Birkaç ay önce eşimle birlikte Millet Bahçesi'nde dolaşırken, bahçedeki bitkilere hayran kalmış ve fakat şu endişemi dile getirmiştim: "Muazzam bitkiler var burada, bence çok güzel de bir peyzaj, ancak emin ol, ben buraları biliyor, bu insanları tanıyorsam, çok kısa bir süre sonra burada ne biberiye göreceğiz ne de şu güzelim taşları."
Eşim, "Ne diyorsun, çalacaklar mı yani? Bu kadar güzel işler yapıp sonra da her birinin başına güvenlik görevlisi mi dikmeliler?" dedi, hemen yanıtladım: "İstediğin kadar güvenlikçi getir. İstersen her birinin başına güvenlik görevlisi koy, yine de koruyamazsın. Bak Dedekorkut Parkı'na, orada da benzer sorunlar yaşanıyor. Mevzu, bu güzelliklere sahip çıkabilme kültürümüzün gelişmesi. Eskişehir'deki belediyeler sık sık 'şehir magandalarından' şikayet etmiyor mu? Bence, bu güzelliklerden faydalanmak isteyen her birimizin sahip çıkması, kendimizi, Eskişehir'deki bütün parkların, bahçelerin 'güvenlik görevlesi' olarak kabul etmesi lazım..."
***
Geçenlerde, Türk Dünyası Vakfı Eskişehir Düşünce Okulu ile ilgili bir yazı yazınca sağ olsun, Vakfın Genel Sekreteri Mustafa Fıratlı beni Okul'un, haftanın iki günü düzenlediği atölyelerden birini izlemeye davet etti.
Dün katıldım bu atölyelerden birine ve çok, hem de çok keyifli saatler geçirdim. Dinledim, gözledim, öğrendim çok çok ve uzunca süredir bağıra bağıra anlatmaya çalıştığım, "Z kuşağı denilen gençler öyle birilerinin anlattığı gibi boş teneke değil. Her kuşakta olduğu gibi içlerinde boş gezenin boş kalfalarının olduğu gibi dopdolu, bilgiyle dolup taşanlar da var" düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu anladım bir kez daha...
Katıldığım atölye ve gençlerle ilgili düşüncelerimi başka bir yazıda sizlerle paylaşacağım inşallah...
Atölyeden sonra Mustafa Fıratlı ile Millet Bahçesi'ni gezdik...
Hem Dedekorkut Parkı hem de Millet Bahçesi'nde yaşanılan sıkıntılardan konuştuk...
Tam "biberiyelerin" önüne gelince, "Hocam ben eşime de söyledim, bakın bunlar azalmaya başlamış. Buradan biberiye çalıyorlar değil mi?" diye sordum. Bir hayli şaşırmış şekilde baktı yüzüme Mustafa Fıratlı, yanıt vermedi, güldü sadece. Sessiz kalışından anladım her şeyi, kendisi bu tür cümleleri bile dillendirmez çünkü. Sonra beyaz, yuvarlak, o güzelim taşların olduğu bölüme geldiğimizde de benzer soruyu sordum, aynı mimikle karşılaştım. Güldü sadece ve "Bunları da çalıyorlar" diyemedi...
Sonra kaç kişinin çalıştığından konuştuk Millet Bahçesi'nde...
Dedekorkut Parkı'nda çalışanların sayısını da öğrendim...
Vakfın, aşağıda yeni yeni gelir getirmeye başlayan otoparktan başka geliri yok denecek kadar az...
Belediyelerin bile başetmekte zorlanacağı kadar büyük ve güzel bu iki parkla, bir Vakfı'n ilgilenmesinin zorluklarından konuştuk.
Sürekli umut verdi Mustafa Fıratlı. "Bu hali güzel, daha da güzel olacak" dedi, sık sık...
"Şu kadar arkadaşı çapa için istihdam ediyoruz, bu kadar arkadaşımız güvenlik için var. Bazen sıkıntılar yaşanıyor tabii, ancak bizi arayıp sorunları dile getiren herkese tek tek anlatıyoruz tabii ki. Bizi eleştirenlerin tamamından büyük fayda sağlıyoruz. Dostlar arıyor, biz, varsa sıkıntıları gideriyoruz" dedi...
Kendisi böyle dedi, ancak benim aklıma, sosyal medya hesaplarında bu eleştirileri 'acımasızca' dile getiren, dost görünümlü işbilenler geldi!
***
Şöyle bir düşünün...
Bir parti sizi belediye başkanı adayı yapmış ve arkanıza aldığınız parti oylarıyla belediye başkanı seçilmişsiniz...
Kötü bir belediye başkanlığı yapmışsınız...
Eşiniz ve sizin hakkınızda konuşulmadık konu kalmamış...
Sizi belediye başkanı yapan parti daha sonra sizi bir daha aday göstermemiş...
Kızar, üzülür ve belki isyan edersiniz. Bunu herkes kabul eder...
Ve fakat...
Kendi yediğiniz naneleri, biberiyeleri unutup karşı partinin belediye başkanlarıyla iş tuttuğunuzu kimse bilmiyor sanıp, bütün paylaşımlarınızda sadece sizi 'belediye başkanı yapan' partinin işlerini ve bu partiden seçilmiş kişileri eleştirmeye, haksızca saldırmaya başlarsanız, insanlar hakkınızda ne düşünür?
Sizi belediye başkanı yapan parti ve mensupları sürekli hata yapıyorsa o vakit size, "Sizi aday gösterdiklerinde de hata mı yapmışlardı?" demezler mi?
"Ben bir şehirde yaşıyorum, tabii ki sorunları eleştireceğim" derseniz, size o vakit, "Sadece sizi belediye başkanı yapan partinin hatalarını mı görüyorsunuz? O parti sizin için önemliyse neden cümle aleme ilan ediyorsunuz, kimi aradınız da telefonunuza çıkmadı" demezler mi?
Kendi döneminde "kar temizleme" ihalesi yapan eski bir belediye başkanının, bir millet bahçesinin, bir parkın ne kadar zor yaşatıldığını bilmemesi normal olabilir, ancak kendi dönemine bakıp da en azından susması gerekmez mi?
Kendisini belediye başkanı yapan bir kişinin, konuşmadan, paylaşım yapmadan önce birkaç kez yutkunması gerekmez mi?
Yok öyle yapmazsa...
Dır dır konuşursa...
O zaman Millet Bahçesi'nden biberiye çalıp, sonra da "Bu bahçeler neden böyle" diye eleştiri yapanlardan ne farkı kalır?