Yargıtay 3. Ceza Dairesi 08.11.2023 tarihinde oy birliği ile verdiği kararla Anayasa Mahkemesi’nin Şerafettin Can Atalay'ın bireysel başvurusu sonucu verdiği karara uyulmamasına ve bu kararı veren Anayasa Mahkemesi Üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
Yargıtay Başkanlığı 10.11.2023 tarihinde bir basın açıklaması yayınlayarak, “Anayasayı ihlal suçunu işlediği ithamında bulunularak hedef gösterilmesi gibi son derece vahim, kabul edilemez hukuki hatalar, bireysel başvuru kararlarının vazgeçilmez dili olmuştur.” “Hukuki güvenliğin, toplumsal barışın ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanması bakımından Anayasa’dan aldığı yetkiyle Yargıtay, bireysel başvurunun mevcut haliyle uygulanmasının doğurduğu sorunların giderilmesi ve karşılaştırmalı hukukta kabul edilen standartlara göre geliştirilmesi konusunda ihtiyaç duyulan, anayasal ve yasal çalışmalarda gerekli desteği sağlamaya her zaman hazırdır” diyerek Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin kararının Yargıtay Başkanlığı’nca da kabul edilmiş olduğunu açıklamış oldu.
Şiddetli bir tartışma bu şekilde başladı. Öncelikle tartışmanın hukuki bir tartışma olduğu/olması gerektiği izahtan vareste.
Şerafettin Can Atalay, Türk Ceza Kanunu’nun 309. “cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar” maddesi gereği 18 yıl hapis cezası aldı.
Öncelikle kararın kimler tarafından, ne şekilde, hangi ön bilgilerle yorumlanabileceği üzerinde düşünelim istiyorum.
Bu durum Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin oy birliği ile aldığı 23 sayfalık kararı hiç okunmadan yorumlanabilir mi örneğin?
Bu durum Anayasa Mahkemesi’nin oy çokluğu ve oy birliği ile aldığı kararlar ve karşı oyları içeren 36 sayfalık gerekçesi hiç okunmadan Anayasa Mahkemesi üyeleri lehine yorumlanabilir mi örneğin?
Yasama Dokunulmazlığı ve istisnaları üzerine okuma yapmadan peki? Zira tartışma Yasama Dokunulmazlığına yine Anayasamızda getirilen 14. madde istisnasından kaynaklanıyor. 14. maddede ise “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz" deniliyor.
Peki sadece bu kararlar ve madde metinleri okunarak yorumlanabilir mi? Değerlendirme yapmak için asgari lisans düzeyinde hukuk öğrenimi gerekir mi? Yoksa madde metinlerini ve kararları okuyan her kişi bu konuda yorum yapabilir mi?
Tartışma yeni bir yasal düzenleme olmadan sağlıklı bir çözüme kavuşamayacak olsa da tartışmaya katılanların dönüp bir kez kendi değerlendirmelerinin sağlıklı olup olmayışına bakmaları açısından Yüksek Mahkemelerin tam da ne dediğine öğrenmek yerinde olabilir.
Yargıtay, milletvekili seçildiğinde yargılaması yerel mahkemede tamamlanan sonrasında da cezası onanıp kesinleşen Şerafettin Can Atalay'ın yasama dokunulmazlığından faydalanarak cezaevinden çıkamayacağı görüşünde.
Yargıtay: “Hiçbir devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan bir kimsenin dokunulmazlığını kabul etmez. Aksi bir kabul, hak ve nesafet ilkeleri ile eşitlik kuralıyla bağdaşmayacağı gibi adalete olan inancı sarsarak kamu vicdanını da rahatsız eder.
Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlandırılan ve haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan Fethullah Gülen, Şerif Ali Tekalan, Recep Uzunallı, Adil Öksüz, Ekrem Dumanlı, Cemil Bayık, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Sabri Ok ve Ali Ekber Doğan ve bunlar gibi şüpheli ya da sanıkların, milletvekili seçilmelerinin, yemin ederek göreve başlamalarının ve TBMM'ye girmelerinin önü açılır ki bu durumun hukuken isabetli olduğunu savunmanın izahı kabil olduğunu söylemek mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi tarafından Dairemizin verdiği bu konudaki hükmün yok sayıldığı, yine Anayasa'nın 84. maddesinde milletvekilliğinin düşmesi sebeplerinden biri olarak ''kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinin'' düzenlenmiş olduğu, Anayasa'nın 76. maddesinde sayılan milletvekilliği ile bağdaşmayan suçlardan kurulan mahkumiyet hükmünün milletvekilliğini düşüreceğinin de anlaşılması karşısında TBMM Başkanlığı'na Dairemizin ilamının ulaştığı tarihte ivedilikle milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması gerekirken, Anayasa Mahkemesi'nin Dairemizin verdiği onama kararından yaklaşık 1 ay sonra ihlal kararı verdiği halde, TBMM tarafından bu süreçte hükümlü Şerafettin Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi işlemlerinin Anayasa'nın açık hükmüne rağmen tamamlanmadığı anlaşılmıştır" diyor.
Anayasa Mahkemesi ise “Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip, belirliliği ve öngörülebilirliği sağlayan anayasal veya yasal bir düzenlemenin bulunmaması nedeniyle başvurucunun Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmış.”
Anayasa Mahkemesi Şerafettin Can Atalay'ın tahliyesini isterken Anayasa normlarını mı koruyor yoksa Anayasa’nın ve kanunların kendine verdiği yetki alanının dışına mı çıkıyor?
Şahsi fikrim yapılanın Anayasa’ya uygunluk denetimini aştığı yönünde. Anayasal düzenin bu düzeni bozmaya teşebbüsten cezası kesinleşenlerin hak ve özgürlükleri geniş yorumlanarak korunamayacağını düşünüyorum. Burada vuku bulan tartışmanın tekrarlanmamasının çözümü 14. Madde’de yer alan durumların müeyyidesinin kanunla belirlenmesidir.
Ali Güven 1 Yıl Önce
Tebrikler Güzel Yazı.