlandıran bir konuğum var neden heyecanlandırdığını birazdan açıklayacağım, anlatacağım. Ama kendisi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Eskişehir'in milletvekili adayı şu anda. Neden Midas'ın Seçimi değil de Midas'ın Konuklarına aldık. Ben işin içine Allah işe karışmazsa Ayşen Hoca'nın milletvekili olduğunu, Eskişehir'in milletvekili olduğunu düşünüyorum. Biraz böyle seçimin gündeminin sıcak gündeminin dışında konuşalım istedim. O yüzden Midas'ın Konukları programına aldım. Hoş geldiniz hocam. Konuğum Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim şimdiki adı İletişim Bilimleri Fakültesi oldu. O zamanlar Sinema Televizyon'du galiba.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Benim okuduğum dönemde Açıköğretim, parantez içinde örgün bölüm.
Hakkı Kutlu: Örgün bölümdü. Sizlerden sonra ben geldiğimde, bizler geldiğimizde İletişim Bilimleri okurken fakülteye şimdi bu programı çeken arkadaşlarımız da bizden sonra mezunlar. Bu yüzden size Eskişehir'e hoş geldiniz demiyorum.
Çünkü zaten evladınız burada, siz yıllarca Eskişehir'deydiniz. Okudunuz, mezun oldunuz. Sonra da iş hayatına atıldınız, ben biraz kendime torpil yapmak istiyorum ve şöyle eski anılardan biraz bahsedelim istiyorum. Öğrenciyken evde mi oturmuştunuz?
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Bizim girdiğimiz yıl 1982 yılında, kontenjan artışından dolayı yurtlarda yer yoktu. Önce bizi koğuşa aldılar. 32 kişi bir koğuşta kaldık. Kısa bir süre sonra da odalara alındık. Dört yıl yurtta kaldım. Kredi Yurtlar Kurumu Yunus Emre Kampüsünün oradaki hatta ara kapı kapalıydı. Biz ara bir yoldan, iktisadi bilimlerin kantininin önünden bulduğumuz bir yoldan fakültemize giderdik.
O yolun eziyetini ben de çektim. 90’ların başında da bizim zamanımızda altışar kişilikti odalar. İnsan şimdiki yurtları görünce bir kez daha mı okusak, bir kez daha mı öğrenci olsak diye geçiriyor içinden gerçekten. Her koşulun kendine has güzellikleri ya da kabullenişleri var. Bana sorsalar yaşamında hangi döneme dönmek istersin diye böyle bir iki dönemden bir tanesidir. O zor koşullardaki öğrencilik yıllarım…
Hakkı Kutlu: Şimdi çevremizdeki herkes size bakanım, bakanım diye hitap ediyor. Belki izleyenler sen niye hocam diye hitap ediyorsun diyebilirler. Yani bizim üniversiteden ablam da, hani ağbi vardır bizde. Mülkiyedeki kadar olmasa da ama dersinizi almış olmam gerekmiyor bence. Hocam diye hitap ederken sizinle sohbetlerimde öğrenmeye devam ettiğimi fark ettim ve bu da tabii bilgiye aç bir insan olarak beni çok mutlu ediyor. Biraz da siyaset gündemine gireceğiz. Ben bakanlığı konuşmak istiyorum. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın Eskişehir'i bir son on beş yıldır bir bakanlar havuzuna döndürmüş olmasını da konuşmak istiyorum. Ama bunu konuşmadan önce sizin çok güçlü bir karakteriniz var. Çok dominant bir insansınız, dominant bir kadınsınız. Samimi olarak söylüyorum. Çünkü ben 30 küsür yıllık gazeteciliğimde samimi olmadan bir şeyi ekranda söylersem onun kölesi olmak zorunda kalacağım için asla böyle bir şey yapmadım. Bugüne kadar. Ben biraz hani Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınız geçmişinden de yola çıkarak, Türkiye'de bir kadın, bir anne ve bir çalışan... hayatın içinden biri olduğunuz için özellikle size sormak istiyorum. Türkiye'de 90'larda çıkarttılar Türkiye'ye getirdiler feminizm. Böyle hani ben hep şey derim. Feministler erkeklerle kavga eder. Ama ayakları yere basan kadınlar hayatla kavga ederler. Ben sizde hayatla kavga etmiş ve bu kavgayı başarmış, ayakları yere basan bir anne görüyorum öncelikle karşımda. Biraz son zamanlarda genç kadınlarda şey görüyorum. Sanki Adalet ve Kalkınma Partisi'ne biraz haksızlık yapılıyor gibi geliyor bana. Hani bizi eve mi tıkacaklar? Biz hayatın içinde olmayacak mıyız? soruları geliyor. Ben mesela sizi sembol olarak gösterebilirim.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Sadece beni değil. Yani ben ortalamanın altında bile kalırım. AK Parti'nin içindeki kadınların, genç kızların ve bu partiye gönül vermiş gerçek cengaverler var. Ben onların yanında sizin söylediğiniz formatın çok altında kalırım. Gerçek kahramanlardır. Bizzat tanıdığım, kendisinden, ailesinden fedakarlık ederek buna inandığı için. İnanmasa kimse o kadar çalışamaz, liderine inandığı için. Hiç yani oğlundan, eşinden babasından daha değerli kılan bir inancın sembolüdür Sayın Cumhurbaşkanımız. Bunu onun yanına giden herkes de görür. Yeni tanışan insanlar da görür. Bunu şunun için söylüyorum. Bir insan kolaylıkla bir insanı ikna etmesi zaten çok mümkün değildir. Hatta benim inancımda Allah bu hakkı şeytana bile vermemiştir. Yoksa şöyle deme hakkımız olurdu. Onun yüzünden yani o beni kandırdı. Hayır öyle bir şey yok. Allah insanı kendisine vermiştir bu hakkı siz isterseniz verirsiniz. Dolayısıyla birisi birisine hükmedebilme gücü yok. Yani bu bir anne olarak çocuğunuza da bir eş olarak eşinize de böyle bir hakkınız yok. Hani şey sanırlar değişirse onu değiştirirsem düzelecek. Böyle birçok riskli bir şey. Ama insanın kendini değiştirme gücü var. Şunu söylemeliyim teşekkür ederim öncelikle bana atfettiğiniz sıfatlardan dolayı. Siz ama kavga diyorsunuz diyorsunuz. Ben ona barışıklık diyorum. Yani hayatla barışıklık. Suya benzetirim hayatı. Çabalarsanız batarsınız ama onun akışına bıraktığınızda o sizi hep taşır. En büyük dalgalar bile… sörfler öyle yapılıyor biliyorsunuz. Sizi taşır. Yeter ki onun ahengiyle aynı olun. Yani düştüğünüzde neden düştüm demeyin. Çıktığınızda da ben başardım demeyin. Yani hayat da sizin gibi kalp ritmi gibi iniş çıkışlıdır. Bir gün iyisiniz. Ertesi gün modunuz düşebilir. Bunu bir şeye bağladığınızda ister istemez sabitlemiş oluyorsunuz. Oysa hayat o kadar akış içindeki o mecra. Zaten çok çabuk da geçiyor. Şunu söylemem lazım. Yani onu demezsem eksik kalacak. Ama bu demek değildir ki. Hani babam, annem başta. İki ağbim vardır benim. Benden çok büyükler. Hani babama bıraksanız beni okula göndermezdi. Ama ben istedim ve istediğim her şeyi de yaptığımı düşünüyorum. Bunu yaparken de, ne dinim engel olmuştur, ne bu toprağın değerleri engel olmuştur bana.
Ne de bu toprağın insanı engel olmuştur. Biraz kafamızın içindeki ne diyelim onlara? Bahane mi? Bahaneye yaptığımız kör inanışlar. Yani okutmazlar ki zaten o da olmayacak. İşte orada o isteğiniz olduğu zaman o istekle bakıyorsunuz. Hani algıda seçicilik denir ya. Yani ben ki yetenek sınavıyla girdim. Siz de öyle.
Benim girdiğim dönemde yetenek sınavı ile ya güzel sanatlar alırdı ya beden eğitimi alırdı. İletişim de tekti. Benim ne bedene yeteneğim vardı ne de güzel sanatlara yeteneğim vardı ve tercih yanlışlığından ve bir yıl önce kazanmışlığımın getirdiği puan düşüşünden dolayı yüksek bir puan olmasına rağmen tercih ettiğim o dönem öyleydi. Çünkü puanınız geldikten sonra tercih yapmıyordunuz. Önce tercih yapıyordunuz. Sonra sınava giriyordunuz. Yerleşemediğim için ve Burdur'da da kalmak istemediğim için ben kendime yol seçtim. 28 okula başvurdum. Bunların içinde güzel sanatlar da vardı, tiyatro da vardı. Beden eğitimi de vardı. Yeter ki okuyayım. Derdim buydu iletişim de bunlardan biriydi. Ben mücadele ettiğimi düşünüyorum. Hatta babamın haberi olmadan abimlere gidiyorum deyip Eskişehir'e geldiğim zamanlar da oldu. O süreçte çünkü bir sınav yetmiyordu. Önce bir sınavımı geçtim. Sonra bir mülakata alındım. Hatta biz de mülakattan önce de başka bir kreatif sınav vardı. Çünkü yetenek sınavı olduğu için yeteneğinizi ölçen bir sınav vardı. Dolayısıyla iki üç sınavdan geçtiğimi hatırlıyorum ve her seferinde benim Eskişehir'e gelmem gerekiyordu. Eskişehir'de kalacak yerim yok. Trenle geliyorum. Trenle dönüyorum. Böyle bir sistemle kurmuştuk hayatı. Trenler şimdikiler gibi de değil. On iki saat sürüyor yolculuk. Kara tren. Bildiğiniz kara trendi. Aktarmalı da geliyoruz. Karakuyu'dan aktarmalı bir trenimiz vardı. Burdur'dan gelebilmek için. Şimdi düşünüyorum. O özelliğim çok değişmedi. Yani bir şeyi talep ediyorsanız, o talebin gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Oturduğunuz yerden cenneti kazanamazsınız. Kazanmanız için çaba göstermeniz gerekiyor. Benim en büyük çalışkanlığımdır hocam.
Hakkı Kutlu: Genç kızlara, genç kadınlara hani sadece bunu mu söyleyeceğiz? Çabalayın, çalışın mı?
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Hayır. Sadece ilk olarak barışıklıkla başlıyoruz. Önce. Yani koşulunuz neyse en uygun şey bu. Önce onunla başlayacağız. Böyle bir baba, böyle bir anne, böyle bir toplum bahane edersek o bizi keser. Ama malzeme bu. Hani hanımlar anlayacaktır. Misafir geldiğinde ani baskın olduğunda ne yapıyoruz? Yani olsa çeşit neler yapardık? Ama var olanla ne yapıyoruz? En güzelini çıkartmaya çalışıyoruz. Kastım bu. Yani eldeki olanakları en iyi şekilde değerlendirmek ve çıkan sonuca da razı olmak. Ama gayretini göstererek. Yani süreci o barışıklıkla başlayan enerji, bence en önemli kısmı o. Ben çocuklarım doğduğunda doktora yapıyordum ve tez aşamasındaydım. Evlendim bir yıl içerisinde oğlum doğdu. Üstelik sezaryenle doğdu ve benim bir daha çocuk yapmamam gerekiyordu. 14 ay sonra kızım sezaryenle doğdu. 13 ay sonra üçüncü kızım sezaryenle doğdu. Ve benim tezim hala bitmemişti. Hiç çocuğum olmasa da neden çocuğum olmuyor demeyeceğim gibi çocuğum oldukça da neden oldu demedim. Ve bunun sonrasında da keşfediyorum. Hayatta işte o dedim ya büyük dalga da gelse. Ya da büyük bir böyle şey de olsa onun kabul ettiğinizde o kabullenişte bir zenginlik yakalıyorsunuz. Ya da Allah'ın diliyle söylersek söylemiyle zorluğun içindeki kolaylığı. Bazen çok kolay dediğiniz şey de.
İşte bakan oldunuz mesela. Makamların en zirvelerinden biri. Ama belki en büyük zorluğun içinde şimdi vekillik gibi. Yani benim için çok yeni bir formasyon. Benim birçok formasyonum var. Ben öğretim üyesiyim. Ben anneyim. Danışmanlık yaptım. Genel müdürlük yaptım. 8 sene üst düzey bürokrattım, müsteşarım filan yoktu benim. Biz devlet bakanlığında direkt bakanlığa ve başbakanlığa... hatta benim kurumum Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’ydü. Direkt başbakana raporlar sunardık. Üst düzey bir makamdı. Bu formasyonlara sahibimdir. En sonunda biliyorsunuz ki okul müdürüydüm ben. Ki benim hayatımın bana öğretisi belki de siyasete geçişimde hazırlayış, ön formasyon oldu. Hakikaten o, o da bir icraydı ama. Bir de vekilliği bu anlamda da inşallah öğreneceğim. Daha farklı olacağımı düşünüyorum.
Hakkı Kutlu: Unakıtan Bakanımıza da geleceğim. O konuya geleceğim. Çünkü çok ilginçti söylediğiniz. Ben sizinle sohbetlerimde duyduğumda çok da hoşuma gitmişti. Okul müdürü olduğunuzu duyduğumda biraz şaşırdım açık söylemek gerekirse. Bakanlık yapmış, üst düzey bürokrasinin üst düzeyinde görev almış. Sizin gibi bir profesör sonradan bir okul müdürlüğü yapması orada da yeni bir bilgi öğrendim. Zili kaldırmışsınız okulda. Bu kısmı çok ilginç geldi. Neden zili kaldırdınız okulda?
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Tabii. Bir sürü şey yaptık. Karar verme mekanizmasında şartlanma teorisini biliyorsunuz. Pavlov’un köpeğinden kaynaklanır ve çocuklarım okurken bunu çok söylerdim. Bizim çocuklarımız Pavlov’un köpeği mi? Yani zille girip, zille çıkacak. Saati bilmiyor mu? Saati bizim zamanımızda ilkokul ikide öğreniyorlardı. Şimdi ilkokula başlamadan bile öğreniyorlar. Rakamları bildiği andan itibaren öğreniyorlar. Her yere saatler koydurduk. Kararı ne kadar çocuğun erken yaşta almasını sağlarsanız sonrasında iş bulurken, eş bulurken, problem çözerken kendisiyle çözebileceği formasyona erişir. Kazanımları olur. Şunu söylemem lazım. Okul müdürü, işsizliğimden dolayı olmadım. Ben başdanışmandım. Üniversitede de ders veriyordum. Okul müdürlüğünü de bilirim. Ekol olan okulların bir literatürden beslenmesi lazım. Ve biz bu konuda biraz ülkemizde eğitim argesi noktasında maalesef deneme okullarımız çok fazla yok. O yüzden de yeni bir şey üretirken ya bakanlık merkezi bir karar alıyor, İstanbul Nişantaşı'da bunu uyguluyor. İşte efendim Hakkari Yüksekova'da bunu uyguluyor. Kıyaslamak için bu iki şeyi yanlış anlamayın lütfen. Şunun için söyledim. Yerelin yani yörenin farkı kültürün farkı, toplumun farkını dikkate almadan merkezi bir karar. Bunun güzel yanları da var. Tevhidi Tedrisat Türkiye'de fırsat eşitliğinin belki de hatta dünyada en sıkı takipçisi ve uygulayıcısı Türkiye'dir. Çünkü sizin mezuniyetinizin başka mezuniyetlerle eşitlendiğinin varsayımına dayanır. O yüzden Boğaziçi mezunu da olsanız başka bir okul mezunu da olsanız size aynı davranmak zorundadır devlet. Bunu varsaymıştır. O yüzden de bizim eğitimde kaliteyi homojenleştirmemiz gerekir. Ama bu konuda bir önerim vardı. Cumhurbaşkanımıza da sunmuştum ve bunu uygulayan okullarımız da var mesela Galatasaray Lisesi. Orada bir akademisyenin profesörün müdürlük yapması Galatasaray Üniversitesi içinde bir payedir. Hatta rektörlüğe geçiş olduğu da söylenir. Ha sizden önce var mı bir tek Galatasaray biliyorsunuz özel kanunla yani devlet okullarından bir farkı olan lisedir. O açıdan. Başka Avrupa'da, Amerika'da birçok okulun böyle Akademisyenlerle uygulama okulu dediğimiz mesela eğitim fakültelerinin okulları olmalıdır aslında. Ama tabii eğitim aynı zamanda toplumun sosyal sınıfta kendisini statü elde edebileceği en kolay ulaşılabileceği araç. O yüzden eğitim bizde çok değerli. Çünkü çocuğum benden daha iyi olsun istiyorsan onu okuttuğunda daha iyi olacağı garantisi var. Hoş bu değişecek. Artık diploma sahibi olanlar değil, formasyon sahibi olanlar daha iyi etkili olacak.
Bizim dönemimizde diplomaydı. Ve toplumsal sosyal sınıfın çoğunluğu da okur yazar değildi maalesef. Ve kendinize bir yer edinebilmeniz için, bir formasyon edinebilmeniz için okul sistemi içerisinde kendinizi göstermeniz gerekiyordu. Zorunlu eğitimde sadece 5 yıldı. Burdur'da kalsaydım liseye bile gitmeyebilirdim. Lise çağımda evlendirilecektim.
Bir ev hanımı formasyonunda hayatıma devam edecektim. Bunu küçük gördüğüm için değil. Sevdiğim için söylüyorum bazen ara ara acaba öyle bir hayatım olsaydı ne olurdum? Şu an ne formda olurdum? Babaanneliğimi düşünüyorum ama şimdi de babaanneyim çok farkı yok ama… hani şu simyacı var ya. Aramış aramış aramış. Eninde sonunda çıktığı yerde bulmuş. Bazen diyorum acaba oraya dönüş mü yapıyorum diye. Hakikaten insanın arayışı bazen bunu da getiriyor ama okul müdürlüğüne tekrar döneceğim. Bizim okula girdiğimde bu konuda Cumhurbaşkanıma da teşekkür ediyorum. Böyle bir fırsatı verdiği için. Benim bir avantajım vardı. Ben oraya gittiğimde ömür boyu orada müdürlük yapmayacağım. Bir farkım olmalıydı. Okulların yaşantısında zaten zillere karşı bir karşıtlığım olduğu için bütün karşı çıktıklarımı yapabilme imkanı oldu. Mesela hiçbir zaman çocuklarımın ödevini kontrol etmedim ben. Üç tane çocuk büyüttüm. Ve bir öğretmen bana bunu neden yapmadığımı söylediğinde çocuğumun jandarması değilim. Benim çocuğumla ilişkimi niye bozuyorsun? Verdiğin ödevi kendin kontrol et. Niye bana ittiriyorsun? Niye benim çocuğumu diğer çocuklarla kıyaslamamı isteyerek benim çocuğumla ilişkimi bozuyorsun ki?
Hakkı Kutlu: Ben de kızımın öğretmenleriyle benzer bir tartışma yaşadım. Her zaman şunu söylerim. İnsanlar parası olanlar özel öğretmen tutup işin öğrenim kısmını halledebilirler. Ama okul bir disiplindir. Okul bir hayata hazırlıktır. Ve de bir ailenin kolaylıkla yapamayacağı disiplini ve kendini tanıma becerisini öğrenciye en kolay veren yoldur. Yoksa okumadan da meslek sahibi olabilirsiniz.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: İbni Sina hiçbir tıp fakültesini bitirmemiştir. Ama şu an en önemli formasyon önderlerinden biridir tıbbın. Okulda tabii çok icraatlar yaptık. Mesela bütün öğrencilerimizin eğilim analizlerini ölçtük. Yetenek eğilim analizleri. Bu benim alanımdı ama mesela yaşama nasıl bakıyor? Hangi meslekte daha başarılı olur, hangisinde daha mutlu olur? Yani varoluşumuz hepimiz aynı şeyi yapıyor olsaydı bu dünya çekilmez olurdu. Çocukların mesut olacakları, kendileriyle barışık olacakları alanlara yönlendirilmesi hayati önem taşıyor. Şimdi şu an herkes bir yerden mezun iş arıyor. Oysa mezun olduğunuzda işinizin hazır olması sizin elinizdedir. Daha okula başladığınızda kendinize vizyon çizerek bir şey getirirseniz, girişimci mi olacaksınız bu alanda? Bir fikir mi geliştireceksiniz? Bir çalışan mı olacaksınız? Yoksa bir hizmet mi üreteceksiniz? Yoksa bir ürün mü çıkartacaksın? Sanatkar mı olacaksınız? Bunlar aslında bizim yaradılışımızda bize verilmiş nosyonlar. Hangisinde daha kendimi anlamlı hissettim?
Biz onu yaptık. 9. sınıfta daha girer girmez çocuklarımıza. 12. sınıfa gelinceye kadar nereye gitmeleri gerektiği konusunda kendileri veriyordu kararı. Ben değil.
Hakkı Kutlu: Benim yönetmen arkadaşlarım hep şundan şikayet ederler. Hakkı ağbi böyle bir şeyler öğrenebildiğin konuk bulduğun zaman o konulara giriyorsun. Onlar da izleyicilerin tercih ettiği konular olmuyor... Benim eşim de öğretmen. Eğitim konusu açıldığı zaman saatlerce konuşabilirim, dinleyebilirim. Çünkü gerçekten ben bu yaşa kadar hep şunu söyleyerek geldim. Ben öğrenmeye aç bir insanım. Öğrenme hata yaptırır çünkü. Öğrenir hata yapmazsak öğrenemeyiz.
Biraz günümüz güncel konularına da girelim. Önce rahmetli Kemal Unakıtan'dan… Şimdi hep öteden beridir Cumhurbaşkanımıza Eskişehir'de bir haksızlık yapıldığını görüyorum. Derler ki Eskişehir'le yeteri kadar ilgilenmiyor. Ben şimdi birazdan sarf edeceğim bir iki cümleyle bu kanıyı yok edeceğimi düşünüyorum ama sizden de bir onay almaya ihtiyacım var.
Rahmetli Kemal Unakıtan bakanken buraya milletvekili oldu. Şimdi sizin de kulağınıza gelmiştir. Eskişehir'de hemen herkes ona oy veren vermeyen herkes rahmetle anıyor.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Evet, ve Eskişehir'e özendim. Gıpta ettim. Allah'ım beni de böyle anmalarını sağlayacak işler yapmayı nasip et diye dua ettim. Güzel bir şey. Bir de vekillik zor bir görev. Onun farkındayım, sorumluluğu çok yüksek. İcradan farklı. Çünkü gücü milletten alıyorsun. Ama millete o gücü aktarabilmek için başka bir gücü kullananları da denetlemen, değerlendirmen, yönetmen gerekiyor.
Hakkı Kutlu: İşte ben de bu lafı döndürüp dolaştırıp buraya getirmek istiyorum. Arkasından 2011 seçiminde Prof. Dr. Nabi Avcı, ikimizin de hocası, üniversiteden Eskişehir milletvekili oldu. İki farklı bakanlık görevini üstlendi. Şimdi AK Parti'nin beşinci sıra adayı Pınar Turhanoğlu Gücüyener sık sık konuşmalarında buna değiniyor. Benim de çok hoşuma gidiyor bu Cumhurbaşkanımızın çalışma arkadaşları diyor. Rahmetli Kemal Unakıtan da Nabi Avcı hocamız da Cumhurbaşkanımızın yakın çalışma arkadaşları kabinede birlikte. Şimdi bu seçimde biraz önce bir garipsedim, çok şaşırdım. Ama sizi de uzaktan da olsa tanıdığım için ooo dedim sanki bana şey gibi geldi, Cumhurbaşkanımız “ya Eskişehirliler ben size Kemal Unakıtan'ı yolladım. Nabi Avcı'yı yolladım. Anlıyorum ki sizin hala kafanızda şüphe var. Ben bu sefer size iki bakan daha yollayayım.” Hatta yolladığım ikinci sırasındaki de şimdi AK Parti sıralarında şöyle konuşuluyor. Ayşen Hoca bize reisin emanetidir, diyorlar. Bu da benim kulağıma geliyor. Eğer Ayşen Gürcan'ı Eskişehir'e emanet etmişse demek ki Eskişehir’i de Ayşen Hoca'ya emanet etmiş, bu birbirinin içinden çıkarılamaz bir şey.
Nabi Avcı üç dönem kuralından dolayı bir milletvekili olmayacak ama Eskişehir'le ilgilenmeye devam edecektir mutlaka. Hayatta Allah uzun ömürler versin. Fatih Bakanımız şimdi milletvekili olacak ve çalışmalarını yürütecek. Ben burada biraz işi hani meraklı kulaklara seslenmek için şeye getirmek istiyorum. Sizin Erdoğan ailesiyle büyük yakınlığınız var. Yaptığınız çalışmalardan tanınıyorsunuz, biliniyorsunuz. Sizin hem eğitim camiasında hem bakanlığınız veya bürokrat olarak yaptığınız çalışmalar biliniyor ama biraz da sanki ben böyle insanlarla konuşurken Cumhurbaşkanımıza Emine Hanım'a yakınlık da insanların merakta olduğunu da seziyorum. Bu nasıl bir şey o aileyle yakın olmak? Çünkü insanlar çok seviyorlar Cumhurbaşkanımızı. Yani Türkiye'de ben şundan çok eminim. Oy vermeyenler hem saygı duyuyorlar ama oy vermese bile insanların bir kısmının sevdiğini de biliyorum. Nasıl konuştunuz, ne dedi de Eskişehir'e yönlendirildiniz, Eskişehir'le ilgilenmekle görevlendirildiniz.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Öncesinde biraz şundan bahsedeyim. Sayın Cumhurbaşkanımız ve ailesi bu toplum için yaptıklarını, bu ülke için yaptıkları fedakarlığı bir bilseniz. Sivil özgürlüklerinden vazgeçmiş bir ailedir. Beni tanıdığım üç evladıyla, bende özel yerleri vardır. Önce onlarla tanıştım . Hayatımda gördüğüm en karakterli insanlardır ki beni öyle herkes ikna edemez. Yani buna çok inanarak söylüyorum. Asla bir falsolarını görmedim, çok güzel bir yönetirler. Zorundadırlar. Düşünsenize kolaylıkla bir yerde alışverişe gidemiyorsunuz. Bir şeyin dedikodusunu yapamıyorsunuz. Çocuklarınızı yetiştirirken onlara vakit ayıramıyorsunuz… Hep, hep bir işiniz var ve vakfettiğiniz bir iş var. Ve bu vakıfta da samimiyetle söylüyorum, tanıdım, şahidim. Sadece bir ülke değil, hocam gittiğimiz her ülkede… Gine’ye gittik. Hayatımda gördüğüm böyle bir fakir ülke yok. Ama bir insanı var. Nasıl böyle sarılıp içine atasın geliyor. Nasıl dert etti orayı? Nasıl dert etti? Altyapısı yok. Evler teneke, su taa ormandan getiriyorlar. Bu çok basit bir şey ya. Çok basit. Yani ben kendi anneannemden biliyorum. Anneannem okur yazar değildir. Ama duvarında bir böyle şey olunca hemen samanla oradaki topraktan bir şey yapar, sıvar. Bunun için mühendis olman gerekmiyor. Bunun için o olman gerekmiyor. Bu oturduğun yere say. Alakayı o saygıyı gösterebilme adına dert edindi orayı. Ve biz ilk maarifteki okulu oraya açtık. Benim duamdır. Allah'ım bu insanları sömürmeden kendilerini imar edebilecek topraklarını imar edebilecekleri kazanımlarda paylaşma ve öğretme imkanını bize ver. Bu yoksa benim ne işim var orada? Niye geldik biz buraya? Dibimizdeki komşumuz değil. Dilimiz aynı değil. Konuştuğumuz dil aynı değil. Ama insan hocam senin gibi iki gözü var, kalbi var, duygusu var, evladı için endişeleniyor. Yemeği için, senden benden bir farkı yok.
Beyefendi ve ailesi bunu dert etmiş bir aile. Ben onların içine girdikten sonra emekli olmuştum. Aileyle tanıştığımda, 2011’den sonra Başbakanlıkta tanıdım. Çalışıyordum ama çalışanıydım uzaktan. Öyle çok sıkı bir tanışıklığımız yoktu. 2013’ten sonra tanıştım ve kendi kendime şöyle bir söz verdim. Onların çalıştığı her ortamda Allah bana görev verirse hizmetçi olurum her yerde ne yapılıyorsa yaparım, çünkü yapılan her bir hizmetin sadece Türkiye'yi değil, tüm dünyaya... Kolay bir şey değildir dünya beşten büyük diyebilmek. Çok kolay bir şey değildir. Ve şunu gördüm. Sudan'da gördüm. Mali'de gördüm. Moritanya'da gördüm, Senegal'de gördüm. Tanzanya'da gördüm. Buralara hep birlikte gittik biz.
Hakkı Kutlu: Bu seçimin sonucunu bütün dünya bekliyor aslında değil mi?
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Bilmiyorum bazen inancım da bunu söylediği için, kaderin şöyle bir durumu vardır. Olan oluyor. Ve tarihte o kadar kaderler gelmiş geçmiş. Büyük insanlar gelmiş geçmiş, büyük medeniyetler gelmiş geçmiş. Şunu hissediyorum. Tarihin daha sonra tarihi kitaplarında yazılacak bir döneminde ve o tarih kitaplarına geçecek. Ben orada şahitim. Ben oradaydım. Yani bana denseydi ki, hocam bu saatten sonra ne yapmak istersin? Benim işim belli. Üniversitede ders verebildiğim sürece ders veririm. Torun sahibi olmuşum. Yazmak istediğim çok kitap var. İşte "söz ahlakı" yazıyordum en son. Bunları yazarım. Yani artık ömrümün ahir dönemi. Siyasete girmek isteyen gençlere öneririm, derdim. Ama bu teklif geldiğinde önce şunu fark ettim. Gerçekten beyefendi Eskişehir'i çok önemsiyor. Şimdi siz söyleyince daha da bir oturdu. Buraya hakikaten çok önemli insanları göndermiş. Bu döneme özgü bir şey tabii. Bu şehre, çevresindeki illerden daha fazla yatırım yapmış. Hatta şöyle bir cümleyi de işitmişimdir, "bizim de mi belediyemiz bizde olmasaydı da bu kadar yatırım yapsaydınız"... Bence yatırım yapmasının amacı belediyenin bizde olup olmamasıyla alakalı olduğunu düşünmüyorum. Eskişehir özel bir yer.
Hakkı Kutlu: Hangi açıdan özel?
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Bir kere kavşak. Sadece coğrafya kavşağı değil. Aynı zamanda sosyal kavşak. Burada birçok etnik kültürün beraber yaşayabildiği ve ortak çimento üretilebilen, yani beraber yaşamanın ortak değerleri üretilebilen bir şehir bence. Ve bu şehirde teknoloji de bizden önce ya da sanayi de burada. Mesela raylı sistem geleceğin teknolojisi, kim ne derse desin, biz ki demiryollarını maalesef yanlış politikalarla ertelemişiz. Ben geldiğimde ELMS diye bir yer vardı Şimdi. Türesaş olmuş. Lokomotifin üretildiği ve şu an biz dünyada nadir bir elektrikli hızlı gidebilecek lokomotifi üreten tek yer Eskişehir olacak ve adı da Eskişehir. Eskişehir 5000. Beyefendi istese bunun adı şu olsun dese hakkıdır. Kimse de itiraz etmezdi, Eskişehir ismini de kendisi verdi. Gerçekten yani bazen düşünüyorum. Bazı yerlerin nasipleri vardır. Yani Eskişehir nasıl bir dua aldı bilmiyorum. Hakikaten hakikaten Fatih Bakanımızla ben daha önce hiç çalışmışlığım yoktu. Ama bilirim. Müsteşarlığı döneminde.
Hakkı Kutlu: Aday olmadan önce ben arkadaşlara da dedim bir araştıralım bakalım. Son 5 yılda, son 4 buçuk yılda 16-17 kez gelmiş Eskişehir'e Fatih Bakan. Ama bor, Eti maden. Eti maden bunların hepsini birleştirince zaten, bir gün bir programda Kanal 26’daki yaptığım programda şey demiştim… Fatih Dönmez Bilecikli olduğu için buraya gelmedi. Vanlı da olsaydı o gelecekti. Eskişehir'in toprağın altındaki değerleri var zaten.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Biraz şundan da kaynaklanıyor. Eskişehir'de genel söylemde şöyle bir aşağılama hissediyorum. İktidarı ve iktidara karşı halbuki gördüğüm bir şey var. Beyefendi dünyanın lideri. Yani dünyanın liderini öyle sıradan bir adamdan yaparlar mı Allah aşkına? Fikirleriyle işe yaramasa, politikalarıyla sonuç almasa şimdi o Eskişehir diyorsa onun vizyonunda mutlaka bir yere işaret ediyordur. Ben buna inanıyorum ve bütün tasımı tarağımı toplayıp geldim hocam. Gitsinler baksınlar Kız Kulesi'nin karşısında bir evim vardı. Kendime ait değildi. Kirada oturuyordum. O da bir nasipti. Geçici. Şimdi bundan sonra Eskişehir'de.
Hakkı Kutlu: Eskişehir'de olduğu için biz bütün Eskişehirlileri komşu kabul ediyoruz. Siz şimdi bütün adaylar alanda çalışıyorsunuz. Eskişehirlilerle konuşuyorsunuz. Onlar size tabii Eskişehir'in problemlerini, yapılması gerekenlerini söylüyor. Zaten sizin elinizde koskoca AK Parti'nin bir teşkilatı var. Yapılması gerekenler rapor ediliyordur. Şimdi en baştan beri bu konuştuklarımızın aslında aynı okuldan mezun iki kişinin bir sohbeti olmadığını ispatlarcasına hepsini getirip birleştirmek istiyorum. Peki nerede birleştireceğim? Eskişehir'de birleştireceğim. Eskişehirlilerle konuşuyorsunuz, sohbet ediyorsunuz. Bunu anlıyorum. Bol bol da her zaman söylerim. Sol partilerde siyaset yapan siyasetçiler, gider halka şöyle düşünmelisin, diye anlatır. Sağ partilerde siyaset yapanlar da not alır, derim . Gerçekten halkı dinlemek, milleti dinlemek, onun düşüncelerine söz hakkına önem vermek çok önemli bir şey. Siyaset yaptığınız partide de bunu çok görüyorum. İnsanları dinliyorsunuz. Çünkü şöyle düşünüyorsunuz. Sizler millet akıllıdır ve milletin aklıyla siyaset yaptığımızda zaten başarısızlık diye bir şey olmaz diye düşünüyorsunuz. Yanlış mı ?
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Çok doğru. Yaradandan ötürü. Çünkü yaradan yaratıcı mükemmeldir. Hata yoktur. Defo yoktur. Kainata bakın. Çöp yoktur. Bir şeyin atığı başka bir şeyin ham maddesidir. Yaradan müthiş yaratmış. Sadece seni, beni değil, kar tanesini bile o kadar özel yaratmış ki, bir kere karşınızdaki, kim olursa olsun, engelli veya işte okumuş okumamış hiç fark etmez bir kalbi var aklı var. Ekmek almaya giderken hangi fırından ekmek alacağına karar verebilen bir insanın zaten aklı var demektir. Seçim yapabilen her insanın aklı var demektir. Bir kere o akla güveneceksiniz. Ben öyle diyorum zaten. Ben sizden oy istemem. Siz kime vereceğinizi biliyorsanız, geleceğinizi hesap edin. Çocuğunuzu düşünün, torununuzu düşünün, memleketinizi düşünün. Eskişehir'e destek olacakları düşünün. Ve kendi rahatınızı, kendi konforunuzu düşün.
Bunu düşünerek oy verin. Futbol takımı tutmuyoruz ki. Futbol takımı tutar gibi siyasi oy mu verilir? Memlekette memlekete hizmet edecek. Bir tane oyun var zaten. Başka bir şey, yetkim de yok. Allah'a hesap vereceksem de sadece oyumdan vereceğim. Oy da verirken neden verdiğimi bileyim? Neden verdiğimi bileyim. Geçen birçok güzel bir şey söylemiş bir iş adamı. Yirmi yıldır tedarikçimi neden değiştireyim? Yani zamanında hep verdi malını… Zamanında maaşları ödedi mi? Dediğini yaptı mı? Vaatlerini yerine getirdi mi?
Bu iktidarın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ve dünyadaki tarihsel olarak, imparatorluklar hariç ya da askeri güçle gelmiş hariç oyla 20 yıldır iktidar olması için bir partinin evet kendi muhalefetinin de kendi içinde barındırdığı demektir. Çünkü yapamadığını yapar hale getirmek ya da yapacağı işi engelleri adım adım yürümek ve adım adım yürürken... Ne olursunuz benim yaşımda olanlar bilir. Biz nereden nereye geldik?
Bunu düşünmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bir de yönetime talip olmak duyguya talip olmak başta ama o duygunun altında da vaatlerinizi yerine getirebilecek olmanız lazım. Yaparız yaparız. Hani vardır ya böyle dizilerde de. Hallederizi hiç sevmem. Hiç sevmem. Nasıl halledeceksin? Kiminle halledeceksin? Hangi gün halledeceksin? Kimi arayacaksın? Hangi yol, hangi adımları izleyeceksin? Bana onu söyle, hallederizcilerden nefret ederim ve ben de onlardan olmak istemem. Yani hallederiz deyip sonra unutanlardan. Bu konuda ne olur dua da istiyorum. Gerçekten seneye bu vakitlerde en azından gayretimi göstermede beni de tanıyacaksınız. Bu formasyon yeni. Ben nerede işe yararım belli.
Hakkı Kutlu: Tam onu söyleyecektim. Yani sizden Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı 3 ayda bir Eskişehir'e getirmeyi değil de Eskişehir'in kalan problemleri için motive etmeyi istemeliyiz.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: Kesinlikle. Şunun savaşını veririm. Eğer burada bir kamu yararı varsa kimin faydalanacağının hiçbir önemi yok. Kamu için o yararı sağlamak adına bütününü, hukuki engelse onu zaten kaldırmak bizim görevimiz yasal olarak. Hukuki her şey hukukla olmuyor. Uygulama engeli varsa icranın engeli varsa o icrayı denetleyen yönetenlere ulaşabilme imkanın o da yapılıyor ama halkta uygulama eksikliği varsa sistem kurma. O sistemi de tabii alanlarınız olduğunda çok daha kolay kurabilirsiniz. İnşallah o alanlara da sahip oluruz.
Hakkı Kutlu: İnşallah. En sondaki o mesajı da alıp müsaadenizle programı kapatmak istiyorum. Ben çok keyif aldım. Onu söyleyeyim. Seçimden sonra kendi adımıza da sık sık programa bekleriz.
Prof. Dr. Ayşen Gürcan: İnşallah. Belirleyelim. Benim çok canlı yayınım vardır. Instagram'dan, YouTube'dan. Gelin tanış olalım. İşi kolay kılalım. Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz. Bu deprem de gösterdi zaten. Hazır nefes aldığımız şu anda kavga edecek bir şey yok. Gerçekten bu diyarın sözü bir de bu. Evet. Tanış olalım. İşimizi kolay kılalım. Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz.
Hakkı Kutlu: Üstüne başka bir şey söylemeyeyim. Programı da burada kapatalım. Prof.Dr. Ayşen Gürcan konuğumdu. Çok keyif aldığım bir program oldu. Görüşmek üzere..
Programı aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz