HDP dün şu açıklamayı yaptı: “Bizler, parlamento seçimleri için demokrasi ittifakı şiarıyla; halklar ve barış ittifakı, kadın dayanışması ve ittifakı, ekoloji ittifakı anlayışı temelinde, toplumsal ve siyasal muhalefet, emek, kadın ve gençlik hareketleri ile en geniş birlikteliği ve ortak mücadele zeminini büyütme ve bu yoldaki güçlü yürüyüşümüzü sürdürme kararlılığındayız. Bunun dışında herhangi bir ittifak içinde yer alma arayışımızın olmadığını açıklıkla vurguluyoruz.”
Birçoğu bunu “HDP, millet ittifakı içerisinde meşruiyet arıyor, pazarlık gücünü yükseltmek istiyor “ diye algıladı…
Elbette bunun doğruluk oranı var…
Çünkü, millet ittifakı HDP’yi çantada keklik görüyor ve özellikle CHP açıkça AYM’nin HDP’yi kapatma ihtimaline karşı da seçmenini tavlamaya çalışıyor…
Cumhur ittifakına HDP nasıl olsa yanaşamaz gözü ile bakılan Hdp millet ittifakı tarafından aslında açıkça yok sayılıyor…
Masanın altından çaktırmadan atacakları kırıntıları yeterli görüyorlar ve masada olmasına izin vermiyorlar.
Birisi bunu kendince milliyetçilik, diğeri kendince ulusalcılık kılıfına uydurmaya çalışıyor…
HDP'nin başka bir çaresinin olmadığına eminler…
Bakalım durum gerçekten öyle mi?..
İçişleri Bakanlığı yurtiçindeki pkklı sayısının 200 ün altına indiğini açıkladı…
Türk Ordusu Kandil’in etrafını kuşattı…
En güvende olduğu sanılan elebaşları istenirse yerinde itlaf ediliyor, istenirse paketlenip Türkiye ‘ye getiriliyor…
Devletin yurtdışı harekat kabiliyeti çok yükseldi…
PKK başlangıçta öyle ya da böyle bir ideolojik bir yapı olarak kurgulandı…
Bu yapı marksist leninist söylemde silahlı bir isyan hareketi idi…
Bölgede 20. Yüzyılın ikinci yarısı olmasına rağmen katı feodal bir sistem din bezirganları ile elele devam ediyordu…
Devlet ise işin kolayına kaçmış, feodaller üzerinden pazarlıklar ile bölgeyi yönetmeye çalışıyor, bölgeyi mahrumiyet bölgesi halinde tutup sürgün yeri haline dönüştürüyordu…
Bölgeye hiç hizmet götürülmüyor, devleti temsil adına gidenler mecburen gidiyor ve bir kısmı bunun öfkesini bölge halkından çıkarmaya çalışıyordu…
Önce Güneydoğu Anadolu Projesi ile, sonra Özal’ın gayretleri ile Devlet bir politika değişikliği çabasına girse de NATO'cu askeri vesayet buna açıkça engel olmak için elinden geleni yapıyordu…
Bu ise Kürtlerin algı olarak devletten uzaklaşmasına yol açıyordu…
2000'li yılların başında AB müzakereleri adına terörle mücadele (ki gerçek bir terörle mücadele olduğu tartışılır.Çünkü hem PKK, hem devlet halkın üzerinde baskı kuruyordu) gevşetildi.
Zaten aslında çok güçlü değildik.
Profesyonel olmayan askerler, profesyonel teröristlerin karşısında asimetrik savaşta bocalıyor, elimizdeki silahları yurtiçindeki operasyonlarda bile kullanmamıza silahı satan ülkeler, AB, ABD, NATO müsaade etmiyordu…
2010 yılına kadar ki süreçte devlet özellikle temel hizmetler konusunda tüm ülkeye yatırımlar yaparken doğu ve güneydoğuyu da ayırmadı, ihmal etmedi…
Hele ki açılım sürecinde (ki bu sürecin temellerini devlet 1990'larda düz ovada siyaset yapın diyerek atmıştı)
Açılım süreci sonucunda devlet demokratik açılımlar yaparak tüm ülkeyi rahatlattı…
Açık fişlemelere son verildi…
Dil serbest bırakıldı…
Devlet televizyonu Kürtçe kanal açtı…
Teşvikler ve yatırımlar çoğaltıldı…
Batıya doğru son kırk yıldaki göçler kültürel etkileşimleri iyice artırdı…
Hatta batıdaki kürt sayısı doğudakini geçti…
Bu arada kurulduğu yıllardaki şartlar değişen pkk iyice yurtdışına çekildi…
Irak’taki nisbi düzende yaşam hakkı bulamayan PKK, ABD ve Rusya başta olmak üzere pek çok ülkeye taşeron örgüt olarak yanladı.
Suriye'deki kaos da buna izin verdi…
Anti-emperyalist, anti feodal söylemle yola çıkan pkk taraftarlarının üzerindeki baskıyı artırarak açıkça onlardan devşirdiği gücü emperyalizmin hizmetine sundu…
Dünyanın en ileri demokrasisine sahip Türkiye’de Meclis’te kendisine yer bulabilen Hdp hep pkk’nın vesayetinde oldu…
Bugün ise Ortadoğu’nun en güçlü ve müttefiklerini her durumda kollayan ve abad eden ülkesi Türkiye bir tarafta…
20 yıllık Afganistan macerası sonunda tankını, topunu ve tüfeğini bile bırakıp kaçan, tüm işbirlikçilerini yüzüstü bırakan ve hatta ifşa eden, satan bir ABD ve İngiltere bir tarafta…
Kendi çıkarları dışında hiçbir şeyi gözü görmeyen sıcak deniz heveslisi Rusya bir tarafta…
Eğer HDP ve şürekası bulundukları coğrafyada kendilerine bir yaşam alanı açmak istiyorlarsa rasyonel ve pragmatik düşünmeliler…
Önce emperyalistlere angaje olmaktan vazgeçip anti-emperyalist bir duruş belirlemeliler…
Suriye gibi sınırları cetvelle çizili bir ülkede ( ki ypg belki de bunun altyapısı?…) Türkiye'nin müttefiki olacak bir düzenin kurulmasının öncülüğünü yapıp devletin de bir doğal parçası olmayı düşünmeliler…
Belki de düşündüler…
O yüzden sadece Erdoğan gitsin mottosuna dayalı millet ittifakı ile aralarına mesafe koyuyorlar…
Belki de yarın ki yapılanmada Büyük Türkiye’nin bir parçası olmayı düşünüyorlar…
Etnik milliyetçilik ve faşizmden arınmış anti-emperyalist çizgiye oturmuş bir Hdp’nin ederi de gideri de mevcut CHP ‘den daha yüksek olur…
Kimseyi hafife almamak, hele hele hiç küçümsememek lazım…
Yüzyıllık köhne CHP jakobenizmi HDP'yi çok küçümsüyor bence….
BAE’nin pragmatik bir şekilde Türkiye ile yakınlaşma çabası belki HDP için de geçerlidir belki…