1983 yılıydı. Cerrahpaşa'nın kantininde bir masanın etrafında okul arkadaşları tartışıyorduk. Darbeci Faşist cuntanın idam uygulamalarına karşı neler yapabileceğimizdi tartıştığımız konu. Birkaç gün önce Ayhan'la ortak açtığımız fotoğraf sergimize "Yaşasın İnsan" ismini koymuştuk... Cunta karşıtlarının ana gündemiydi o sıralar idamlar. Ortak slogan da "İdama hayır" sloganıydı. "İdama hayır" sloganını tartışmak aklımıza bile gelmiyordu. Ayrıca zaten gelecekte insan hayatı için mücadele edecek birer hekim adaylarıydık...
O masada sonradan da sıklıkla hatırlayacağım sözleri arkadaşımız Ahmet Muhtar söyledi. Daha doğrusu söylediği şeyler aslında masadakilere bir soru içeriyordu... "İdama kategorik olarak karşı mıyız arkadaşlar? Söylediğimiz şeyde gerçekten samimi miyiz? Ben kendi adıma emin değilim. Özellikle bazı kişileri şu anda idamla da olsa ortadan kaldırma imkanı olsa hiç de itiraz edeceğimi sanmıyorum."
Masada derin bir sessizlik olduğunu hatırlıyorum. Masadakiler bir süre kendileriyle hesaplaştılar sanıyorum. 1983 Türkiye'sinde idamla da olsa yok edilmesine ses çıkarmayacakları birileri var mı yok mu tartışmasını yaptılar sanırım kendileriyle... Evet, aynı hesaplaşmayı ben de yaptım çünkü o masada o anda...
Bu anıyı hatırlamamın sebebi Donald Trump... Daha doğrusu Donald Trump'a Twitter'ın yasak koymasından sonra çok özgürlükçü falan bildiğimiz kesimlerin tutumları...
Kim olursa olsun, hangi ortamdan olursa olsun illegal şiddet çağrısı yapamaz. Terörist kalkışmaları güzelleyemez. Bunlar mutlaka cezai işlemler gerektirir... İlke bunlar olduktan sonra failin kim olduğunun önemi yok. Suç işlenmişse suçlunun kimliğine bakılmaz... Bu yaklaşım kategorik ise tutarlıdır ama failin kim olduğuna göre değişirse tutarsızlıktır...
Türkiye'de bir ifade özgürlüğü fetişizmi yapılıyor. Hele gazete, kitap, dergi gibi basılı materyal üzerinden söylenen her şeye dokunulmaz muamelesi yapmaya kalkan bir kesim var. Bu kesim, daha önceleri "Bir Tweet attı diye insanlara ceza mı verilirmiş? " gibi sorular sorup sınırsız ifade özgürlüğü talep eden bir kesimdi. Aynı kesimin Trump'a getirilen Twitter sansürü konusunda hiç sesi çıkmadı... Demek ki iddialarında tutarlı değillermiş. Kişiye göre değişen iddialarmış...
Bunlar bizim Ahmet Muhtar ile aynı masaya oturmuş olsalardı Ahmet şöyle sorabilirdi; "İfade özgürlüğü talebinde bulunurken gerçekten samimi misiniz? Ne şekilde susturulacak olursa olsun ifadelerini engellemek istediğiniz hiç kimse yok mu gerçekten?"