Manyak ve gamsız duruyor olabilirim fakat asla öyle değilim... Ağustos ayı sonlarıydı. Unlu mamuller üreten bir yerde oturdum. Çay içiyor, soluklanıyordum. Koşturmalı günlerden bir gün yine. Genelde olduğu gibi yani... Sırtımdaki kambur belimi bükmüş, derdim başımdan aşmış, içten içe sayıp sövdüğüm, neredeyse umudumu yitirdiğim bir vaziyetteyim!
Her neyse, bir teyzecik girdi içeriye. Canım benim. Öyle yaşlıca, öyle zor yürüyor, öyle çökük ki anlatamam... Sırtında belirgince bir kambur! Yıllar boyu yaşadığı ihtimaller geçti gözümüz önünden; çektiği çileler, çabaları, sabahladığı zor geceler, belki çaresizce ağladığı zamanlar... Emek, ahh ne çok emek... Velhasıl, teyzem kesesinden para çıkardı ve iş yeri sahibine; “Yine bir çuval un yolla oğlunla benim eve.” dedi. Kitlendim! Gözlerim doldu. Koskoca bir çuval un! Aylarca gidecek. Aylarca... Canım benim. Umudu var yaşamaya. Canım benim, son nefesine kadar hamurunu yoğuracak. Ocağını tüttürecek. Ahh benim canım. Bir gün son hamurunu yoğurup mayalanana kadar uzanacak dinlenmek için; sırt üstü yatamayacak, kamburunu ve umudunu da sırtlanıp sağına yatacak, besmele çekip belki de son nefesini verecek... Hamuru mayalanıp taşacak son kez umudu gibi ama o artık olmayacak! Ben sayıp sövdüğüm yorgunluklarımdan, sırtımdaki kamburdan utandım, çok utandım. Umut etmeyi tükettiğim için utandım. İki damla yaş süzüldü gözlerimden. Umut kuşandım teyzem, dinlendim. Şifalandım. Var ol teyzem...
Bugün yine aynı dükkana gittim, çay içtim. Teyze düştü aklıma. Dertlendim. Sırtındaki kamburla yoğurduğu hamura dertlendim. Acaba dedim yaşıyor mu? Umudu bitti mi ya da unu bitti mi? O koca çuval unu bitirebilecek kadar ömrü var mı? O öldüğünde çuvalda kalan unun kıymetini bilen olacak mı? Ve daha pek çok şey... Teyzem benim, ahh benim canım. Ne de ağrı yapıyordur sırtındaki kamburun. Ve sen onca ağrına rağmen, sırtındaki koca kambur gibi, koca bir un çuvalı umut yüklenmişsin. Vay bizim halimize. Bu genç yaşımızda, bu sağlıklı bedenimizde, bunca imkanlar içinde pes edişlerimize vah ki ne vah... Bazen işler sarpa sardığında, fazla yorulduğumda, köşeye sıkıştığımda, dertlerim boyumu aşıp çeneme vurduğunda aklıma teyze gelir kimi vakit ve utanırım. Silkelenir umut kuşanırım. Bir çuval un umudu sırtlanırım, teyzemden bana miras.
Bu ne ya hu? Yüzümüz kızarsın, yerin dibine girelim umutsuzluktan...
Demem o ki, bir şeylere tutunmalıyız. Sıkı sıkı bağlanmalı, ayakta kalmalıyız. Nefesimiz tükenmeden, umudumuz tükenmeyecek işler edinmeli, taşın altına elimizi koymalı, bir yol bulup, bir dava edinmeliyiz... İnanmalıyız elimizden bir şeyler geleceğine, işe yaramalı, yara sarmalı, bir işin ucundan tutmalıyız işte ne bileyim... Yol ortasındaki bir taşı kaldırsak da olur, muazzam bir icat da... Fark etmez. Umutla ilerlemeli, yeşerip yeşertmeli, umutsuz olursak yerin dibine girmeliyiz...
Ben umutluyum vesselam...
Engebeli bu yolda; SADE’ce bir yaşam için çabalamaya, azdaki çoğu dilim döndüğünce anlatmaya, fıtrata uygun bir yaşamın varlığını son nefesime kadar aktarmaya, yediğimiz içtiğimiz, soluduğumuz, gördüğümüz, işittiğimiz her şeyin beden ve ruh sağlığımızı doğrudan şekillendirdiğini anlatmaya gayret edeceğim. Umudum büyüktür adımlarımdan bilirim. Herkese teyzeminki gibi “bir çuval un umudu” dilerim. Kalkın ve bir mesele bulun kendinize dertlenecek. Derdi olanın, derman bulmaya umudu olur. Hadi hadi kalkın bize biraz dert, çokça umut gerek...
Murat Alan 11 Ay Önce
Çok güzel bir bakış açısı. Hayattan umudun eksilmeyeceğini anlatan duygusal bir anı. Görmesini bilen için karşımıza her zaman güzelliklerin çıktığını söyleyebilirim. Tebrikler…