Son yıllarda ülkemizin Uluslararası bağlantılarında sıkça rastladığımız bir sözcük oldu “Yaptırım” sözcüğü. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde anlamı şu şekilde tarif edilmiş;
- Yaptırma işi
- Kanun, ahlak gibi kurumların buyruklarının yerine getirilmesini sağlama, müeyyide
- Yasaya, kurala karşı yapılan aykırı davranışlara verilen ceza
Kelimenin içerdiği anlamlara bakınca hem muhatap kişinin, kurumun ya da ülkenin yaptığı bazı davranışlar sebebiyle cezalandırılması niyetini içerdiği, hem de yaptırım uygulayan öznelerin aynı zamanda ilgili muhatabı istenilen yöne sevk etme gayesi içerdiği de görülüyor. Son süreçlerde ülkemiz üzerinde bu kelimenin birlikte anıldığı yapılar ABD ve AB... Kelimenin sözlük anlamından hareketle anlıyoruz ki ABD ve AB Türkiye'nin bazı davranışlarından rahatsızlar ve o davranışları değiştirmesini, kendi istedikleri davranışlara yönelmesini murad ediyorlar ve aynı zamanda o beğenmedikleri davranışlar için de cezalandırmak istiyorlar...
Burada dikkat çekici olan durum, bu türden beklentilerini açıkça ortaya koyan yapıların “Batı Medeniyeti” olarak hedeflediğimiz, yücelttiğimiz, hatta onlarca yıldır eğitim sistemimizle, gündelik iletişim, kültür, sanat kanalları yoluyla neredeyse kutsadığımız yapılar olmaları. Bu yapıların değerlerinin ulaşılması gereken üst değerler olduğunu öğrendik bütün eğitim süreçlerimizde... Ülkemiz insanlarını sarsıp kafasını karıştıran şeylerden biri de budur. Kafamızda oluşturulan “Batı” kavramı ile son yıllarda bizzat muhatap olduğumuz “Batı” kavramının benzemezliği...
“Batı medeniyetinin temsil ettiği değerlerle batıda şu süreçte etkili olan siyasi iktidarları karıştırmamak lazım, siyasiler gelip geçicidir ama medeniyetin kendisi çok daha derinlerde kök salmıştır” denilebilir. Ben bu argümana katılmam. Çok köklü kodların oluşturduğu siyasi yönetimlerin o yapılardan tümden bağımsız olmaları beklenmez. Eğer gövde belli bir oturmuşluğu içeriyorsa o gövdenin siyasete yansımasının da gövdeden çok farklı olmaması beklenir. Fakat son yıllarda bu yöndeki bütün beklentilerimiz birer birer yıkıldı.
Yalan söylemek, çifte standart, ötekileştirme, sadece kendi menfaati doğrultusunda hareket etme, fırsatçılık, şantaj, tehdit, hatta ve hatta doğrudan darbecilik ve katliam gibi davranışları Batı medeniyeti bağlantılı o kadar çok gördük ki artık doyduk... “Muhalefetle iş birliği yapıp hükümetleri değiştirme” önerilerini artık saydıklarım yanında daha medeni bulur olduk... “Bu bir medeniyet projesidir” denilen her şeyden kaçası geliyor insanın...
Attila İlhan son yıllarında sürekli olarak Batı medeniyeti denilen şeyin sahtekarlığını anlatmaya çalıştı. Oktay Sinanoğlu ölümüne kadar bu yönde uyarılar yaptı. Batı'yı bu denli içselleştiren bu kişilerin nasıl olup da o kadar tepkili olduklarını sorgular ve davranışlarına şaşardım... Korkarım ki söylediklerinde haklıymışlar...
Yaptırım
Paylaş