Bugün Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Sakarya'ya geliyor. Ben de sakaryadetayhaber.com için aşağıdaki yazıyı kaleme aldım.
Sizlerle de paylaşmak istiyorum...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün şehrimize gelecek. Çarşamba günkü grup toplantısındaki kendi ifadesine göre Tank Palet Fabrikası’nda hem mevcut durumu inceleyecek hem Altay Tankı ile ilgili gelişmeleri kamuoyuna kendi anlatacak hem de muhalefetin akıl almaz tezviratını çürütecek. Aslında Erdoğan en iyi yaptığı işlerden birini yapacak; üretilmiş yalanlarla dolu bir yapay problem alanına yine yalınkılıç girip lobi finansmanlı kara propaganda eseri kurguları darmadağın edecek. Ve bunun için bir enerji harcayacak. Muhalefetin istediği de bu değil miydi zaten, bile bile o yalanları söylerken?
İşte, belki bu enerjiyi yanına savunma sanayiine yatırım yapmış işadamlarını alıp dost ve müttefik ülkelere giderek ülkemiz bilançosuna milyarlarca dolar artı yazmak dururken, Erdoğan, başını (maalesef) bu şehirden bir siyasetçinin çektiği bir çetenin haset taarruzunu geri püskürtecek. Sadece haset olsa yine bir şey demeyeceğim; belli ki ardında görmediğimiz bir “angajman kuralları” setinin işlediği bir taarruz. Kiminle mi angajman? Sağlayacağımız fayda kime zarar veriyorsa onunla.
Cumhurbaşkanı neden geliyor?
Çünkü vatandaşın zihnini ifsada çalışan siyaset esnafına ve kafası karıştırılmak istenen kamuoyuna kiracılık nedir, mülkiyet nedir, ortaklık nedir, çoğunluk hisse nedir gibi temel kavramları Cumhurbaşkanı anlatacak. İlginç değil mi? Bir Kiralama sözleşmesine atıfla “Katar’a satıldı” denen oysa Katarlı firmanın kiralayan firmaya sermaye ortağı olduğu bir sürecin tane tane anlatılma işi Sayın Cumhurbaşkanı’na düşüyor. Asıl “zor” kısmı bundan bir sonraki aşama: entelektüel sermaye nedir, beyaz kopya, mavi kopya, patent nedir, neden önemlidir? Tüm bunlar kimde kalacak ve bu entelektüel varlık kimin kasasında duracak? Aslında cevabı belli; hepsi TSK’nın, SSM’nin ve Türk firmalarının kasasında duracak.
İşte tüm bunlardan sıra gelirse Altay Tankı’nın, Kirpi’nin ve ortaya çıkacak diğer ürünlerin teknik özellikleri, güçleri, manevra kabiliyetleri, rakiplerine üstün gelen özellikleri gibi şeyleri, yani asıl konuyu konuşacağız. Ve işin özüne geleceğiz: bunları hangi dost veya müttefik ülkeye satabileceğimizi bu satışla ne kadar döviz girdisi sağlayabileceğimizi ve eşzamanlı kendi tankımızı kendimiz yaparak ne kadar döviz çıkışını engelleyebileceğimizi konuşacağız. Son olarak bu iki işlemin totalde kapatacağı cari açığı. Ama nerde?
Cumhurbaşkanı’nın gündemi
İki haftadır Kanal İstanbul ve Altay Tanklarıyla meşgul. Muhalefetin araya Katarlı öğrenci sosunu da serperek yaylım ateş saldırdığı bu iki proje tüm Türkiye’ye büyük katkılar sağlayacak ama Kanal İstanbul bölgenin, Altay Tanklarıysa şehrimizin hem çehresini hem de gidişatını olumlu yönde değiştirecek projeler.
En az yirmi, bir kısmı yirmibeş yıldır herhangi bir sorumluluk almamış muhalefetin, çekirdek çitlerken edilen boş sohbet edasında ortaya attığı zırvaların gürültüsüne kapılmadan biz dönüp kendi işimize bakalım ve Türkiye’ye faydaları bariz Kanal-İstanbul’dan başlayarak Altay Tankı ekseninde bölgenin geleceğine ve Sakarya’nın o gelecekteki yerine odaklanalım.
Kanal İstanbul bir tahayyülün son ve en stratejik adımıdır
Çanakkale, YSS, Osmangazi köprüleri, Yeni İstanbul Havalimanı, deniz limanları, Marmaray, Avrasya Tüneli, Kuzey Marmara ve İzmir otoyolları, dahası, onların çevresinde kümelenmiş OSB'ler, Bilişim Vadisi, Teknoparklar. Bunlar tek tek üst üste konmuş perakende projeler değil, bölgeyi uçuracak, iç etkileşim ve çapraz döllenmelerle sadece üretimin değil lojistiğin, bilişimin, yazılımın, yüksek teknolojinin kalbi haline getirecek total bir atılımın unsurları.
Entegre bir tahayyül
"Zaten Türkiye'nin en gelişmiş bölgesi, daha neyini geliştireceksiniz?" diyebilirsiniz. Hayır. Ulusal bir gelişkinlikten söz etmiyorum. Şu anda zayıflamakta olan ve Avrupa'nın ekonomik kalbi hatta tarihsel olarak dünya refahının kuluçkası olan Güney Almanya, Avusturya, Kuzey İtalya ve Doğu Fransa olarak tarif edebileceğimiz bölgenin ağırlık merkezi etkisini Marmara, Orta-Kuzey Ege, Batı Karadeniz ve hatta Eskişehir ile çevrili havzaya taşıyacak bir entegre tahayyül.
Yine tarihsel bir dille konuşayım, Avrupa refahının merkezini, Batı Roma'dan, şimdi bize ait olan Doğu Roma'ya taşıyacak bir çağ değiştirici tahayyül. Ve tüm bunların sonucunda, üretim ile desteklenmemiş zıpçıktı, yeni yetme finans merkezlerinin balonunu söndürüp İstanbul’u gerçek bir zenginlik merkezi haline getirecek tahayyül.
Bu tahayyülde Sakarya
Önce şehri tarif edelim: Doğu-Batı Anadolu aksındaki en aktif üç karayolu ve şahdamarı gibi bir demiryolunun önemli bir kavşağı. Güney-Kuzey Anadolu aksındaysa en aktif (İstanbul İzmir (Ege)) bağlantısı olan Kocaeli’nden sonra ikinci önemli aksın (İstanbul - İç Ege ve Akdeniz) üzerinde kavşak noktası olan, Ankara ile İstanbul’un mesafe olarak tam ortasında olmasa da bundan daha önemli olarak, o aksın ağırlık/denge merkezinde duran bir şehir.
Otomotiv sanayiinde üçüncü olmakla beraber, yerli tren çalışmalarının devam ettiği dev bir tesise sahip, bunların çevresindeki yan sanayiiyle yüksek teknolojiye çabuk adapte olabilen; bu ana başlıkların rüzgârıyla üretim makinaları üretebilen, mühendisliği geleneksel olarak güçlü bir şehir.
Başta gıda, birçok hızlı tüketim ürününü imal eden, market raflarının kayda değer bir kısmını doldurabilen, birçok sektör ve alt sektörde lider ve ulusal markalar çıkarabilmiş bir şehir.
Sadece sanayi mi?
Tabii ki hayır! Bir ucu Karadeniz diğer ucu neredeyse Kuzey Ege, Batı İç Anadolu, ortası Marmara özellikleri arz eden, çok zengin mikro-iklimlere sahip, aynı anda fındık, zeytin, hububat, bakliyat kiraz, kavun, karpuz, elma ve daha nice meyveler ve patates, soğan, kabak gibi tarla ürünleri yetiştirebilen bir şehir.
Hayvancılığı zengin ve bir yanda Manav diğer yanda özellikle Rumeli göçmeni vatandaşların üsluplarıyla zenginleşmiş ve ara teknikler üretebilmiş, buna bağlı mandıracılığı ve et işleme yetenekleri gelişkin bir şehir.
Ormanları ve yıl boyu yağışlarıyla, hem durgun hem akarsularıyla ve en önemlisi en kaliteli ve lezzetli yeraltı kaynak sularıyla bereketli bir şehir.
Altyapısı ve üstyapısı
Deprem ile büyük hasar görmüş, önce göç vermiş ama adeta imdada yetişen bir hummalı çalışmayla Türkiye’nin en yaşanabilir şehirleri listesinde ilk beşten düşmeyen, artık nüfus artışına geçmiş, çalışan ve emeklilerin arzu hedefi haline gelmiş bir şehir.
Ve insan çeşitliliği
Sadece yurdun dört bir yanında değil, ondokuzuncu yüzyıl sonu yirminci yüzyıl başında büzülmüş Osmanlı coğrafyasından göç akmış ve Cumhuriyet döneminde de almaya devam etmiş, en son Yugoslavya’nın dağılması ve Suriye iç savaşı sebebiyle gelen mazluma kucak açmış bir şehir.
Bu sayede derin bir kültür çeşitliliğini mecz edip şehrin otokton Manav kültürüyle ve kendi aralarında etkileşimle mutfaktan zanaatkârlığa sentezler üretebilmiş bir şehir. Aynı anda Türkmen, Karadeniz, Balkan, Kafkas, Ortadoğu ve Anadolu renklerini güzellikle taşıyabilen bir şehir.
İşte bu şehirde
İhtiyaç olan şey tüm bu zenginliklerin ve bileşenlerin stratejik yönetimini yapabilecek yönetici akıllardır. Zaten var olan kaynak zenginliğini süreçlere tabi tutarak, birbiriyle doğru buluşturarak, etkileştirerek daha karmaşık çıktılar ve özgün ürünler ortaya konmasını sağlayacak yönetici akıllar.
Çok şükür ki böyle akıllar var ve o ivmeyi yakalayacağız. Var olan ve akademik çalışmaları olan bir üniversitenin yanına bir de Uygulamalı Bilimler Üniversitesi açmak ve şehre çevik yetenekler kazandırmak bir yönetici aklın ürünüdür. Savunma sanayiinin en gözde projelerinden birkaçını bu havzada konuşlandırmak bir yönetici aklın ürünüdür. Elbette ötesi de var; bu ufku genişletmek ve ötelemek de bizim çabamız olmalıdır.
Peki nasıl?
Önce elimizdeki parayla ölçülmesi mümkün olmayan zenginliklerin kıymetini bileceğiz. Sonra da onların bu şehir için ölçülebilir zenginliğe nasıl dönüşebileceğine kafa yoracağız. Bu kadar kaynak zengini ve üretim-yoğun bir şehirde sadece o üretimin hacmini değil, aynı zamanda o üretimin alt/üst çeşitliliğini artırmak hatta yeni ana başlık olacak pencereler açmak sürdürülebilir bir refah getirir.
Mesela
İşte Altay Tankı ve Kirpi, Vuran vb. diğer zırhlı araçların şehrimizde üretimi böyle bir pencere açacaktır. Hep denir ya, inşaat sektörünün canlılığı iki yüzden fazla sektöre hareket getirir diye; bu doğrudur fakat daha çok hacme hizmet eder. Ama savunma ve havacılık/uzay sanayilerindeki hareketlenme hacmin çok ötesinde bir yeniliğe, çeşitliliğe alan açacak ve hiç umulmadık sektörleri “icat çıkarmak” noktasında ittirecektir.
Beraberinde
Nitelikli teknik ve yönetsel insan kaynağı getiriyor, daha da getirecektir. Şehrin yeteneklerini artırıcı bir talep merkezi olacaktır. Diğer sektörlere fayda sunacak uluslararası ilişkilerin önünü açacaktır. Dahası kaçınılmaz olarak küresel bir marka olacak Altay, şehrin uluslararası ticaret hayatındaki bilinirliğini yükseltecektir.
Ötesinde
Yukarıda anlattığımız gelişmeler doğrultusunda Sakarya, bir terslik olmazsa bir “tasarım şehri” olmaya doğru da evirilecektir.
Devamındaysa bu özellik artık şehrin topyekûn dönüşümü için yeni bir fazın habercisi olacaktır; mimarîsinden yaşam kalitesine kadar olumlu katkı sağlayacak daha rafine bir üretim tarzı. Bu şehre yakışır.
Ve bir hatırlatma; dünyadaki tüm “tasarım şehirleri” aynı zamanda ilham kaynağı olan bir tabiata sahiptirler; bu da Sakarya’da fazlasıyla mevcut.
İlk etapta yapılacak olan
Sakarya’da Altay Tankı fikrini ilk ortaya atıldığı günden beri, birtakım lobilerin de “duygusal” etkisiyle itibarsızlaştırmaya çalışan siyaset işportacılarına gerekeni yapmak. Mesela, Münih’te, Leopar tankları üreticisi Krauss-Maffei’yi (olmaz ya) itibarsızlaştırmaya çalışan (muhayyel) bir Bavyeralı politikacıya şehir ahalisi ne yaparsa, bizdeki kara propaganda simsarlarına da önce Sakarya’da, sonra yurt sathında aynını yapmak. Yani onları sandığa gömmek.
Ama en başta
Yani bugün yapmamız gereken, anlatageldiğimiz bu vizyonu ortaya koyan ve bu şehri yeni bir evreye taşıyacak Altay Tankı projesini ısrarla ve dinmeyen bir motivasyonla takip eden Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür etmek ve huzur bulduğunu her fırsatta kendisinin ifade ettiği “Sakarya’mıza hoşgeldiniz” demek.
Sakarya’yı güzel günler bekliyor. Hayırlı olsun.