Hangisini daha kolay kabullenir insan?
Başarısız olmayı mı? Artık kendisi olmamayı mı?
Ne için vazgeçer en çok kendinden?
Kendi fikirlerinden, benliğinden, seçimlerinden uzak düşmeye, gölge gibi başka zihinleri takip etmeye alışır mı insan?
Toplumsal onaya bağlılığın kokusunu alabilir misiniz? İzini sürebilir misiniz? Yüz metreden tanıyabilir misiniz?
İnsanın kendi zihnini susturan, kendi sesine yabancılaştıran “o hali” tanıyabilir misiniz?
Savrulmaktan fazlası olacak.
Her şeyin başı yalnızlık.
Kabulleniş…
Kendi hikayeniz olsun yalanını bile önemsemeyin. Herkes hikayeleri farklı anlatıyor çünkü. Bazıları daha güzel hikâye anlatıyor. Onlar yaşadı, ben yaşamadım sanıyorsunuz.
Hikayeleri gerçek. Gerçeği ise kırılmış bir oyuncak zannediyorsunuz. Geçmiyor…
Kendi cılız sesimizi duysak keşke. Bir ağaç dalına benzese. Yine de kalabalıklaşsa sonra.
Kısaltmasak kendi sözcüklerimizi.
Hiç alkış, hiç tevazu, hiç yanılsama olmasa. İnsan en çok kendi kendine gülümsese.
Uzaklaşmasa kendi yazından.
Karışmasa, karıştırmasa…
Susacak bir şey yok.
Korkacak bir şey yok.
Hiçbir çoklukta değer aramaya gerek yok.
Size bir sır vereyim mi? Sizden alamayacakları şeyler var.