Benim işim siyaset değil, burada da o konuda ahkam kesecek son kişiyimdir. Fakat bu aralar üzerinde çalıştığım şey, siyasetçi ve seçmen davranışlarını analiz ederek -bir iletişimci olarak- gözlemlerimi objektif bir şekilde, danışanlarıma, kişisel marka imajı ve siyasal iletişim üzerinden aktarmak.
Geçmişte insanlar çoğunlukla iyi eğitimli ve müreffeh değillerdi. Dolayısıyla siyasi sistem de buna göre şekillenmiş, teorik olarak, ilgili ve sorgulayıcı vatandaşlığı teşvik etmemişti. Günümüzde ise iletişim devrimi, seçmenlere daha fazla yetki veriyor, çünkü bir veya iki nesil öncesine göre çok daha fazla bilgiye anında erişebiliyoruz. Yani karar vericilere, insanların ne düşündüğü ve ne istediği hakkında sürekli geri bildirim sağlanabiliyor. Buradaki asıl sorun mevcut yönetimlerin bu geri bildirimleri nasıl algıladığı. Başka bir yazının konusu aslında bu durum.
“Liderler” masa başında geçirdikleri zaman ile sokakta olduğu günler arasında bir denge kurmak zorunda, günümüzde bu, seçim zamanları ile sınırlı kalan bir sorgulamaya dönüşüyor. Dijital iletişimin bu kadar yoğun kullanıldığı bir ortamda başka bir denge unsuru daha karşımıza çıkıyor; “Sosyal medya ve siyasal iletişim”
Siyasal iletişimin en önemli unsuru “samimiyettir”, hani o birçok siyasetçiden göremediğimiz ama öyleymiş gibi davranmalarının iticiliği ile karşı karşıya kaldığımız. Bugünlerde, siyasetçi olmayan ama siyasetçilerin yapması gerekenleri yaparak, tüm iletişim kanallarını doğru bir şekilde kullanmaya çalışan birinden bahsetmek istiyorum size; Serkan Can Zengin.
Şahsen tanışmamız çok eskiye dayanmıyor, daha çok veli-okul idarecisi ilişkisi içerisinde olduğumuz Serkan Can Zengin’e bir süredir gerek sosyal medyada gerekse Eskişehir sokaklarında fazlaca denk geldiğim için, kendi uzmanlığım çerçevesinde ne yapmaya çalıştığını analiz etme fırsatım oldu.
Pandemi sürecinde sosyal medyada yaptığı yardım kampanyaları, muhtarlarla olan ilişkisi, şehir ve şehircilik ile ilgili tezleri, öğrencileri ile uyumu, özellikle çocuk ve eğitim ile ilgili düşüncelerini sık sık çeşitli ortamlarda dile getirmesi size de garip gelmiyor mu?
Gelmesin. Aslında Serkan Can Zengin, eğitimci kimliği ile bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Hayatımızın en önemli 3 unsuruna vurgu yapıyor her fırsatta, “Teşekkür etmeyi” “Sabretmeyi” ve “Özür dilemenin” öneminden bahsediyor aslında bize. Her şeyin başının; insana, çevreye, hayvana olan “Saygı” olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Birkaç yazımda bahsetmeye çalıştığım “değerlerimizi” nasıl kısa kısa anlattığına şahit olduğum için teşekkür etmek istedim kendisine. İnsanları ayrıştırmadan, kimliklerine bakmadan, yaftalamadan, nasıl iletişim kurulacağının bir örneğini veriyor kendisi.
Yazımın başında bahsettiğim “Siyasal İletişim” tam da bu işte. Samimiyet, saygı, hoşgörü ve en önemlisi doğru iletişimi kullanmak. Siyasetçi olmayan birinden bunu görmek şaşırtıcı, siyasetçilerden beklenen, istenilen seviye bu aslında.
Neler gördü bu gözler neler; siyasetçilerin iletişim dillerini, belediye başkanlarının samimiyetsiz sosyal medya paylaşımlarını, sokağa inemeyenleri, konuşmayı beceremeyen mülki idare amirlerini… say say bitmez.
Bizler hepsini gördük, ama yeni nesil farklı şeyler tüketiyor ve farklı şeylere aç olarak geliyor. Onları doyurmak için artık yeni menüler hazırlamak gerekmiyor mu sizce?