Birkaç gün önce internetten bir konuyu araştırırken 23 Şubat 2001 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanmış bir köşe yazısı dikkatimi çekti.
Yazının başlığı “Ne günlere kaldık Ey Gazi Hünkar!”
Ziya Paşa’nın meşhur beyitinden mülhem…
Beyitin devamı şöyle: "Katır mühürdar olmuş, eşek defterdar “…
Yazının sahibi bugünün en ateşli, en sert muhalif yazarlarından, eskiye özlemini sık vurgulayan eski Türkiye’yi parlatma ekibinin önde gelen üyesi…
Emin Çölaşan…
Yazının bir kısmını alıntılamak istiyorum…
…”Bu hafta Türkiye'de bir komedi, bir rezalet yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Neresinden baksanız şaşkınız.
Devletin zirvesinde kopan fırtınalar, başbakanı ve hükümeti ile küs olan cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı ile küs olan başbakan ve hükümet. Duygularıyla, kin ve nefretle, küslükle devlet yönetmeye kalkışan, birbirlerine Anayasa kitapçığı fırlatan, karşı tarafı ‘‘Nankör kedi’’ ve ''Terbiyesiz'' olmakla suçlayan, haftalık olağan görüşme bile yapmaktan kaçınan, diğerine randevu vermeyen, kendilerine destek atışı yapan medyanın gazına ve dolduruşuna gelen ve bu durumda Türkiye'yi yönetmeye kalkışan kadrolar!
Vay baba vay!
Böylesini gerçekten görmemiştik.
* * *
Başbakan yakınıyor! Cumhurbaşkanı'na rica etmiş, ekonomik programa destek verdiğini açıklamasını istemiş, o ise reddetmiş! Bunu açıklıyor ve birkaç saat sonra Çankaya'dan açıklama yapılıyor:
‘‘Sayın Cumhurbaşkanımız hükümetin uyguladığı ekonomik programa desteğini sürdürmektedir.’’
Fakat desteğini açıkladığı sırada borsa göçmüş, faizler yüzde bilmem kaç bine zıplamış, milyarlarca dolar yurtdışına kaçmış, ekonomi batmış! Yani her ikisinin de tavrına gülelim mi, ağlayalım mı, ne yapalım?
Ben anlamıyorum, Allah rızası için siz söyleyin. Türkiye böyle mi yönetilir?
* * *
Döviz fiyatları ‘‘dalgalanmaya’’ bırakılıyor. Adını koymadan devalüasyon yapılıyor. Öncesinde ise para babaları birkaç gecede yine trilyonlar götürüyor.
Bizim çağdaş Duyunu Umumiye Komiseri IMF ise dalgalanmayı yerinde bulduğunu, ekonomik programa destek verdiğini açıklıyor.
Eskisine de destek veriyordu! Peki abicim ama, döviz kurlarını basık tutturan yine sen değil miydin? Sen hangi ekonomik programa destek veriyorsun? İki gün öncekine mi, dün başlayan yenisine mi? Bir anda her şey allak bullak oluyor. Birileri bizim üzerimizden oyun mu oynuyor?
Eski program mı iyiydi, yenisi mi? Döviz basık mı olmalıydı, serbest mi? Bankalar batacak mı? Enflasyon hangi boyuta zıplayacak? Halk ne yapacak?
Hükümetin yıllardan beri uyguladığı ve amansız bir biçimde savunduğu ekonomik program ne olacak? Fiyat artışları patladığında, enflasyonla mücadele hikáyesinin başına neler gelecek?
İşsizler ordusunun durumu ne olacak? Üretim artacak mı? İhracat patlayacak mı? Hiç kuşkunuz olmasın, kimse bir şey bilmiyor. Bilinen tek şey, ‘‘enflasyon vurguncuları’’ işte şimdi devreye girecek.
Siyasetçiler yine ışık saçıyor! Çiller dün konuşuyor:
‘‘Hükümet bankaları batırmıştır, devalüasyon yapmıştır. Bu bir ekonomik çöküştür. Seçime gidelim.’’
Bunları söyleyen bayan, kendi başbakanlığı döneminde bankaları batırmış, devalüasyon yapmış ve ayrıca kartında ‘‘Ekonomist’’ yazıyor! Bu gibileri ciddiye almak mümkün mü?
* * *
Tepedeki 9 aylık kapışmanın Türkiye'ye 3 günlük maliyeti en az 20 milyar dolar oldu. Bundan sonra binecek korkunç maliyet de işin cabası.
Ama ibretle ve hayretle izliyorum, işi buralara getiren şahısların, başta medya olmak üzere halen de amigoları ve goygoycuları var. Bütün güçleriyle kendi adamları lehine tezahürat yapıyorlar. Tribünlerde ‘‘Benimki iyidir, seninki kötüdür’’ edebiyatı yankılanıyor!
Bu korkunç yıkımın faturasını şimdi hep birlikte ödeyeceğiz. Cumhurbaşkanı ile Başbakan ve hükümet arasındaki küslüğün, kin ve nefretin, duygularla devlet yönetmenin, fırlatılan Anayasa kitapçığının, aylardan beri sürdürülen karşılıklı çirkin hitap ve davranışların, ekonomi bilmeyen ciddiyetsiz, ilkesiz ve tutarsız siyaset ve bürokrat kadroların faturası şimdi hepimize çıktı.
Kimdir bunun sorumluları?
Kim oldukları belli.
Keşke mümkün olsa da, şu ortamda onlar tek tek yargılanıp hesap verseler. Bu bedeli keşke onlardan tahsil edebilsek.
Türkiye'yi bu duruma getirenler işte orada. Ankara'da, bizim hemen yanıbaşımızda. Bu korkunç tablo, bu rezalet onların eseri.
Eserleriyle övünsünler, gurur duysunlar!
Ne günlere kaldık ey gazi hünkar!..”
Yazıdaki tespitler eski Türkiye’yi gayet güzel anlatıyor…
Hükümete bir vesayet olarak konumlandırılmış Cumhurbaşkanlığı makamı…
Başbakan Ecevit…
Cumhurbaşkanı ise onun karar verip Meclis’te seçtirdiği eski Anayasa Mahkemesi Başkanı…
Yani iki farklı siyasi görüşe sahip insanlar değil…
Cumhurbaşkanını seçen hükümet ve Meclis…
Yani Cumhurbaşkanının arkasında direkt ve açık bir millet desteği yok…
Ülkenin ekonomisi bitik…
IMF ile bilmem kaçıncı stand by anlaşması yapılmış…
Aslında hükümetin bir ekonomik programı filan yok…
Çölaşan’ın tanımlaması ile -Çağdaş Düyunu Umumiye Komiseri İmf ye tam ve mecburi bir teslimiyet hali var…
Her hafta IMF Türkiye masası şefi Cotarelli hükümeti teftişe geliyor, talimatlar yağdırıyor…
Bir IMF memuru sürekli kırmızı halılar ile karşılanıyor…
Talimatları aslında mütemadiyen aynı…
7'den 77'ye Türk Halkı ezbere biliyor…
-Yatırımları durdurun…
-Vergileri artırın…
-Ücret artışı yapmayın…
Üretim yok…
Lojistik yok…
Sanayi yok…
İçerde ve dışarıda serveti olanlar kurdan, faizden servetlerini sürekli katlıyor…
Ülke içerden dışardan sürekli talan ediliyor…
Zorla kurulabilmiş zayıf bir koalisyon hükümeti var…
Hükümetin başının sağlık sorunları ülkenin birinci gündemi…
Herşeyi etkiliyor…
Tepedeki kapışmanın 9 aylık maliyeti Çölaşan’a göre 20 milyar dolar…
Rakamı kıyaslamak için söylüyorum ki o yıl toplam ihracatımız 27 buçuk milyar dolar…
O yıl ülke nüfusu 64 milyon…
Aradan 20 yıl geçmiş..
Nüfus % 30 artmış…
İhracat % 1000 artmış…
Türkiye üretim üssü olmuş…
IMF ülkeden şutlanalı 10 yıl olmuş…
Türkiye Cumhuriyeti dünyanın açık ara en sosyal devleti…
SSCB’nin komünist diktatörlük ile başaramadığını başarmış…
Halkın direkt seçtiği güçlü bir yürütme ve güçlü bir parlementer sistem var…
Siyasi istikrarsızlık ihtimali bile kalmamış bir Türkiye var…
Bırakın 2023 seçimlerini, muhalefet bile 2028 seçimleri üzerine planlar, analizler ve yorumlar yapıyor…
Seçimlerin zamanında yapılacağı konusunda muhalefetin bile bir şüphesi ve endişesi yok…
Ve bugün…
Çölaşan'In da içinde bulunduğu bir gurup ve muhalefet bize bu eski Türkiye’yi cilalayıp parlatmaya gayret ediyor…
O günleri yaşamamış insanlarımıza o günleri romantik nostaljiler yaparak övmeye çalışıyorlar…
Ama sadece hamaset…
Ne bir rakam, ne bilgi ne de belge kullanıyorlar…
Niye mi?
Yukarıda kendi yazısından da okuduğumuz gibi…
İlk başta kendi yazdıkları kendilerini yalanlıyor…
Bir de…
TürkMilleti’ni hep yaptıkları gibi küçümsüyorlar…
Millet hafızası diye bir kavram olduğuna inanmıyorlar…
Bakalım…
Onlar mı yaman?…
Millet mi yaman?…