Katar ülkemize yatırım yapıyor, sövüyorlar.
Londra'dan 580 milyon borç alarak Türkiye'yi borçlandıran "İmamoğlu ülkeye döviz kazandırdı" diye alkışlıyorlar.
Doğru ve yanlış kavramları kafalarında tam bir kaosa sahip.
İşinin ve özel hayatının doğruları siyasette devre dışı kalıyor.
Şeytanlaştırılmış bir Erdoğan’a zihinlerini kilitlemişler. En doğru işleri bile yapsa sadece öfkelerini artırıyor.
Erdoğan’ın karşısında konumlandırılan kim olursa olsun bir secde etmedikleri kalıyor...
Bu insanlarla sosyal hayatta beraberiz.
Siyaset dışı konularda normal tepkiler ve davranışlara sahipler.
Ama siyaseten tavırları bir tür hipnoz etkisinde gibi görünüyor.
Mantık, sağduyu tamamen devredışı kalıyor...
Etnosiyaset...
Popüler siyaset...
Bu gibi tanımlar vardı zaten...
Hipnosiyaset kavramı ise bence seksenlerden itibaren vücut bulmaya başladı...
Milenyumdan sonra zirve yaptı...
İletişim dijitalleştikçe ve hızlandıkça etkisini daha da artırdı...
Dijital iletişimde yalan gerçeğe nazaran yedi kat daha hızlı yayılıyor teorisi hipnosiyaset kuramcılarını kural tanımaz hale getirdi.
Rahmetli Özal bu hipnosiyasetin ülkemizdeki ilk hedefi idi.
Demirel ve İnönü tarafından: "Çankaya noteri, Çankaya şişmanı” gibi yakışıksız, edepsiz ifadeler ile itibarsızlaştırma ve yalnızlaştırma siyaseti ile kendi taraftarlarının gözünde şeytanlaştırma işini ilk onda denemişlerdi.
Kendisinden sonra partisini bıraktığı Yıldırım Akbulut ve sonrasında Mesut Yılmaz da bu yalnızlaştırma ve itibarsızlaştırma hipnozuna çanak tutmuşlardı.
Halk dışında bir desteği kalmamıştı rahmetlinin. Ve onu da, halkla arasındaki bağı da koparmak için ellerinden geleni yapmışlardı.
Sonra ise Aydın Doğan'ın pijama ile talimat verdiği başbakanlar ve hükümetler dönemi başlamıştı.
Halk 2002'de bir sandık devrimi ile bunları sahneden silmişti.
Lakin kötüler kolay kolay yok olmuyor.
Halk iradesine üç beş yıl ses çıkaramasalar da halkın iradesini hiçe saymak adına her zaman olduğu gibi ellerinden geleni artlarına bırakmadılar...
Bu hipnosiyaset etkisi ile Kılıçdaroğlu Yunan basınına demeç verip manşet oluyor "Fransa Türk gemisini aramakta haklı idi” diye...
Hipnoz altındaki kitle bunu bile alkışlıyor.
Adam tv'de açıkça “Anayasa'nın ilk dört maddesi değiştirilebilir” diyor, kitle alkışlıyor.
Çünkü hipnoz altındaki bu kitle siyaset konusunda bir iradeye maalesef ki sahip değil...
Değerlendirme yetisini kaybediyor.
Erdoğan düşmanlığı, ihanet çizgisi sayılabilecek konuları bile alkışlamalarına sebep oluyor.
Ancak Erdoğan’ın şahsında somutlaştırılan bu düşmanlık ve hipnoz aslında milletin özüne, değerlerine ve bütünlüğüne karşı bir düşmanlık aslında...
O yüzden teknik olarak sonuç vermiyor.
Yirmibeşlerin üzerine çıkamıyor.
Ne zaman ki bu hipnosiyaset milletin yüzde 70'ini oluşturan kitle içerisinde de vücut bulmaya başlıyor, ülkemiz yeni bir fetret dönemine giriyor.
En yakın tarihteki örnek Özal’dan sonra Erdoğan’a kadar olan fetret dönemidir.
Ouroboros...
Yani...
Kendini yiyen yılan...
Bugüne kadar hiçbir Türk Devletini dışarıdan bir güç yıkamamıştır.
Milleti hipnosiyaset ile etkileyip ya devletleri yıkmışlar ya da fetret dönemlerini başlatmışlardır...
S.Ahmet Güllü 4 Yıl Önce
Budur
İsa ÖZDEN 4 Yıl Önce
Bir hekim ağzı ile son zamanlarda izlediğimiz "beyazı ısrarla kara gösterme" ısrarlarının 10 numara bir tahlili olmuş. Her zaman ki kalemine sağlık üstad..