Ahmet 15 yaşında ve Ardahan’ın bir köyünde çoban. Yaşıtı Zeyno ile daha geçen güz düğünü oldu. Köyün tüm koyunlarını o güdüyor. Amcası oğlu Cemal de büyükbaşlarını. O da Zeyno’nun halasının kızı Emine ile evli. Cemal 17 yaşında ve bir de oğlu var altı aylık. Köy yerinde bir aile gibi yaşıyorlar. Kovanları var balları kendilerinin ürünü. Süt zaten çok ve yoğurt, peynir, tereyağı en güzelinden. Ekmek desen tandırda haftada bir pişiyor. TRT’nin birkaç kanalı radyo ve TV kanalı izleniyor bu dağlık köyde az da olsa. Şehre yakınlar ama yol koşulları yüzünden 4-5 saatte hava iyiyse gidebiliyorlar. Kışın kar yağdığında 3-4 ay gidemiyorlar. Doğanın bir parçası olarak yaşıyorlar. Gürültü, hava kirliliği, koruyucu katılmış gıda yok. Az sayıda birbirini candan seven ekmeğini paylaşan komşular var ve çoğu da akraba.
Bülent 32 yaşında ve bir sanayi kuruluşunda muhasebeci. İstanbul’da yaşıyor. Her sabah 6’da kalkıyor ve şehrin öbür ucuna, ucunu göremediği otobüsün içinde uyuklayarak 2 saate yakın zamanda ulaşıyor. Hele bir de oturarak yolculuk yapabilirse çok şanslı hissediyor kendini. Kahvaltısı her sabah sıcak simit ve çay. Hafta sonları evde kendine yağda yumurta pişiriyor. Kız arkadaşından 3 ay önce ayrıldı ve yalnız. 500 TV kanalı var ve haftanın her günü başka bir diziyi takip ediyor. Dizinin bölümü bitince yatağa kendini zor atıyor. Boynunda ve sırtında ağrıları var. Evi kira ve bir birikimi de yok. Babası 1988 yılında Gümüşhane’den gelmiş ve bina görevlisi olarak çalışmış uzun yıllar Bursa’da. Bülent de üniversiteyi bitirince İstanbul’a gelmiş taşında ve toprağındaki kalan altınları harcamak için.
Gerçekler ile umutlar hep yer değiştiriyor. Ahmet şehirde yaşamak istiyor, Bülent de köye dönüp huzur bulmak. Etrafınızda şöyle şehir dışında bir ev alayım da kafamı dinleyim demeyen var mı? Ya da ıssızlığın ortasında kendimi arayım demeyen. Domates, salatalık sulamak için şimdiden internette sulama sistemi arayan arkadaşlarınız vardır mutlaka. Gerçi henüz bir adımlık toprakları bile yok ama olsun.
Galiba herkesin aradığı biraz huzur, kendini keşfetmek, geleceğini görebilmek ve daha bir sürü şey. Ama çocuklarına daha iyi koşullarda bir hayat verebilme duygusu her şeyin üstünde.
Hikayenin başlangıcının 10 yıl sonrasında, Ahmet’in köyünde çok az insan var artık. O kadar toprağı ekip biçecek kimse kalmıyor. Ve köyün kıyısına çadır kurup yaşamaya başlayan Asya göçmeni insanlar, şehre umutlarının peşine gidenlerin işlerini yapıyorlar. Ahmet ve Cemal artık hayvanları gütmüyor. Karın tokluğuna yapan birileri var artık ve onlar için güvenlik her şeyden daha önemli.
Hayat boşluk tanımıyor ve yapılması gereken birileri tarafından mutlaka yapılıyor. Yapılması gerekenleri de toplumun süregiden dinamikleri saptıyor.
1961’den !973’e yasal olarak bilinen 800 bin Türk vatandaşı Almanya’ya gitti. Umutlarının peşinde. Çünkü Almanların da insan gücüne ihtiyacı vardı. Bizim de insan gücüne ihtiyacımız var. Ahmetler artık şehirde. Ve artık onların yerine işleri Afgan, Suriyeli, Özbek kardeşlerimiz yapıyor.
Herkesin bir umudu var onları hayata bağlayan. Ve umudunun peşinden gidiyor herkes. Çocuklarının geleceği için hiç bilmediğin bir ülkeye, sırtına yükleyebildiklerin kadarıyla çekip gitmek kolay mı? Gerekçesi ne olursa olsun, herkes umudunun peşinde.