Bir yandan pandemi, bir yandan ekonomik sıkıntılar, bir yandan Eskişehir’de yıllardır tartıştığımız aynı sorunlar... Biliyorum, kafalar hep başka yerlerde ama biraz da arada nefes alıp başka şeyleri de konuşabilmemiz gerek... Yeni yıla girerken tüm bu dertleri bir kenara atıp başka bir şeylerden bahsetmek istiyorum... İyi şeylerden...
Ve bu hafta iyi bir şey oldu...
Ankara’da Türkiye’deki en önemli müzelerden biri büyük bir restorasyonun ardından yeniden açıldı. Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi... Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle hususi olarak yaptırtılan, aynı zamanda eski Türk Ocağı binası olan bu binanın tarihi apayrı bir hikâye... Şu anki müze haline gelişi ve inanılmaz koleksiyonu da apayrı bir hikaye...
Tarihi 1930’lu yıllara dayanan bu binanın müze ve kültür merkezine dönüşme hikayesi 1975 yılında Kültür Bakanlığı’na devredilmesi ile başlıyor. O zaman binanın kendi içinde bazı önemli eserler var, ancak o yıllarda birçok önemli eser çeşitli devlet kurumlarına dağılmış durumda... 1970’li yılların sonlarında özellikle Türk resim sanatının en önemli eserlerinin devlet kurumlarından, koleksiyonlardan bu müzeye toplanmasına başlanıyor. Sanatçılardan oluşan özel bir ekip oluşturuluyor. Birçok eser restore ediliyor, müzede korumaya alınıyor.
Şeker Ahmet Paşa, Abdülmecid Efendi, Hüseyin Zekai Paşa, Osman Hamdi Bey, İbrahim Çallı, Namık İsmail, Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Eşref Üren, Arif Kaptan... Daha burada sayamayacağımız onlarca ressamın eserlerinden oluşan inanılmaz ve kesinlikle paha biçilemez bir koleksiyon... Binlerce eser toplanıyor.
80’li yıllar, 90’lı yıllara kadar ne olduğu meçhul gibi... Ama şu an biliyoruz ki, özellikle 90’lı yılların sonlarında müzedeki eserler organize bir şekilde çalınıyor. Müzedeki en büyük talan da 90’lı yılların sonlarında gerçekleşiyor. Sadece 1997’de 32 eserin çalındığı düşünülüyor. Müzedeki birçok eserin yerlerine kopyaları, reprodüksiyonları konuluyor fark edilmemesi için...
Yaşanan talanın ve hırsızlıkların gerçek anlamda fark edilmesi ve bu konuda harekete geçilmesi 2007 – 2008 yıllarını buluyor. Açılan soruşturmalar, araştırmalar, Emniyet’in kurduğu özel ekipler, müfettişler bu eserlerin peşine düşmeye başlıyor... Eserlerin sahtelerini ayırt etmek, bunların gerçeklerinin peşine düşmek hiç de kolay bir iş değil...
Bu mücadelede bir mihenk noktası var bana göre...
2016 yılında AK Parti Eskişehir Milletvekili Prof.Dr Nabi Avcı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na getiriliyor.
O zaman için belki bunu ayırt etmek kolay değildi. Ama şimdi geçmişe dönüp baktığımızda Nabi Avcı’nın bu eserlerin kurtarılmasındaki önemini daha iyi görebiliyoruz bana göre...
Sonuçta yıllardır organize suç şebekelerinin, hatta uluslararası organize şebekelerin karıştığı inanılmaz bir soygundan söz ediyoruz...
Nabi Avcı’nın bu konuda hiç geri adım atmaması, tersine Kültür ve Turizm Bakanlığı döneminde bunun üzerine giderek 90’lı yıllardan beri, belki daha da öncesinden süren bu organize hırsızlığa karşı mücadeleyi daha da ileriye taşıması bir mihenk taşı oldu...
Şu zamandan bakınca görüyoruz ki, Erdoğan’ın Nabi Avcı’yı Kültür ve Turizm Bakanlığına ataması hiç de boşuna değildir. Nabi Avcı, bu mücadelede UNESCO’daki gücünü de devreye soktu, uluslararası alanda Türkiye’nin geri adım atmayacağını tüm dünyaya göstererek büyük bir hamle yaptı... New York Times’a verilen o ilan, yapılan o girişimler halen aklımızda... Sadece bu müzedeki eserler değil, yurtdışına kaçırılan veya gizlenen çok sayıda tarihi eser de kurtarıldı...
Cumhuriyet dönemi mimarisinin en önemli yapılarından biri olan Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi binasındaki restorasyon çalışmaları da, 2017’de, Nabi Avcı’nın Bakanlığı döneminde başladı...
Şöyle bir arşive bakayım dedim. Mayıs 2017’de, Nabi Avcı Kültür ve Turizm Bakanı iken, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde "Evimdeyim; Bir Dönüş Hikayesi" sergisi açılmıştı. Daha önceden müzeden çalınan ve yeniden bulunup müzeye geri kazandırılan 56 eser o sergide sergilenmişti. Nabi Avcı, o açılışta şunları söylemişti: “Bu talan hem içeriden hem dışarıdan gerçekleştirilen bir talan. Ama Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak şunu herkes bilsin ki biz eserlerimizin peşindeyiz. İster içeride ister dışarıda elinde yasa dışı yollardan edinilmiş sanat, tarih, kültür eserleri olanlar bir an önce efendice getirsinler müzelerimize teslim etsinler. Biz bize ulaşan duyumların peşindeyiz. Hiç kimse kendini emniyette hissetmesin. Bu eserler nasıl döndülerse bunlarla beraber talan edilmiş olan özellikle 28 Şubat döneminde talan edilmiş olan eserlerin peşindeyiz. Dolayısıyla bir an önce kendiliklerinden getirsinler. Eserlerimizi yerine teslim etsinler. Aksi takdirde o şimdi ellerinde tuttukları eserleri çocuklarına, torunlarına bırakamayacaklar. Belki çocuklarına ve torunlarına ‘sanat eseri hırsızlığı’ damgasını miras bırakacaklar. Bir kere daha uyarıyorum, getirsinler, eserlerimizi müzelerimize teslim etsinler”
Ve o zaman Nabi Avcı aynı zamanda eserlerin geri getirilmesinde emeği geçen müfettişlere, savcılara, yargı mensuplarına, emniyet mensuplarına teşekkür ederek, “Bunların buraya getirilmesi kolay olmadı” demişti.
Benim yazının başlığında Nabi Avcı ile birlikte andığım “adsız kahramanlar” da, Nabi Avcı’nın o zaman teşekkür edip haklarını teslim ettiği o kişiler işte...
Bu müzenin yeniden açılışını bazıları çok basit, alelade bir açılış olarak görebilir...
Ama arkasında, yine Nabi Avcı’nın o yıllarda dediği gibi “filmleri aratmayacak hikayeler” var...
Bunları neden hatırlatmak istedim biliyor musunuz, asıl o “adsız kahramanlara” tekrar bir teşekkür etmek için...
Ama şunu da bilmemiz lazım.
Böyle “savaşlarda” Nabi Avcı gibi önderler olacak ki, o “adsız kahramanlar” da cesaretle bu mücadeleyi verecek...
Bir de işin diğer boyutu var...
Bu müzedeki eserlere belki milyon dolarlarca değerler biçilebilir, ama bizim için onlar paha biçilemez...
O müzede Türk sanatının en değerli eserleri yer alıyor. Bizim geçmişimiz, tarihimiz, her şeyimiz...
Onlarsız biz neyiz ki... Ne yapacağız, Avrupa’dan kopya edilmiş heykeller yaptırıp mı müzelere koyacağız, sonra da “kültür-sanat ülkesiyiz” diye övüneceğiz...
Şu anda bile, yani bu pandemi döneminde bile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve bazı AK Partililerin bu müzenin açılışını çok önemsemesini de çok yerinde buldum açıkçası...
Demek ki, çok sayıda adsız kahramanın rol aldığı, Nabi Avcı’nın Kültür ve Turizm Bakanlığı döneminde daha da ileriye taşıdığı o kararlılık halen devam ediyor...
İşte bu iyi bir şey... Hatta çok iyi bir şey...
*
Şimdi...
Bu müzenin Eskişehir ile başka bir bağlantısı daha var... Benim çok ilgimi çeken bir bağlantı ve apayrı bir hikaye...
Onu da sonraki yazımda konuşalım...
Sevinç Kutlu 4 Yıl Önce
Böyle “savaşlarda” Nabi Avcı gibi önderler olacak ki, o “adsız kahramanlar” da cesaretle bu mücadeleyi verecek...