Bir zamanların çok kullanılan bir klişesi vardı: “dördüncü kuvvet medya”...
Günümüzde neredeyse unutuldu ya da unutturuldu.
Artık pek söz edilmiyor.
Yasama, yürütme ve yargıdan sonra medyanın dördüncü kuvvet olduğu mütemadiyen zikredilirdi...
Medyanın hür ve bağımsız olması gerektiği söylenirdi...
Sermayenin medyanın sahibi olmaması gerekliliği tartışılırdı.
Kendi şartları içerisinde çok da doğru tezler vardı...
Özellikle yazılı basın...
Ya da daha doğru tabirle konvansiyonel medya...
Çünkü, en ücra köşelere kadar öyle ya da böyle ulaşırdı gazeteler...
Kahvehanelere alınan gazeteler onlarca kişi tarafından satır satır okunurdu...
Televizyonda ajanslar (haber bültenleri) evlerde, kahvelerde sessizlikle ve dikkatle takip edilirdi...
Ve bunlardan öğrenilenler tüm ülkenin gündemi olurdu...
Televizyon, radyo yıllarca devletin tekelinde olduğu için , özellikle yazılı basın çok daha etkili ve güçlü idi...
Çünkü devlet tekelindeki yayın organları protokol haberleri dışında pek bir şeye yer vermez, veremezdi.
Hatta bırakın haberi ve yorumu, halkın yoğun dinlediği müzik bile yer bulamazdı devletin radyo ve tv kanallarında...
Gazetelerin tirajları milyonlar olurdu...
Yazılanlar kamuoyu nezdinde daha etkili ve güçlü olurdu...
Çok seslilik yazılı medyada, gazeteler ve dergilerde mümkün olurdu...
Üniversitelerde teksirden dergiler, fotokopiden fanzinler olurdu....
Gazetelerde en yüksek tiraj büyük bir güç göstergesi idi...
Basının amiral gemisi denirdi...
Her kesimin, her görüşün sesini duyurabileceği gazeteleri ve dergileri olurdu.
Bu yaygınlık ve kamuoyu oluşturma gücü basını gerçekten dördüncü güç yapardı.
Hatta zaman zaman birinci güç olup olmadığı tartışmalara konu olurdu...
Mesela basının güçlü patronları başbakanları evinde pijamalar ile kabul ederdi...
Bakanlar kuruluna müdahale ederlerdi...
Gazetelerin genel yayın yönetmenleri patronları için iş ve ihale takipçiliği yaparlardı...
Bu güç farkedildikçe sermaye basına iyice çökmüştü...
Sonra aynı sermaye; her kesim için gazete, dergi çıkarmaya başladı...
Aynı patronun sağcı, solcu, lümpenci... gazeteleri oluşmaya başladı...
İş o kadar çığırından çıktı ki; fiyatı elli kuruşluk gazeteler yüzelli kuruşluk promosyonlar dağıtıp tirajlarını yükseltmeye başladılar.
Neredeyse gazeteyi bedava dağıtıp üste hediye vermeye başladılar...
Sermayenin sahibi olmadığı ya da sermaye sahibi olmayan medya organları bu dünyada kendine yer bulamaz oldular ve birer birer ya el değiştirip sermayeye satıldılar ya da kapandılar.
Sermaye basını ise bunu reklam gelirleri için yaptıkları iddiası ile kamufle ettiler...
Halbuki perde arkasında yüzmilyonlarca dolarlık arazi rantları, ihaleler, banka ,hükümet pazarlıkları olduğu yıllar sonra ortaya çıkacaktı...
Banka satış pazarlıklarından tutun da İlksan yolsuzluklarına kadar kokusu sonradan ortaya çıktı...
Bu arada sermaye gazeteler ile beraber gazeteciliği de satın alıp; arka planda bunlar olurken vitrine pastanelerde fare kovalayan acar araştırmacı gazetecileri yerleştirdiler...
Kamuoyunu bilgilendirme ve yönlendirme tamamen sermayenin inisiyatifine geçmişti...
Bu gücü elde eden sermaye ise, siyasetin ve siyasetçinin patronluğuna soyunup, ikinci hatta birinci güç olmak için arsızca hareket etmeye başlamıştı...
Bu arada “bedava peynir ancak fare kapanında olur” farkındalığı yavaş yavaş oluşmaya başlamış ve medya itibar kaybetmeye başlamıştı...
Sonra internet, ikibinli yıllar ve sosyal medya ortaya çıktı...
Yeni bir soluk ve bakış diye düşünüldü...
Herkesin kendine ait bir medyası, radyosu, tvsi, haber kanalı oluvermişti birdenbire...
İşte bağımsız ve özgür medya tam da buydu!...
Öyle miydi gerçekten acaba?..
Başlarda öyle idi...
İfade özgürlüğü ve kendine ait bedava(!) medya...
Bedavalığın karşılığı elbette ki klasik kamuflaj; reklam gelirleri idi...
Bedava kişisel medya ve ifade özgürlüğü (!) tüm dünyada insanlarca büyük bir hızla benimsendi...
Bu hızlı yaygınlık sermayenin ellerini oğuşturmaya başlamasına da yol açtı...
Hızlıca dijital algoritmalar oluşturuldu.
Kamuoyu ve bireyler nasıl yönlendirilir ve manipüle edilir yöntemleri geliştirildi.
Her bir gerçek(!) kişisel medyaya karşılık bir sürü bot, yani sahye, yapay zeka hesaplar geliştirildi.
Hangi haber yapılacak, hangi gündem belirlenecek gibi konular; sermaye tarafından tabii ki doğal akışına bırakılamazdı...
Turuncu devrimler, arap baharları hep sosyal medya üzerinden sermaye tarafından organize edildi...
Kişilere bedava(!) sağlanan bu medyanın bedeli bilgilerin sermayeye satılması idi... Sonra bu bilgiler her yere satılmaya başlandı.
Bu bilgiler siyasete de satıldı ve sonra bu para ile siyaset satın alındı...
Konvansiyonel medya güç ve itibar yitirirken sosyal medya itibarı tartışmalı olsa da tüm dünyada hızla güç kazanmaya başladı...
Ülkelere, yönetimlere, seçimlere ve hatta yargıya bile müdahale etmeye başladı. Hatta sosyal medyanın sahipleri bu gücün sarhoşluğuna kapılıp açıkça yargı dağıtmaya başladılar...
Son örnek işin iyice çığırından çıktığının en büyük göstergesi oldu...
Dünyanın güya en güçlü devletinin fiili başkanının sosyal medya hesapları kilitlendi... Sosyal medyanın sahibi olan sermaye, yargıdan önce kendi adaletini ya da raconunu kesti...
Sosyal medya kullanıcılarının çoğu henüz bu durumun farkında değil...
Belki de bir kısmı tüm bu olanları kendi kişisel güçlerine vehmediyorlar...
Ama sermaye iyice güç sarhoşluğuna gömülmüş durumda; ABD başkanının hesabını kilitleyip sustururken, uluslarası terörist Abdi Şahin’e söz hakkı tanıyor...
Beğenmediği gönderilere ve hesaplara kısıtlama koyuyor...
İstediği gönderinin ve gündemin hızlı yayılmasına karar veriyor ve yönetiyor...
Arsızlığın boyutu şuna geldi ki, açıkça sizi satacağını size onaylatıyor...
Bu olaylar şu anda yerli olmamakla bence çok kısıtlı bir bakış açısından değerlendiriliyor...
Kontrolsüzce artan ve sahip olunan güç yerli ya da global büyük bir tehlikedir...
Pijamayla başbakan jarşılayan sermaye yerli idi de ne oldu?...
Sosyal medyada bir yalan haberin hızı ve yaygınlığı doğrunun yedi katına çıkıyor...
Yirmibirinci yüzyılın en büyük sorunu sosyal medya olacaktır...
Keskin bıçak misali...
İnsan da doğrarsın, salata da yaparsın...
Çözüm ise...
İnsanların ;aldıkları ürün bedava ise aslında satılan malın kendisi olduğunun farkındalığına erişmesidir...
Dördüncü kuvvet
Paylaş
I.Süder 4 Yıl Önce
Çok teşekkür ederiz canım kardeşim sağol.Ancak bu kadar özetlenebilir