Tıbbi süreçler her zaman zor olmuştur... Bırakalım tedavi süreçlerini, teşhis süreçleri ve hatta koruyucu hekimlik süreçleri bile zaman zaman bireylerin rutin yaşam biçimlerinde zorlanmalar yaratan süreçlerdir.
Bulaşıcı hastalıkların yayılım ve hastalandırma süreçleri anlaşıldığından bu yana yüzyıllardır en önemli yayılımı engelleme önlemi izolasyon-karantina oldu. Günümüz toplumlarında bile bu önlemlere direnen çok sayıda insan olduğunu yaşayarak gördük. Devletin kayıtlarında karantinada olması gerektiği göründüğü halde şehirlerarası yolculuklar yapanlar, kahvehaneye oyun oynamaya gidenler, deniz tatillerine gidenler gibi birçok habere rastladık. Ben bir keresinde kulaklarımla duydum, şahıs kalabalıkta bağıra çağıra telefonla konuşuyordu... "Şu anda biz ailece karantinadayız" diyordu karşısındakine...
Neden yeterince özen gösterilmedi karantina önlemlerine? Çünkü yaşama biçiminizden fedakarlık yapmanız gerekiyordu. Karantina kararına uymayan kişiler de bu fedakarlığı yapmak istemiyorlardı...
Aynı direnci maske olayında da gördük. Birkaç aykırı ses hariç tıp otoritelerinin tamama yakını damlacık yoluyla bulaşan hastalıklarda maske kullanımının bulaşma riskini az yada çok önlediği ve kullanılmasında büyük fayda olduğunu belirtmelerine rağmen toplumlarda ciddi bir maske karşıtlığı oluştu. Neden? Çünkü rutin hayatımıza bir müdahaleydi ve bizi zorluyordu. Kozmetik çabaları bile zorlaştırıyordu. "Botoks yaptırdım ama maske zorunluluğu yüzünden kimseye gösteremiyorum" diye şikayet eden bir youtube ünlüsüne bile denk geldim ben...
İzolasyon-mesafe konusunda da insanların ne kadar direnç gösterdiklerine şahit olduk. Gizli gizli eğlence partileri, kumar partileri düzenleyenler basına yansıdı. Ev ziyaretlerinin sakıncalı olduğu bangır bangır söylenip dururken Covid'den vefat etmiş kişinin yakınlarına taziyelere, Covid geçiren kişilere geçmiş olsuna gidildiğini de duyduk...
Neden böyle oluyor? İnsanlar neden böyle davranıyorlar? İşin elbet önemli bir yanı psikolojik... Yaşama biçimlerine üstten bir müdahale yapıldığını, köleleştirildiklerini falan düşünüyorlar... Kendilerine sınır koyan şeyin yüzlerce-binlerce yıllık tıbbi birikim değil, kendileri gibi birer fani olan hekimler olduğunu düşünüyorlar. Bu hekimlerin kendilerine müdahalelerinin ardında da kötü niyet arıyorlar... Tıbbi otoritelere boyun eğmek istemiyorlar... Hele işin içine uluslararası bir buyurganlık girdiğinde komplo kuşkuları zirve yapıyor...
Aşı olayında da direnç gösteren önemli bir çevrenin varlığını gördük. Pandemi koşulları sebebiyle aşıların her zamanki rutininden hızlı hazırlanıp kullanımının onaylanmış olması bir kesimin kuşkularını arttırmış olabilir, onları ayrı tutuyorum. Ama pandeminin varlığını inkar eden, tüm süreçlerin uluslarası komplo olduğunu düşünen ve aşılara karşı söylem yayanlar ne yazık ki bir çevreyi etkilediler. Pandemi ilanı dünya için çok özel bir durumdur ve zaten kendisi rutin değildir. Pandemiye karşı mücadeleyi de rutin çerçevede yapamazsınız. "Acil kullanım onayı" gibi prosedürlerin devreye girmesinin sebebi budur. Önemli olan o olağanüstü sürecin de kimler tarafından yönetildiğidir. Bütün süreç tıbbi yetkin kurumlar tarafından yönetiliyor. Türkiye'de de dünyada da... Bilim kurulları dediğimiz kurullar köy kahvehanesinden toplanmış insanlarla oluşturulmuyor. Mesleklerinde ve alanlarında en iyiler arasında olan hekimler tarafından oluşturuluyor. Ülkenin ve dünyanın tüm hekimlerinin satılmış olduğunu düşünmek ise akla ziyan...
Önümüzdeki süreçte eğitim kurumlarının açılmasıyla birlikte öğretmenlerden aşı olmalarını yada test yaptırıp virüs taşımadıklarını belgelemelerinin istenmesi yine belli çevrelerde tepkiyle karşılandı... Ben kararı destekliyorum. Hatta öğretmenlerin niçin test yaptırmak zorunda olduklarını falan tartışmayı bir kenara bırakıp asıl tartışmamız gereken şeyin, öğrencilerine örnek olması gerekirken aşısını olmadan okula gelebilecek öğretmenlerin varlığı konusu olduğunu düşünüyorum...