Herkesin bir tutkusu var, benim tutkum da Uzak Doğu...
Adındaki uzaklık mı beni çeken, yoksa başka bir şey mi henüz çözemedim.
Kimbilir belki de 6 yaşında ailecek gittiğimiz Gülhane Parkı'ndaki hayvanat bahçesinde, elimdeki çokanatı kapan maymunun, çikolatamı ağlayarak yemesini izlerken, hiç tanımadığım bir Japon'un bana çantasından muz çıkartıp vermesiyle başlayan bir ilgi durumu da olabilir bu...
Nasıl kaptırdın çikolatayı diye sormayın, orası ayrı bir komediydi zaten.
Ama daha çok ruhsal anlamda da kendimi Uzak Doğu kültürüne yakın hissediyorum...
Son bir kaç yazımda Güney Kore dizilerinden bahsediyordum.
Bu sefer sizi Japon dizilerine götüreceğim.
Japon mu? ıykkk dediğinizi duyuyorum.
Ben de Iykkk diyordum zaten.
Zira korku filmleri yapma konusundaki başarıları ne yazık ki, diziler için geçerli değil.
Dahası, oyunculukları o kadar komik, çakma Amerikanvari ve yüzeysel ki, irite olmamak elde değil.
Doğallığı yakalayabilen, bu anlamda dünyadaki örneklere yaklaşabilen sınırlı sayıda yapım var.
Bu sınırlı, samimi, doğal ve içinizi ısıtacak yapımlardan biri de Midnight Dinner: Tokyo Stories... Netflix'te izleyebilirsiniz.
10 bölümden oluşan dizinin her bölümü farklı bir hikaye içeriyor.
Gece yarısı açılan ve sabahın 07.00'sinde kapanan bir restoran içinde dönüyor herşey.
Oyunculuklar çok iyi olmasa da en azından sıcaklık ve doğallık yakalandığı için çok oyunculuklara takılmıyorsunuz.
Aslında restoranın menüsü Japon kültürü gibi minimal izler taşıyor.
Sadece 4 parça ürün var fakat müşterilerin istediği başka bir yemek varsa, ustanın da elinde malzeme varsa müşterilerinin isteği üzerine yemekleri yapıyor.
Hikayeler de o yemeklerden yola çıkarak ya da o yemeklerin yol göstericiliğinde başlıyor ve sona eriyor.
Kimini o yemekler çocukluğuna, kimini ilk aşkına, kimini dostlarına, kimini ailesine götürüyor...
Her bir yemek samimmi ana koşul olmakla birlikte, pişmanlık, özlem, sevgi, aşkla harmanlanıp, izlediğinizde içinizi ısıtan bir hikayeye dönüyor.
Restoran sahibinin yüzündeki gizemli yaraya rağmen, o rahatlatıcı ve sakin tavrı ise neden o restoranın müşterileri tarafından vazgeçilmez olduğunun da bir kanıtı adeta.
Tabii, Japon mutfağına meraklı olanlar için yapılan yemek tariflerini de gördüğünüz için bir tür acaba denesem mi fikrinden kendinizi alıkoyamayabilirsiniz, tabii malzemeniz varsa...
Ama dizinin bir diğer özelliği de Japon kültürüne dair, sosyal medyada Japonya'da da şöyle böyle tarzında söylentileri bir kenara bırakıp, az ama öz bilgiler de edinebilirsiniz.
Şöyle pijamalarınızı giyip elinize kahve ya da çayınızı alıp, keyifli bir dizi izlemek istiyorsanız, kaçırmayın derim.
Zira yazının başında da söylediğim gibi, kolay kolay bu tarzda bir Japon yapımı bulmak sınırlı.
Bulmuşken de izlemenizi mutlaka öneririm...
İzlediğim bir diziyi kolay kolay tekrar izlemeyen ben, ne zaman üşüdüğümü hissetsem, dizinin sıcaklığına kendimi bırakmadan duramıyorum.
Zaten gündemimiz bir hayli soğuk, insan ilişkilerimiz çatışma halinde, en azından sıcak bir şeyler izleyelim değil mi?