Sahi size ne?
Albert Einstein’in sevdiğim bir sözü vardır; “Kişinin susması, her zaman söyleneni onayladığı anlamına gelmez. Bazen canı aptallarla tartışmak istemiyordur...” diye...
Farkında mısınız, günümüzde insanlar birbirleriyle tartışmaya o kadar hazır ki, en ufak bir kıvılcım, en ufak bir söz, en ufak bir fotoğraf tartışmayı tetikliyor.
Öyle tartışılması gerekli konular da değil halbuki, ortaya atılan nedenler...
İnsanlarda parmak eleştiriciliği başladı...
Elinde telefonu olan herkes, herkesin paylaştığı bir söze, fotoğrafa, görüşe anında karşıt görüş bildirme ya da aşağılama olgusuna geçiyorlar...
X kişisi şunu paylaşmış, demek ki, X kişisini şöyle yaftalayabilirim. Çünkü buna hakkım var, o da paylaşmasaymış. Paylaştıysa katlanacak!
Görüş aynen bu şekil, parmak eleştiricilerinde...
Kişi kendinde olmayanı, başkasında görünce, açgözlülüğün yarattığı kompleksten ötürü bir tür saldırı moduna geçiyor.
Kimsenin kendisinden üstün olmasına tahammül edemiyor.
Bir nevi öğrenilmiş ya da diğer bir değişle taklit narsistlik durumu, bugün yediden yetmişe herkeste var.
Açık alan ya sosyal mecralar, sınırlar, duvarlar yok, gözün gördüğünü dil, lanetliyor adeta...
Vay efendim çanta almışmış, nasıl almış, vay efendim araba almışmış nasıl almış, vay efendim ev almışmış, nasıl almış...
Sanki kendi dertlerimiz, kendi koşturmamız yokmuş gibi, bunları dert edinip, aklımızca yorumluyoruz, çok biliyoruz ya!
Ben mesela İstanbul trafiğine çıktığımda arabaları görünce, insanlar bu kadar lüks arabaları alacak parayı nereden buluyorlar diyorum...
Ama kalkıp da o araba sahiplerinden birine de gözümün gördüğü yanılsama üzerinden çeşitli iftiralar atmıyor, hakaretlerde bulunmak yerine helal olsun, kazasız belasız kullansınlar diyorum.
Çünkü, en basitinden kardeşim o lüks arabalardan birini sıfır olarak aldı geçenlerde ve ben onun gecesini gündüzüne katıp, nasıl çalıştığını, o hayalindeki arabayı almak için hayatında neleri kısıtladığını biliyorum.
Ama bilmediğimiz konularda o kadar çok ahkam kesmeyi seviyoruz ki, cehaleti baş tacı yaptığımızın farkında değiliz.
Birkaç gündür susuyorum mesela. Çünkü yukarıdaki sözü genelde hayatıma uyguluyorum. Hatta o sözü bilmezden, duymazdan çok çok önceleri yaptığım bir davranış biçimi benim için cahille muhatap olmamak...
Ha, hep mi susuyorum?
Yok vallahi olay soğuyuncaya kadar dilimi tutabiliyorum sadece...
Çok konuşuldu, herkes borusunu öttürdü, yeterince çeneler çalındı kulislerde, e anca soğudu...
Ve artık söyleyebilirim kardeşim; Sahi size ne Pınar Turhanoğlu Gücüyener’in çantasından da hemen altında binlerce delik arıyorsunuz?
Acaba cahil misiniz yoksa kişi kendi neyse karşısındakini de o görürmüş düşüncesiyle ömrü billah yaşayanlardan mısınız?
Ben ilki olmanızı tercih ederdim doğrusu...
Zira ikincisini düşündüğümüzde, sizlerin altındaki delikler, sayılamayacak kadar çoktur...
Katrilyon yok yok, godzilyon tane delik vardır...