Kötü düşünüyoruz…
Kötü görüyoruz…
Kötü konuşuyoruz…
Çünkü kötüyüz… İnsanlık kötü…
Kendi çıkarımıza olacak her şey için kötülük yapıyoruz.
Siyasette, ekonomide, sporda, eğitimde, eğlence de bile kötüyüz.
Bu yüzden birlik olamıyoruz, sadece rol yapıyoruz. -mış gibiyiz hep…
Saçma sapan seçimler yapıyoruz.
İyi insanlar olduğumuzu düşünmeyi seviyoruz sadece.
Sigmund Freud, hepimizin iyi olma fikrine uymaya zorlanan kötü insanlar olduğumuzu söyler.
Hepimiz kötü insanlarız.
Tek ortak noktamız bu.
Pek çok araştırma, olumlu deneyimlerdense olumsuz deneyimleri hatırlama olasılığımızın daha yüksek olduğunu öne sürüyor.
Bazıları bunun bizden çok önceye dayandığını iddia ediyor.
“Pek çok psikolog bunun evrimsel kökleri olduğunu düşünüyor; yani: İnsanlar için,hayatta kalmak için, çalıların arasındaki aslanı fark etmek, yolun diğer tarafında büyüyen güzel çiçeği fark etmekten daha önemlidir.
İtiraf ediyorum, birisi için "kötü insan" olmanın ne anlama geldiğini bilmiyorum. Birinin kendisi için belirlediği hedeflere ulaşmada kötü olmasının ne anlama geldiğini biliyorum. Sevmediğim hedefleri takip etmede iyi olmanın ne anlama geldiğini biliyorum. Bir insanın "kötü" olmasının ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikrim yok.
Fakat kimin “iyi” kimin “kötü” olduğunu/olacağını kestiremediğim içim direk kötüyüz diyorum. Evet bu şekilde doğmadık, peki bu şekilde mi eğitildik? Sonradan mı “kötü” olduk?
Sekreteri Traudl Junge, sekiz milyon kadar insanın infaz emrini veren ve daha milyonlarca insanın ölümünden sorumlu olan Adolf Hitler'in hoş, arkadaş canlısı ve babacan bir tavrı olduğunu, hayvanları çok sevdiğini, vejeteryan olduğunu ve hayvanlara yapılan zulümden nefret ettiğini söylemiş.
(Gereksiz bilgi: Traudl Junge’un babası Max 1918 yılında Türkiye’ye çalışmaya geldiğinde ailesini buraya gelmesi için ikna edebilseydi, belki de kızı Hitlerin sekreteri olmayacaktı.)
Hapisteki on sekiz ay boyunca, Joseph Stalin her zaman inanılmaz derecede sakindi ve asla bağırmadı ya da küfretmedi. Gerçekte, örnek bir beyefendi-mahkûmdu, daha sonra siyasi çıkarlar için milyonları yok edecek türden bir insan değildi.
Cidden kötü adamların nazik bir tarafı olabileceğinden, suçlarını rasyonalize etme veya mazur görme korkusuyla nezaketleriyle empati kurmakta tereddüt ediyoruz. Ancak bu tür adamlar bize türümüzle ilgili ilginç bir gerçeği hatırlatıyor. Biz sadece hayvanların en zekisi değiliz. Ayrıca ahlaki eğilimlerin nadir ve şaşırtıcı bir kombinasyonuna sahibiz. Türlerin en kötüsü ve aynı zamanda en iyisi olabiliriz.
Yüzyıllar boyunca insanlar, bu karşıt görüşlerden birini veya diğerini benimseyerek kafa karıştırıcı bir dünya anlayışını basitleştirdiler. Jean-Jacques Rousseau ve Thomas Hobbes, alternatifler için klasik ikonlardır. Rousseau, insanlığın içgüdüsel olarak iyi olduğunu, Hobbes ise insanlığın doğuştan kötü olduğunu savunmuştur.
Her iki pozisyonun da bazı değerleri var. Tıpkı saldırganlığa yol açabilecek kendiliğinden bencil duygulara sahip olmamız gibi, insanların doğuştan nezaket eğilimlerine sahip olduğuna dair pek çok kanıt vardır. Hiç kimse bir tür eğilimin diğerinden biyolojik olarak anlamlı veya evrimsel olarak daha etkili olduğunu söylemenin bir yolunu bulamadı.
"Rousseau'nun iddia ettiği gibi doğal olarak iyiyiz ve Hobbes'un iddia ettiği gibi doğal olarak benciliz ve kötüyüz.”