Her şey sosyal medyada gördüğüm bir paylaşımla başladı.
Paylaşımın son cümlesinde şu yazıyordu; “36 saat boyunca hiç uyumayan bir şoförün kullandığı otobüse biner misiniz?”
Buna herkesin vereceği cevabı biliyoruz; “Tabii ki, hayır!”
Peki, bu paylaşımı kim, neden yaptı?
Sakin olun, öyle bir şoförün aracına binerek kazada yaralanan biri değil.
Bir sağlıkçı, akabinde birçok sağlıkçı, 36 saat boyunca nöbet tutup ardından normal mesailerine devam eden Asistan Hekimlerin haklı isyanı bu…
Korona virüs salgınıyla canla başla mücadele eden hatta en önde bu mücadeleyi sürdüren Asistan Hekimlerin çalışma koşullarından birçoğumuzun haberi yok.
Birebir bu süreçte korona virüse aile boyu yakalanıp, annesi 1 ay boyunca hastanede yatmış, o bir ayın 15 günü annesine hastanede refakat etmiş ve o süreçte Asistan Hekiminden, hemşiresine, temizlik personeline kadar ne tür zorluklarla çalıştıklarını gözlemlemiş bir insan olarak, sağlık çalışanlarına yapılan olumsuz yorumları ve davranışları kabullenemiyorum.
Hele ki, emeklerinin, haklarının hiçe sayıldığını gördükçe tepkimi göstermeden geri duramıyorum.
Genelde biz baştaki unvana bakarak, kişiye değer biçme potansiyeline sahibiz.
O yere ne koşullarda geldiklerini, ne tür zorluklara göğüs gerdiklerini umursamayız.
Doktorlar ya, ‘Oooo kesin çok kazanıyorlar, oturdukları yerden aldıkları parayı hak etmiyorlar’ kafasındayız.
Hatta buna canla başla inanıp da, ekranlarda açıklamalar yapan, onların emeklerini hiçe sayan, aldıkları paraları hak etmediklerini iddia eden meslektaşlarım olmadı mı?Tabii, bir karikatürü ciddiye alıp da onun üzerinden haber yapan meslektaşlarımı saymıyorum bile.
İnsan hayatı ile birebir ilişkili ve sorumlu mesleklerde çalışma saatleri titizlikle düzenlenirken, asistan hekimlerde bu sorun özellikle de korona virüs salgınıyla iyice görmezden geliniyor.
Mesela 2013 yılında bir Asistan Hekim, 24 saat üzeri çalışma ile ilgili Kamu Baş Denetlemeciliği’ne yapmış olduğu bir başvuru var.
Başvurunun sonucunda alınan cevap kısaca, nöbet ertesi dinlenme hakkının başhekim insiyatifine bırakılması mevzuatında değişikliğe gidilmesi, hekimlere aylık 130 saatten fazla nöbet yazılmaması, sorunun asıl kaynağı olan hekim eksikliğinin giderilmesi için gerekli adımların atılması şeklinde.
Ama yaşanılanlar şunu gösteriyor ki, hekimler 24 saat nöbet tutup istirahat izni verilmeden 36 saate kadar çalışmak zorunda kalıyorlar.
Bu durum yüzünden psikolojilerinin bozulmaması, sağlık problemleri yaşamamaları, fiziksel ve ruhsal yorgunluk duymamaları imkansız.
Buna can mı dayanır demek geliyor insanın içinden ama onlar cana can katmak için, hayatlarından çok şeyi feda ediyorlar ve biz sadece buna seyirci kalıyoruz.
Birçok doktor bu koşullara dayanamayıp, korona virüse yakalanarak, hayatını kaybetti.
Birçoğu intihara kalkıştı.
Salgın sonrası ya da öncesi durumu değil bu…
Salgında daha da dikkat edilmesi, üzerinde durulması gereken bir konu.
Hele ki, hayatlarımız için bizden çok onlar savaşırken, elimizden geldiğince onların isyanlarına, haklı çığlıklarına destek olmalıyız.
Onlar artık çok yoruldular.
Klavye başında duyar kasmayı seviyoruz sevmesine de bu duyarımızı gerçek kahramanlarımızın arkasında durarak, sonuna kadar göstermekten neden kaçıyoruz ki?
Ben kaçamam, zira gözlerim görmüyor, kulaklarım duymuyor değil.
Deve kuşu da değilim ki, kafamı toprağa gömeyim.
Kahramanlarımız diyoruz ama onlar için hiçbir şey yapmıyoruz.
Bu mu kahramanlarımıza verdiğimiz değer?