Kabine toplantısı sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını dört gözle bekledik.
21.00 olan sokağa çıkma yasağı, 22.00’ye çekildi.
En azından kafe ve restoranlar açıldı.
Çarkların tamamen durdurulması istemiyle yanıp tutuşan ve amaçlarının iyi mi yoksa kötü mü olduğunu anlayamadığım birtakım ‘’lümpen’’ nitelikli insanın arzularının hayatımıza girmemesi beni mutlu etti.
Ama tatmin olmadım.
Zira bugün yaşadığımız ve toplumun her kesimini, her alanda ciddi sıkıntı içerisine sokan durumun arka planına her zaman bakmak istedim.
Ülkemizde de bağımsız ekonominin oluşturulmaya çalışıldığı, çarkları tamamen ‘’yerli ve millî’’ döndürmeye çalışabileceğimiz bir sistemin temellerinin atılması gibi çabalar, yakın gelecekte hepimizi belli bir refaha ulaştırma açısından çok önemli.
Ne olursa olsun dünyadaki ülkelere baktığımız zaman ekonomilerinin öyle ya da böyle küçüldüğünü fakat Türkiye ekonomisinin ise bir büyüme gösterdiğini biliyoruz.
Zaten kapitalizm düzenli aralıklarla dünyayı buharları içinde buhranlaştırmayı bir türlü engelleyemedi.
Her ülke için pandemi bir fırsat yarattı. Ekonomik sıfırlanma söz konusu oldu.
Özellikle emperyalist devletler için pandemi, kesinlikle ‘’vatandaşın gözlerinin önüne indirilen bir perde’’ oldu.
Türkiye ise zaten "yerli ve millî ekonomi" politikası ile çözümünü çok önceden üretmişti.
Tek problem aslında vaka artışlarının ciddi yükselişte olmasıydı.
Bu yüzden de Türkiye’nin çarklarının sağlık bahanesi ile tamamen durdurulması yönünde şiddetli tavsiyeler önerildi.
Bu artış yüzünden daha sonra Bilim Kurulu üyelerinden bazılarının uygulanan yasakların bir işe yaramadığını dile getirmesi, boşu boşuna hayati pratiklerimizin engellendiği kanısını tescilledi.
E durum böyle olunca sadece hayati pratikler değil, ülkenin istikrarlı büyüme çabası içerisinde olan ekonomisi de bu durumdan istemsiz olarak kötü etkilendi. Ekonomi küçülmedi, yine bir artış var. Fakat daha çok olabilirdi…
Halbuki minnet eyleme konusunda kar suyundan uzak kaldığımız Mehmet Ceyhan, vakalardaki düşüşün tedbirlerle alakası olmadığını söylemesine rağmen, halen "şu saat senin, bu saat benim’’ oyununu oynamaya devam ediyoruz.
5 liralık malı 4.99’a daha ucuza gösterip satan sistem, bugün 21.00 yasağını 22.00’ye çekme önerisini sunuyor ve bir şekilde uygulatıyor.
Çarklar tamamen dursun diyen kesimin kullandığı argümanlara bakarsak, kapitalizm ilkelerinden yararlanmak, yoldaşların pek de sevmeyeceği tarzdan hamleler.
Olsun, amaca giden her yol mübahsa eğer…
"Almanya'da, yüksek ödeme almak için yaptıkları koronavirüs test sayısını fazla gösteren şirketlere soruşturma açıldı’’. (DW)
Bakın, ne güzel de mübah bir yol…
Bu mübahlık belki de Alman halkını daha çok korku ve paniğe sevk etmek için medya tarafından kullanıldı.
Olmayan bir durum birilerinin çıkarları yüzünden varmış gibi aktarıldı ve bunun ceremesini çeken vatandaşlar oldu.
Belki de yüksek ödeme almak için test sayısını fazla gösteren şirketler yüzünden tüm dünyada vakaların sayısı çok yüksektir…
Belki de bu yüzden pandemi denilen ve herkesi belli bir yerden sonra çelişkiye düşüren kriz, ‘’küresel’’ bir boyuta böyle ulaştı.
Belki de ekonomik anlamda çektiği sıkıntıları saklayan güzelim sözde ‘’medeni’’ devletler, ekonomik sıfırlamaya gidip, yeni bir sistem ile tekrardan tüm çarkları oradan buradan sömürmeye başlamak için gereksiz bir korku ile zihin sömürüsüne başvurdular.
Hani İngiltere’de de açıklama yapılmıştı bununla ilgili; pandemi sürecini abarttıklarını ve insanları teşvik için korkuya sevk etme yoluna başvurduklarını bizzat yetkililerin ağzından duymuştuk geçenlerde.
Kim bilir?
Belki de her şey çok alışageldiğim bir kelime olan ‘’komplodur’’.
Ama ne olursa olsun; ekonomik sıfırlanma arzusu içinde yanıp tutuşan emperyalist devletler bile şu an aşılanma oranları Türkiye’den yüksek olmamasına rağmen veya çok az yüksek olmasına rağmen yavaş yavaş tüm yasakları ve tedbirleri kaldırmaya başladılar.
İnsanların tekrardan sosyal pratiklerini kazanması için gerekli tüm faaliyetleri serbestleştirdiler.
İngiltere aşı pasaportu gibi söylemleri net bir şekilde reddederken, bizde ise faaliyet alanı güçlendirilmesi için çalışmalar yapılıyor.
Hatta bazı İskandinavya ülkelerinde PCR testlerine olan güven devletler ve mahkemeleri tarafından sekteye uğratıldı.
Bizim Bilim Kurulu ise rüyalarında maskelerin ve yasakların hayatımızda norm kabul edildiği günleri düşlüyor.
Bizler de bu ülkenin ‘’yerli ve millî ekonomi istikrarının’’ peşinde hevesle ve umutla refahlı yarınları bekliyoruz.
Hayat güzeldir ve yarından itibaren başlar…
***
Bu terslikte bir iş var arkadaş!
Belarus Başkanı Aleksandr Lukaşenko biliyorsunuz ki koronavirüs tedbirleri konusunda çok vurdumduymaz. Kendisi bu süreci dünyada en umursamayan devlet başkanlarından bir tanesi olabilir.
Ülkesinde hiçbir yasağın ve tedbirin uygulanmaması konusunda çok net.
Geçenlerde Lukaşenko, ülkelerinde tedbir alınması, sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulanması için IMF tarafından kendilerine birtakım avantajların sunulduğunu dile getirdi.
Hani kaynağının bir kısmını Afrika ülkelerinden elde edip, sonra ‘’insanlık ve vicdan’’ duruşu sergilemeye çalışan, ekonomisi batan ülkeleri elinden tutup kaldırıyor imajını verip aslında batan ülke ekonomilerine çaktırmadan bir darbe de kendisi vuran şu IMF.
Hani aşı önceliğinde fakir ülkelerin ön planda tutulması gerektiğini söyleyen DSÖ ve aşı yerine ekmeğe, suya, temel gıdaya ihtiyacı olan fakir ülkeler…
Neyse ki Lukaşenko doğru bildiğinden şaşmadı, gösterdiği dik duruşu bozmadı.
Kendilerine gelen böyle bir teklifi dahil sorgulayıcı bir tavırla karşıladı.
Kendisi de belki benim ‘’hani’’ ile başlayan cümlelerimi geçirmiştir kafasından IMF ile görüşürken…
Ya da muhalif gazeteciyi nasıl indireceğinin planlarını yapıyordur o sıra.
Kim bilir ki…