Laiklik mi, özgürlük mü, irtica mı?
Şubat 28 mi çeker, 29 mu bilmem ama 28 Şubat büyük bir kahır çeker, ahh çeker...
İkisi de aynı gün o hastanede doğmuşlardı. Güzeller güzeli iki kız gelmişti Dünya’ya. İkisi de ailelerinin ilk göz ağrısıydı. Keyiften rakı masası kurdu babası birinin; içi içine sığmıyordu, kızının doğuşunu, baba oluşunu kutluyordu. Şükür namazı kıldı babası diğerinin; akika kurbanını da kesiverdi aynı gün, şükür doluydu... Bin bir emekle, sevgiyle büyüdü kızların ikisi de. İkisi de pek akıllı, cevval kızlardı. Akşam sohbetleri benzerdi ailelerinin. “Okuyacak bu kız, güzel yerlere gelecek...” Selin doktor olmak istiyor, Zeynep ise hakime olmayı hayal ediyordu. Adalet neferi olacaktı. Çok çalışıyordu ikisi de, aileleri ise kızlarının eğitimleri için canla başla çalışıp, destek oluyorlardı yavrularına. Büyüdü güzeller güzeli Zeynep de Selin de. Lise bitmiş, sınavı kazanmışlardı. Emeklerinin karşılığını almışlar, çok mutlulardı. Selin mezuniyet için saçlarını kızıla boyatıp, perma yaptırmıştı. Öyle güzel görünüyordu ki babası göz yaşlarına engel olamamıştı. Sımsıkı sarıldı kızına; “doktor hanıımm” dedi, öptü gözlerinden, gurur duyuyorum seninle dedi. Zeynep tesettüre girmiş, üniversite alışverişini yapmış, birkaç tane başörtü almış, hevesle aynanın karşısında deniyordu. Babası “ne kadar güzel oldun Zeynep’im, güzel kızım, kıymetlim...” dedi ve ekledi. “Adalet elbisesi giyeceksin, Rabb’inin adaletini temsil et yavrum.” diye tembihledi hakime hanımı. Büyük bir mutlulukla okullarına yerleştiler. Her şey güzel gidiyordu, ikisi de okula birincilikle yerleşmiş, idealist kızlardı.
28 Şubat 1997’de Zeynep için güzel giden günler kararmıştı. Zeynep’in hayallerine darbe vurulmuş, hakime hanım haksızlığa maruz kalmıştı. Zeynep’e inancından ötürü pranga vurmuş, hayallerini katletmişlerdi. Selin kızıl ve permalı saçları ile hayallerine ilerlemekte özgürdü. Çünkü burası laik ve özgür bir ülkeydi sonuçta. Kimse ona, saçları kızıl olduğu için doktor olamazsın diyemezdi, böyle bir saçmalığı kim kabul edebilirdi ki? Zeynep saçlarını göstermeyi tercih etmiyordu ve bu da onun özgürlüğüne müdahale için yeterli bir sebepti... Bu nasıl bir hadsizlikti, bu nasıl bir haksızlık? Zeynep’in içi sızlar, yaşlar süzülür gözlerinden, elinden alınan hakları ile hak timsali olacağı hayalleri arasında karanlıktadır... Zeynep adalete hala inanıyor. Hakime hanım ve ailesinin emekleri, çalınan hayalleri için mahkem-i kübrada elbet güzel bir karar verilecek. Eee o pervasızca uygulanan hadsizliklerin bir bedeli olacak elbet...
Yapılan bu ayrımcılık, hadsizlik ve haksızlık meşrulaştırıldı. Adını da “laik ve özgür bir ülke!” koydular... Elhamdülillah bitti. Ama kaç biten hayat, kaç suya düşen hayal oldu. Bu yüzden Şubat kaç çekerse çeksin en çok ahh çeker...