Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın birkaç yıldır söylediği ve uğrunda birkaç bakan ve birçok Merkez Bankası Başkanı harcadığı "düşük faiz, dolayısıyla yüksek kur" siyaseti, son günlerde öyle seviyeye geldi ki, sadece ve sadece bu durumdan şikayetçi olanların sesinin duyulduğu, AK Partili olan ya da AK Parti'ye oy verenlerin büyük çoğunluğunun sessiz kaldığı anlar yaşar olduk...
Yazımın başlığındaki söz bana ait değil, son günlerde birçok AK Partili'den duydum bu cümleyi...
Dövizin bu seviyeye gelmesi nedeniyle AK Partililer birkaç bölüme ayrıldı...
Büyük, çok büyük bir bölümü, "Ne olduğunu, Reis'in neden böyle yaptığını bir türlü anlayamıyorum. En iyisi susmak ve hiç konuşmamak. Reis'in bir bildiği vardır inşallah. Yoksa zaten iktidardan ineriz. Bir bildiği varsa şimdi konuşursam sonrasında mahçup olurum" iç sesiyle konuşuyor...
Bir bölümü, "Hah işte Reis sonunda istediği adımı atıyor. Bize yıllardır ezberletilenleri elinin tersiyle itiyor ve üretim, ihracat ve kalkınma çizgisinde gerekli olan kararları alıyor" diye düşünüyor ve bunu söylüyor. Bu kişiler de "Sen sus yalaka! Peynirin kaç para olduğundan haberin var mı çirkef! Çok biliyorsan git reisine konuş" cümleleriyle susturulmaya çalışılıyor. En kibar şekilde bizim köşe yazarımız Dr. Sinan Gürsoy'un dediği gibi "Bu sıralarda Erdoğan'ın yaptıklarını savunan AK Partililer sussa iyi olur" tarzı kibar uyarılarla susturulmaya çalışılıyor...
AK Partililerin bir bölümü de "Reis partimizi bunca yıldır iktidarda tuttu. Şimdi bu kadar büyük yanlış yaparak iktidardan olmak istiyorsa kendi bilir. Ben ne diyeyim, yaptığı büyük yanlış. Görmüyor, bilmiyorsa canı sağ olsun" diyerek sessizliğini koruyor...
Dördüncü ve son bölümdeki AK Partililer ise çok net: "Reis ne yaptığını bilir. Vardır bir bildiği. 2023 seçimlerine kadar bekleyin, bakın neler biliyormuş ortaya net olarak çıkacak..."
Ben, en çok son bölümdeki AK Partililerin neler paylaştığına, neler söylediğine dikkat kesiliyorum...
***
"Sevgili milletim...
Türkiye gibi misyon sahibi bir ülkede hiçbir hadise rastgele yaşanmaz. Hiçbir karar tesadüfen alınmaz. Hiçbir eylem bilinçsiz yapılmaz. Biz, ne yaptığımızı da niçin yaptığımızı da bunun sonucunda nelerin ortaya çıkacağını da gayet iyi biliyoruz.
Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak neredeyse 20 yıldır dünyada birlikte çalışmadığımız lider, içinde bulunmadığımız platform, arka planına vakıf olmadığımız hadise kalmadı. Avrupa'nın ve dünyanın en kıdemli lideri olarak tüm bu tecrübeler ışığında ve kurduğumuz güçlü altyapı üzerinde başlattığımız demokrasi ve kalkınma hamlesini sonuçlandırarak büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa etmeye çalışıyoruz.
Milletimiz emin olsun ki bu hedefe çok yaklaştık. Dışarıda ve içeride artan gürültülerin sebebi bu gerçekliğin herkes tarafından bilinmesidir.
Kardeşlerim; bayraklar farklı, lisanlar farklı, çehreler farklı, ifadeler farklı olabilir, ama amaç aynıdır, o da büyük ve güçlü Türkiye, hedefinin önünü kesmektir.
Ama onların bilmediği bir şey var: Milletimizle birlikte diplomasinin de siyasetin de ekonominin de dilini çözeli çok oldu.
Buradan bir kez daha tekrarlıyorum...
Başaramayacaksınız!
Ya bu ülkenin bağımsızlığını, bu ülkenin vakarını, bu devletin büyüklüğünü kabul edeceksiniz ya da nefesiniz tükenene kadar içinde çırpındığınız kibir ve nefret çukurunda debelenmeye devam edeceksiniz..."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 10 devletin Büyükelçileri'nin geri adım atmasından sonra yaptığı konuşmadaki bir bölümü aktardım size...
Bu konuşma tıpkı bir "manifesto" gibi yayılıyor şimdilerde...
Bugüne kadar AK Parti'ye uyguladığı politikalar nedeniyle oy verenler değil tabii, ancak Recep Tayyip Erdoğan'ı lideri olarak kabul edenler için çok, ama çok önemli bir konuşma...
İçinde belli bir gizemi paylaşmasının yanında kararlı bir umut patlaması yaşatıyor insana...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, 'yol gösteren bir lider' olarak kabul edenler, bu sözlerin etrafında dolaşıyor hemen her an artık...
"Bugüne kadar ne zaman 'bu kadar da olmaz, yanlış yapıyor' dediysem adam haklı çıktı. Bu kez de haklı çıkacak eminim" diyor bazı AK Partililer...
***
Hayatında hiçbir zaman 'bir lidere inanmamış, onunla yol yürümemiş' olanların asla anlayamayacağı bir duruş bu...
Ben örneğin, hayatımda hiç kimseye bu kadar inanmadım, gözü kapalı peşi sıra yürümedim...
"Bir bildiği vardır mutlaka" dediğim çok kişi oldu, ancak burada güvendiğim kişi karşımdaki değil, bizzat kendimdi, karşımdakini tanıma becerimdi...
O yüzden bu kadar üst seviyede tanımadığım hiç kimseye bu kadar güvenmedim...
Ve fakat şimdilerde...
Bunu söyleyenlere güveniyorum...
"Reis'in bir bildiği vardır, yaptıkları hata ise bu kadar bariz hatayı yapmaz. Görün bakın haklı çıkacak" diyenlere güveniyorum, belki de güvenmek istiyorum...
'7-8 lira iken doların ucuz olduğunu, ülkedeki ihracatın önünde büyük engel oluşturduğunu' söyleyenlerden biri olarak, bugün doların geldiği seviyeden ben de rahatsızım. Kontrolsüz bir enflasyona neden olmasından endişe ediyorum. Enflasyon nedeniyle asgari ücret ve dolayısıyla diğer bütün ücretlere yüksek zam yapılmasından ve bunun da yine enflasyonu körüklemesinden endişeliyim. Ne yapayım, ben, yıllarca bunlarla korkutulmuş bir neslin ferdiyim!
Burada saydığım ve daha saymadığım bir dolu endişeye gark oluyorum, oluyor ve "Reis'in bir bildiği vardır" diyenlere "inşallah" diyorum...
Benim hayatımda hiçbir zaman "liderim" dediğim bir insan olmadı...
Şimdilerde, bir "lideri" olanların ne hissettiğini kavramakla meşgulüm...
Haklı olmalarını gönülden istiyorum...
Hem kendim hem de ülkem için...