Bugün 14 Şubat, neşe doluyor insan gibisine bir başlangıç yapacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Bugün 14 Şubat evet, ama bana bu yazıyı yazdıran olay günün anlam ve öneminden ziyade, Bell ile alakalı.
Hangi Bell’mi, bizim Bell canım (Hep böyle demek istemişimdir), telefonun mucidi Alexander Graham Bell…
Bell, annesinin ve annesi gibi birçok işitme problemi yaşayan insanların derdine çare olacak bir cihaz üretmek için çabalamamış olsaydı ve tesadüf eseri bu cihazla uğraşıp evinde inceleme yaparken üzerine bir şey dökülmeseydi, bugün telefonun mucidi kim olurdu acaba?
Yazıma bugün 14 Şubat diye başladım ya, bugün 14 Şubat 2021 ve telefonun icadının 145’inci yılı.
145 yılda Bell’in bize bıraktığı telefon daha da gelişti ve bugün her şeyimizi onunla yapar olduk.
Elimizdeki ekranlarda, özlediklerimizi görüntülü arayıp görebiliyoruz.
Öyle Bell’in sevgilisiyle konuşabilmek için yaptığı gibi ad baş harfleri kodlamamıza da gerek yok.
Gelişen telefonlarla birlikte ortaya her gün çıkan binlerce uygulama arasından seçme hakkına da sahibiz.
Sayfalarca ya da satırlarca mektup yazmıyoruz ve günlerce yazdıklarımıza postacı vasıtasıyla ha cevap geldi gelecek diye de beklemiyoruz.
Mesajlaşma, konuşma uygulamaları sayesinde anlık yazıp, anlık cevaplar alıp, hatta yazdıklarımızın karşı tarafa ulaşıp ulaşmadığını görmekle yetinmeyip, son görülmesine dahi bakabiliyoruz.
Korona günlerinde hele, eğitimimizi bile evimizde bilgisayarımız yoksa telefonumuz üzerinden alıyoruz.
Hatta geçen gün eğitimciler bir açıklama yapmışlardı, çocuklar sosyal paylaşım uygulamalarında yazışmaktan yazım kurallarını unuttular diye.
Müzik dinleyebiliyor, film izleyebiliyor, hatta canım yurdum insanının çok sevdiği fal uygulamaları sayesinde fal bile baktırabiliyoruz.
Sora sora Bağdat’a gitmek yerine, Bağdat’a nasıl gidilebileceğini, giderken kullanacağımız araçların biletlerini, nerelerde konaklayıp, nerelerde ne yiyebileceğimize kadar elimizdeki küçük aygıtlarla yapabiliyoruz.
Evde bir şey bittiğinde komşu komşunun külüne muhtaçtır (Gerçi günümüz insanı bırakın komşu olabilmeyi, insani vasıflarını bile yitirmek üzere) sözünü hiçe sayarak, hemen iki tuşla dakikalar içerisinde kapımızda ihtiyacımız olan şeyi bulabiliyoruz.
Elimizin altında modeliyle övünmeyi matah bir şey sandığımız telefonlarımız, pardon akıllı telefonlarımız olmasına, istediğimiz her şeye hatta bilgiye erişimin bile bu denli kolay olmasına rağmen bazı insanlar halen cehaletten vazgeçmemek için direniyor.
Çoğu zaman teknoloji, birçok şeyi önümüze altın tepside sunduğundan mıdır nedir, öğrenmek kavramını göz ardı ediyoruz diye düşünmeden edemiyorum.
Şöyle bir etrafınıza bakın, biri bir şeyler anlatıyor, iyi güzel, nereden öğrendin diyorsunuz, yaa bilmem kimden duydum diyor.
Bir şarkıyı duyarsın okey, onu sevdiğin için ezberlersin okey, onu yine sevdiğin için anlatırsın ona da okey, ama kardeşim, bir olayı, bir bilgiyi, araştırmadan, ayrıntılarını öğrenmeden duyumlar ve varsayımlar üzerinden anlatıp ben duydum ve bu duymam benim bilmeme yetti diyemezsiniz.
Bu öğrenmek değildir.
Bu kolaycılığı seçmek, önünüzde duranı işinize geldiği yönüyle kabul etmektir.
Öğrenmek bu kadar kolay olsaydı, bugün telefonun icadından 145 yıl geçmesine rağmen insanlar hala nasıl daha da akıllı telefonlar daha da teknolojik ürünler geliştirmeyi ve çeyrek ömür sürebilen eğitimler vermekle uğraşmak yerine belki değil 145 yıl öncesinin şartları taş devri şartlarında yaşıyor olurduk.
Para günümüz dünyasında güçtür ama bilgi de en az para kadar güçlüdür.
Ve ne yazık ki bizler, bilgiye değil, paraya daha çok önem veriyoruz.
Bu da her gerçek gibi acı verici.
O halde ne diyelim, 14 Şubat vesilesiyle tüm çiftlerin sevgililer günü kutlu olsun, Bell’in ruhu huzur bulsun…
Çünkü Bell günümüz insanının cehaleti bilgiye tercih ettiğini görse, yerinde ters bile dönerdi…
Graham Bell kadar olamadık
Paylaş
Nermin 4 Yıl Önce
Her zaman ki gibi yine harikasın Deniz hanım