Depremle birlikte “yerel siyasetin” insiyakı sadece vicdanen kaldı.
Yerel siyasetçiler arasında deprem bölgelerinde poz verip geri dönenler de oldu, ayakkabısı çamurdan görünmeyecek kadar o bölgelerde poz verme derdine düşmeyip olay yerinde çaba verenler de oldu.
Kimisi kurduğu sıcak ofiste önlerinde pizza, kahve ve bilgisayarlarla şov pozları keserek çok önemli işler yaptıklarının cesareti ile eleştiri yapma haddini de kendilerinde buldu.
“Hâl bu ki”, eleştirdiklerini sandıkları amorellik, bizzat bu şovmenlerin kendi tezahürüydü, kimse de bunun farkında değildi.
Yerel siyasetçilerin mütenasip bir şekilde organizasyon-koordinasyon zekâsına ve pratiğine de sahip olmasının önemini bu deprem bize gösterdi.
Söz meclis dışı…
Kimse elini taşın altına koymadı demiyorum.
Diyorum ki…
Hükümeti koordinasyonsuzlukla suçlayan yerel siyasetin de eleştiriden öteye gidemeyecek kapasitede ve yapıda olması büyük bir problem.
Zira, hükümetin süreci iyi yönetemediği algısının gerçekdışı olduğu gibi belediye ve diğer siyaset kurumları da kriz anlarında bizzat hükümetin yardımcısıdır, işlerin kolaylaştırılması için hükümet dışında diğer siyasi kurumlar mevcuttur.
Yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı, “Zor anında Türkiye’nin yanındayız” afişine kanmayın. Lütuf değil bu bizzat sorumluluk.
Lâhza bir dönemde belediye başkanlarının kendi şehirlerinde koordinasyon yapılarını kurması, lojistik ile ilgili plan ve programa girişmesi, kendi şehirlerine gelecek olan depremzedelere en ince ayrıntısına kadar yardımı sağlayabilecek bir yapıyı organize etmesi çok önemliydi.
Bazı şehirlerin belediyeleri hem bizzat deprem bölgesinde çalıştı hem de kendi şehirlerinde bizzat en ince ayrıntısına kadar yapı organize edebilmeyi başardı.
Ama ben Eskişehir belediyesinde yerel organizasyon konusunda pek bir şey göremedim.
Belediye başkanlarının deprem bölgesinde çekildikleri fotoğrafları kim çektiyse bir tek onu beğendim.
Bir de Serkan Can Zengin’in bir anlık cesareti ile giriştiği işi gördüm.
Yazılarım Eskişehir dışından daha fazla okunduğu için kısaca tanımayanlara “Serkan Can Zengin kim” onu belirteyim.
Eskişehirli bir eğitimci ve iş insanı.
Bin metrekarelik bir dükkan ayarlamış.
Eskişehir’e gelen yüzlerce depremzedenin evini A’dan Z’ye kurduğu ekiple birlikte dizmiş…
Yüzlerce eksiğin tamamlanmasını kurduğu koordinasyon ağı ile sağlamış…
Yüzlerce depremzede öğrencinin baştan sona ihtiyacının karşılanacağı ekipmanları ekibiyle ayarlamış...
Ekip Eskişehir’deki kiralık evleri tek tek bulup ev sahiplerini ikna etmeye çalışıp depremzedelerin o evlere yerleştirilmesini dahi sağladı.
Hatta kendisini ziyarete gittiğimde yanında şahit olduklarım o kadar içler acısı bir durumdu ki…
Sadece Eskişehir içine değil, bizzat deprem bölgelerine ulaştırılması için başka başka yerlerden Serkan Can Zengin’in ekibine ve koordinasyonuna ihtiyaç duyuldu.
Bu ihtiyacı “nerelerin” duyduğunu bir bilseniz koordinasyon zekası ve refleksi anlamında ne kadar eksik insanların önemli yerlerde konum sahibi olduğunu anlardınız.
Ama bu yerleri ben söylemeyeceğim, zira bu hikayeyi anlık bir cesareti ile Serkan Can Zengin yazdı.
Günün birinde belki kendisi anlatır neler yaşadığını, bizzat birinci ağızdan dinlemeniz, duymanız daha güzel olacaktır.
Önlerinde pizza, kahve, laptop ve bol bol kamerayla “devlet yok” pozlarıyla yarres olduğunu düşünenlerin aksine yerel için başlayan bir organizasyonu yer yer şehir dışına taşıyabilecek kadar krizi iyi yönetebilen bir ekip vardı Eskişehir’de…
Birileri Serkan Can Zengin’in Eskişehir’in itibarını kurtardığını söylüyor.
Hayır, koordinasyonun sağlandığı merkezde sadece özenerek asılmış Türk Bayrakları vardı.
Serkan Can Zengin ve ekibi tüm politik işgüzarlara kendilerinden şekketleneceği bir girişime anlık cesaretle vesile oldu.
Eskişehir’in itibarını falan değil, yüzlerce depremzedenin umutlarına bir şûle bıraktı.