Yine bir Z kuşağı tartışması gündemde. Onlar hakkında konuşan çok ama gram dinleyenleri yok.
Elbette bütünüyle politikayı Z kuşağına endekslemeye çalışmak ne dün görülmüş bir vaka ne de bugün görülmesi gereken bir vaka.
Ama belki…
Dünün gençlerinin sorunları, dün biraz olsun dinlenseydi bugün belki bir tık daha her şey farklı olabilirdi.
Şimdi aynı hatayı bugün yapıyoruz.
Sofistlikte sınır tanımayanlar Z kuşağını ya “apolitik” ilan ediyor ya da bu kuşağın dillendirmeye çalıştığı problemi “telefonunu çıkar” diyerek antitez sunmaya çalışıyor.
CHP kanadına baksak Kemal Kılıçdaroğlu’nun Twitter biyografisine “gençlerin demokrat amcası” yazdığını görüyoruz.
Biraz daha hamle yapayım deyip Twich yayınlarına konuk oluyor, oyun konsolu, telefon vs. gibi şeylerin gençlere indirimli olacağını ifade ediyor.
Ne kadar da komik ve demokrat bir sofist ama…
Yetmedi, gençlerin hangi kesiminin tam anlamıyla ilgi manyağı olduğunu anlamadığım bir müzik türüne şimdi merak sarmış Kemal Bey; K-POP.
Günümüzün sofistlerine kendimizi bu şekilde algılattığımız için biz Z kuşağı mı suçluyuz yoksa bizi “apolitik ve aptalmış gibi algılayan ve algılatan” bu önderler mi pasif ve yetersiz?
Bana oyun konsolunu, telefonu vs. şeyleri ucuza alma bahanesi ile gelen bir siyaseti de ben çok ucuz buluyorum ve almak istemiyorum.
E Z kuşağının problemi yok mu?
Var.
Peki AK Parti tabanından ne görüyoruz?
Çok fazla şey değil.
CHP kanadının Z kuşağını ucuz görmesi bir yanda, AK Parti’nin Z kuşağını “apolitik” sanması bir yanda.
Allah var AK Parti ile birlikte milletvekili olma yaşı 18’e indirildi.
Yine Allah var mecliste kaç tane Z kuşağını temsil eden milletvekili var?
24 Haziran 2018 27. Dönem Milletvekili Genel Seçimi Sonuçlarına göre: 18-29 yaş arası mecliste toplam 8 milletvekili var. Bunlardan 5’i AK Parti’den, 1’i HDP’den, 2’si CHP’den.
Peki genç arkadaşlarıma soruyorum; sizinle hemen hemen aynı kuşağı paylaşan kaç milletvekili geldi de sorununuzu dinledi?
Her yerde üniversite var değil mi?
Her yerde mühendis…
Her yerde öğretmen…
Belki de eğitim hayatında kendimizi keşfetmemize yardımcı olmayan eğitim sistemi yüzünden kendimizi toplum baskıları sebebiyle hiç istemediğimiz bölümlere atmaya çalışıyoruz.
Sonra pişman oluyoruz ve asıl istediklerimizin şu an bulunduğumuz yerin olmadığının farkına varıyoruz. Sonra da “ya varlık felsefesine kafayı yormaktan ya da mühendislik fakültesini bitirip asgari ücretle işe başlama potansiyelinden” kafayı yiyoruz.
Suçlu da biz oluyoruz unutmayın!
“Kendinizi eğer geliştirseydiniz asgari ücretle çalışmak zorunda kalmazdınız.”
Kusur korkusu ile suç işliyoruz aslında…
Fazla mezun veriyoruz ve bunu bir başarı kabul ediyoruz.
Dediğim gibi bir de toplumdaki “üniversiteli etiketi” ile her şey bütünleşince iyiden iyiye kafayı yiyoruz.
Yine de…
Siyasiler hiçbir zaman günündeki gençlerin problemlerini ana politikaları haline getiremezler.
Çünkü onların tabanını oluşturan “orta ve ileri yaş” kemik kitleye bu sefer gösterilen ilgi düşer.
Bu da potansiyel bir oy kaybı demektir.
Fakat “oy kaygısıyla” üstüne pek de fazla düşülmeyen bu devrin çocukları, yavaş yavaş varlıklarını hissettikleri bu dünyadan umutsuzlukla yok oluyorlar.
Neyle mi peki?
Z kuşağını oyun konsolu, son model telefon, K-POP manyağı olarak görenlerle, her yere üniversite kurup bunu bir başarı olarak görüp ama çocukların “neyi istediği ve kim oldukları” sorularını yanıtsız bırakan ve bu eğitim sistemini inşa edenlerle…
Şimdi Z kuşağının büyük bir çoğunluğu “oy vermeyeceklerini” söylemekle “apolitik mi” yoksa “politik mi” oluyor?